DünyaManşet

Sayın Erdoğan: Kader diyemezsin, sen kendin ettin




Fıtrat, kader, alın yazısı… DW Türkçe İstanbul Koordinatörü Bülent Mumay‘a göre Türkiye‘de iyiyi kendine, felaketleri dine yükleyen bir iktidar var. Son depremde yaşananlardan sonra bu “kader” nasıl değişir?

Sayın Erdoğan: Kader diyemezsin, sen kendin ettin

“İktidar” sözcüğü ne anlama geliyor? Türk Dil Kurumu’na göre, “Bir işi yapabilme gücü, erk, kudret” demektir iktidar. Siyasi literatüre göre ise devlet yönetimini elinde bulundurma ve bu gücü kullanma yetkisine sahip olmak demektir. Yani oldukça seküler bir kavramdır “iktidar.” Devletin işini seçilenlerin yapabilmesini anlatır; suçu manevi kavramlara atmaz, yetki ve sorumluluğu dine yüklemez. Rant musluklarının başını tutmak ve siyasi ömrünü uzatmak için iktidar sözcüğünün hakkını veren iktidar; sıra felaketlere karşı çözüm üretmeye geldiğinde, topu dinin sahasına bırakmayı tercih ediyor. Önlemi önceden alınabilecek, engellenecek ya da hasarı azaltılabilecek her türlü faciada “fıtrat” ve “kader”e sığınıyor. “Dindar” iktidarımız, iyi şeyleri kendi gücüyle yapmakla övünürken; olumsuzlukları İslam inancına göre önceden tanrının belirlediği bir yazgının hanesine yazıyor.

İktidarın en istikrarlı icraatlarından biri olan suçu kadere yükleme tavrı, Kahramanmaraş Depremi’nde de değişmedi. Bölgeye giden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk açıklaması aynen şöyleydi: “Bunlar kader planının içinde olan şeyler.” Muktedirin kendisi olmasına rağmen, yaşanan facianın önceden yazılmış ve değiştirilemez olduğuna işaret ediyordu Erdoğan. Oysa, iktidara açık desteğiyle bilinen ilahiyatçı Nihat Hatipoğlu bile sorumluluğun “kader”e yüklenmesine karşı çıkıyordu. Hem de Saray’ın propaganda kanalı atv’de… “Geçmişte dinlemediğimiz için başımıza felaket gelmişse bunu kaderle ifade etmeyeceğiz. Kader bu değil, kader akıllı düşünmektir, tedbir almaktır” diyordu.

Tam 9 kez imar affını kim çıkardı?

Gölcük Depremi’nin üzerinden -21 yılı AKP iktidarında olmak üzere- tam 24 yıl geçti. Erdoğan’a göre “Böylesi bir felakete hazırlıklı olabilmek mümkün değil…” Emin misiniz? 21 yıllık iktidarınızda hem seçimden önce hem oy toplamak, hem de gelir elde etmek için tam 9 kez imar affı çıkarmak, facianın bilançosunu artırmadı mı? En hızlı rantı elde etmek için başat sektör haline getirdiğiniz inşaat sektörünü denetimsiz bırakmak kimin suçu? Buradaki kaderi kim yazdı dersiniz?

1999’dan sonra değiştirilen imar yönetmeliklerinde yer alan yapı kontrol zorunluluğunu, özel şirketlere kim devretti? Bu şirketleri doğru düzgün denetlememek kimin işiydi? Son depremde yıkılan binaların yüzde 50’si sizin iktidarınızda inşa edilmiş. Hani uzmanları dinleyerek eski binaları güçlendirmediniz; yeni binaların inşaatından siz mi sorumlusunuz, kader mi?

AFAD ve Kızılay nasıl arka bahçe oldu?

AFAD ve Kızılay’ı partinizin arka bahçesine çevirmek de kader miydi? Afetlere Müdahale Genel Müdürlüğü’ne, hayatında kriz yönetmemiş imam hatip ve ilahiyat mezunu, tek tecrübesi Diyanet’te çalışmak olan bir bürokratı atamak; bu ülkenin en önemli değerlerinden Kızılay’ı ballı maaşlarla partinize yakın isimlere emanet etmek, Ensar Vakfı’nın “vergiden kaçınma” paravanına çevirmek de mi kaderdi?

Depremin hemen ardından orduyu harekete geçirmekte neden geciktiniz? Hızlı hareket etseydiniz, Türkiye’nin en donanımlı birliklerinin olduğu 2. Ordu Komutanlığı, bulunduğu Malatya’daki kayıpları azaltamaz mıydı en azından? Deprem haberinin ardından bölgeye koşan muhalefet belediyelerine, sivil toplum ve meslek örgütlerine engel koymak kaderin işi miydi?

“Öteki”lere hem engel, hem hakaret niye?

Bölgeye gönüllü hekimleri yollamak isteyen Türk Tabipler Birliği’nin 4 kez yaptığı başvuruyu cevapsız bırakmak, Elektrik Mühendisleri Odası’nın çadır ve konteyner kentlerin kurulmasına yardımcı olma talebini reddetmek niye? Kurtarılabilecekken kaybedilecek bir canda, altyapı nedeniyle çıkacak bir yangında hiç mi sorumluluğunuz olmayacak?

AFAD dışındaki yardım organizasyonlarını düşmanlaştırmak, ötekileştirmek; kurtarma çalışmalarıyla ilgili eleştiride bulunanlara “Şerefsiz, namussuz, haysiyetsiz” gibi hakaretler etmek alın yazısı mıdır? Yardımların doğru yere ulaşması için çırpınan, sosyal medya üzerinden örgütlenenlere engel koymak niye? Yardım çağrılarının paylaşıldığı Twitter’a engel koymak, kaderin bir oyunu olabilir mi “Allah aşkına”? Erişimin kesildiği saatlerde kim bilir hangi çığlıklar yanıtsız, hangi bedenler nefessiz kaldı.

Şapkadan çıkan OHAL

Peki, OHAL bu ülkenin kaderi olmaktan ne zaman çıkacak? Türk Ceza Kanunu’nun yağma suçunu düzenleyen 148. maddesi varken, “Yağmayı engellemek için OHAL çıkardık” cümlesi ne kadar inandırıcı? Niyetiniz insanların haklı isyanını bastırmak, seçim öncesinde oluşacak tepkileri engellemek, böylece kendi kader çizginizi uzatmak olmasın sakın?

Kader değiştirilebilir mi? Pekâlâ mümkün, hem de bu milletin iradesiyle… İster 14 Mayıs’ta, ister 18 Haziran’da gelsin sandıklar; bu felaketi yaşayanlar, “Kader diyemezsin, sen kendin ettin” nakaratıyla daha güvenli bir gelecek inşa edebilir.

Kaynak: DW









Başa dön tuşu