Bazen bazı konular hakkında o kadar yoğun şeyler hissedersin, bu duyguları soğuk kanlılıkla özetlemek o kadar zor olur ki yazmamayı tercih edersin.
Ben artık bazı tepkileri hazmedemiyorum.
Bazı yorumları midem kaldırmıyor.
Benim bu ülkede ilk tecavüzle ilgili deneyimim mesleğime ilk başladığım yıl oldu. Henüz stajyerken genç bir kadın anal tecavüze uğradığını polise söylemiş, polis görüntülere el koyup tecavüz olmadığına karar vermiş, üstelik o dönem ceza yasasında bulunan ‘doğaya aykırı suç’ işlemekten kadına dava okumuştu.
Zaman zaman yürüttüğümüz çabaların ardından ‘aman ne kötü zamanlardı’ diye düşünür, toplum olarak gelişme kaydettiğimize inanıp kendi kendimi teselli ederdim.
Bir hafta önce ise aynı yerde saydığımızı iyice idrak ettim.
Ülkemize kısa süreliğine gelen bir İngiliz Turist bir otel çalışanı tarafından tecavüze uğrar, polise dördüncü gidişinde nihayet şikayeti alınır, telefonuna el konulacağı söylenir, kadın kabul etmeyip ek ifade verir ve polis bunu kabul eder.
Daha sonra polis Tuğba Mimi meselesinde koymadığı çıkış yasağını bu mağdura koyar, barikatta tutulur, polisle yaşadığı tartışma esnasında kadına dava okunur (çok özet anlatıyorum) ve bir hafta boyunca davası gelene kadar hükümsüz tutuklu olarak merkezi cezaevine gönderilir. 7 günün 3 gecesini pis idrar kokulu karanlık bir polis hücresinde geçirir.
Tüm bunları yaşarken bir taraftan da Tuğba’nın şikayetiyle ilgili tepkileri izliyorum.
Üzülüyorum.
Toplumumuz adına, bu ülke adına, kadın ve çocuklarımız adına kahroluyorum.
Yine, yeniden ve sayemizde çok da sıkça olacak şekilde polis etkin tahkikat yürütmüyor. Şikayetin alındığı andan itibaren kapıların tümüne bir önce anlattığım vakada kadının engellendiği gibi tecavüzle itham edilen kişi engellenmiş olsaydı şu an Tuğba’nın da odağı farklı yerde olacaktı.
Gelelim ‘kadının beyanı esastır’ söylemine;
Bir kadının tecavüz veya cinsel saldırıya uğramış olmasına rağmen polise gitme ihtimalinin ne kadar düşük olduğu bilgisini teyit etmek isterseniz #metoo diye bir search atın.
Özellikle mağdurun tanıdığı bir kişiyi şikayet etmesi hemen hemen hiç bir zaman derhal olmaz. Çoğunlukla şikayet bir kaç gün sonra meydana gelir. PTSD olarak tanımlanan bu dönemde mağdurun ne olduğunu anlaması zaman alır.
O noktada polisin ETKİN TAHKİKAT yürütmesi için kadının beyanı esas alınmalı. Bugün görüyorum ki toplum bunu yanlış anlamaktadır. Sanki kadının beyanıyla mahkumiyet talep edilmektedir. Bu ne yazık ki BİLİNÇLİ bir bilgi kirliliğidir.
Halbuki murat edilen kadının beyanına ilişkin tahkikatın yürütülmesi, emarelerin toplanması ve bu suçun işlenip işlenmediğine dair karar verecek olan tek makamın, yani MAHKEMENİN sağlıklı bir şekilde karar vermesini sağlamaktır.
Ayrıca bir gerçek daha var ki tek sanığın tecavüz mağduru olduğu durumlarda bunu bir ceza mahkemesinde ispatlamak çok zor.
Tecavüz dünya çapında mahkumiyet oranı şikayet oranıyla kıyasla en düşük suçtur.
Peki bu durumda ne yapabiliriz?
Bugün büyük bir hevesle ‘sevgi, dayanışma ve güzellik’ süsüyle linç kampanyası yürütenler, bu insanlık suçunu, insan hakkı ihlalini ve tecavüz kültürünü sonlandırmak üzere ne öneriyor?
Sizler merak etmeyin, beraatlar olabilir, esas sanık zaten kaçtı. Tuğba da istediğiniz gibi belki de bu ülkeden ayrılabilir.
Peki bize ne kalacak?
Mine Atlı
Avukat/Aktivist
TDP Genel Başkanı