KıbrısManşetSağlık

İlaç yok, yatak yok, mobbing var, deprem riski var!






Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (Tıp-iş) Başkanı Dr. Şükrü Onbaşı, ilaç ve yatak sıkıntısını, hastane binalarının depreme dayanıklı olmadığı, Mağusa Devlet Hastanesi Başhekimi olmak üzere, sağlık çalışanlarına mobbing uygulandığını dile getirerek, Bakanlık ve hükümeti göreve çağırdı

Onbaşı: Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemi nedir?

Onbaşı, ülke genelindeki tüm hastane ve sağlık ocaklarında, bugün 3 saatlik uyarı grevine giden Tıp-iş adına, bugün Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi önünde yaptığı açıklamada, ülkede yaşayan her bireyin eşit, nitelikli, ücretsiz ve ulaşılabilir sağlık hizmeti alması için çalışmayı görev edindiklerini belirtti.

Onbaşı, “Sağlık hizmetleri koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici olmak üzere üçe ayrılır” diyerek açıklamasına şöyle devam etti;

Koruyucu sağlık hizmetleri ile bireyin sağlığının korunması ve hastalıkların önlenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca koruyucu sağlık hizmetleri ile bulaşıcı hastalık salgınları da önlenebilmektedir.

Aşılar olmadan koruyucu sağlık hizmetlerinden bahsetmek mümkün değildir. Maalesef aylardır ülkemizdeki kamu hastanelerinde ve sağlık ocaklarında bir tetanos aşısı bile bulunmamaktadır.

Tetanoz aşısı yüzde yüze yakın koruyuculuğu olan bir aşı olmakla birlikte, uygulanmadığı zaman yüzde yüz öldürücülüğü olan tetanos hastalığı görülebilir, can kayıpları yaşanabilir.

Tüm kamu sağlık merkezlerine tetanos aşısı temini için dana neyi bekliyorsunuz?

Gelişmiş ülkelerde sağlığa ayrılan bütçe yıllık devlet bütçesinin yüzde 12-13 ünü oluştururken, yıllardır ülkemizde sağlığa yüzde 7-8 civarında bir bütçe ayrılmaktadır.

Son yıllarda yaşanan enflasyon ve devalüasyon bu düşük bütçeyi daha da etkisiz hale getirmektedir. Düşük bütçe ile büyük işler yapamazsınız.

Sayın Sağlık Bakanı’nın da geçtiğimiz günlerde açıkça itiraf ettiği gibi ülkemizde ciddi bir ilaç eksikliği vardır. Hastalar ilaçlarına ulaşamamaktadır.

Kıbrıs’ın kuzeyinde bugün, ilaç eksikliklerinden dolayı neredeyse bademcik iltihabını bile tedavi edemez hale gelmek üzereyiz.

Onkoloji hekimleri hastalarına ilaç bulmakta zorlanmaktadır

Kemoterapi,immunoterapi ve hormonoterapide kullanılan ilaçların temininde sorunlar vardır, ilaçların temini süreklilik göstermediği için tedavide başarı şansı düşmektedir, hastalar zarar görmektedir.

Nöroloji hekimleri beyin damarı tıkanıklıklarını açmak için kullanılan kan sulandırıcı ilaçları bulamamakta, hastalar hayati tedaviye ulaşamamaktadır.

Parkinson, Alzheimer, MS gibi kronik hastalıkların tedavisindeki ilaçlar bir vardır bir yoktur.

Kardiyoloji hekimleri anjiyo sırasında kalp damarlarını açacak stent, ritim bozukluklarına müdahale edecek geçici kalp pili bulamamaktadır. Ritim düzenleyici ilaçlar aylardan beri olmamakla birlikte, tansiyon ilaçlarının birçoğu gerek kamu gerek özel eczanelerde bulunmamaktadır.

Değerli basın emekçileri, bu örnekler gibi onlarcasını sayabilirim. Fakat tüm bu gerçekler ortada dururken sağlık bakanlığı ne yapıyor biliyor musunuz? Bilmeyenler için ben söyleyeyim. Sağlık Bakanlığı sanki bir marifetmiş gibi aspirin ve panadolu nihayet temin ettiğini duyurmaktadır.

Kamu sağlık merkezlerinde muayenelerini ücretsiz bir şekilde yaptıran hastalarımız tedavileri için hastane eczanesinde ilaç bulamamakta, özel eczanelerden bulabildiği ilaçları ücretli olarak almaktadırlar.

Bugün ülkemizde sigortalı olarak çalışan kişiler, sigorta anlaşması olan özel bir hekimden aldıkları reçete ile tutarın yüzde 20 sini ödeyerek ilaç alabilirken, kamu hastanelerinden aldığı reçete tam ücretli muamele görmektedir. Devlet memuru veya emeklisi statüsündeki vatandaşlar ise ister özelden ister kamudan reçete alsın tam ücretli olarak ilaç temin edebilmektedirler.

Bu ekonomik kriz ortamında, vatandaşların ilaca yönelik alım gücünü artıracak politikalar oluşturmak için neyi bekliyorsunuz?

Yıllardır ulusal sağlık politikalarımız ülke gerçekleri göz önünde bulundurularak evrensel kriterlere göre oluşturulamamıştır. Sağlık hizmetlerindeki aksaklıkları bütünlüklü olarak çözmek yerine siyasi kaygılarla sadece günübirlik çözümler hedeflenmiştir.

Ülkemizdeki bürokratik yapının hantallığından dolayı kamu sağlık merkezlerimizin insan iş gücü ve fiziki alt yapı eksiklikleri yıllardır olması gereken şekilde giderilememiştir.

Yataklı Tedavi Kurumları Dairesi teşkilat yasası yıllarca meclis alt komitesinde bekletilmiş, artırılması gereken hekim ve hemşire kadroları arttırılamamıştır.

Sonuç olarak, sağlık sistemine dahil edilmesi gereken göğüs cerrahisi servisi, plastik cerrahi servisi ve daha başka servisler açılamamıştır.

Yoğun bakımların kapasiteleri fiziki mekân, hekim ve hemşire eksikliği nedeni ile artırılamamıştır. Gelinen bu noktada, bugün sadece kamu hastanelerinde değil özel sağlık merkezlerindeki yoğun bakım ünitelerinde de yatak bulunamamaktadır.

Genel cerrahi, ortopedi ve kulak burun boğaz gibi branşlar gerek ameliyathanelerin yetersizliği gerek de servis kapasitelerinin yetersizliği nedeni ile aylar sonrasına randevu vermek zorunda kalmaktadır, hekim ve hastalar karşı karşıya gelmektedir.

Tam donanımlı modern ameliyathaneler istiyoruz. Toplumun şimdiki ve ileriye dönük ihtiyaçlarına hitap edecek yoğun bakımlar istiyoruz.

6 Şubat tarihinde yaşadığımız deprem felaketinden sonra ülkemizdeki kamu binaları, okullar ve hastaneler inşaat mühendislerimiz tarafından denetime tabi tutulmuş, gözlemsel risk analizi yapılmış, sonuçları ise kamuoyu ve bizlerle de paylaşılmıştır.

Üzülerek söylemek isterim ki bu risk analizi sonuçlarına göre Cengiz Topel Devlet Hastanesi, Girne Dr. Akçiçek Devlet Hastanesi depreme dayanıklılık açısından yüksek riskli bulunmuştur. Zaten halihazırda hizmet verdikleri bölgelerde yetersiz kalan bu hastaneler misyonunu tamamlamıştır.

Yeni Güzelyurt ve Girne hastanelerine ihtiyaç vardır. Yıllardır gelip geçen hükümetler tarafından ilerletilemeyen yeni Güzelyurt Hastanesi projesini devam ettirme niyetiniz var mıdır?

Şubat 2020 yılında karkasını devraldığınız ve üzerinden geçen 3 yıla rağmen projesini tamamlayamadığınız yeni Girne Devlet Hastanesini söz verdiğiniz gibi kasım ayında halkın hizmetine sunacak mısınız? Takipçisi olacağız!

Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi poliklinik binası, ayaktan tanı merkezi, talasemi merkezi ve kan bankası binası, diyabet merkezi, onkoloji binası ve ana bina olmak üzere 6 farklı bina ile hizmet vermektedir.

Yapılan risk analizlerinde talasemi binası ve ana binanın arka kısmında yer alan hemodiyaliz ve acil servisin olduğu kısımlar yüksek riskli olarak değerlendirilmiştir. Derhal bu riskli alanların tahliye edilip, gerekirse prefabrik binalarda hizmetlerine devam etmelerinin sağlanmalı, sağlık çalışanlarının ve hastaların can güvenliği garanti altına alınmalıdır.

Sendikamıza son zamanlarda meslektaşlarımızdan hastane yöneticileri ile ilgili çok yoğun şikayetler gelmektedir. Üzülerek söylemek zorundayız ki bu pozisyondaki bazı meslektaşlarımız koltuk ve güç zehirlenmesi yaşamakta, yetkilerini doğru kullanamamakta, meslektaşlarına baskı ve mobbing uygulayarak hastaneleri yönetmeye çalışmaktadır.

Bunun en güncel örneği Mağusa Devlet Hastanesi Başhekimidir. Hastanedeki sorunları çözerken birleştirici olmak yerine hekimlere baskı ve tehdit uygulamaktadır.

Nöbet listelerinin düzenlenmesinde ve günlük rutin işleyişte farklı gerekçelerle Hekimlere, meslek onuruna yakışmayacak şekilde mobbing uygulamaktadır. Mağusa Devlet Hastanesi’nde çalışan hekimler defalarca Bakanlığa başhekim hakkında şikâyet dilekçeleri vermiş ancak bakanlık üzerine düşen görevleri yerine getirmemiştir, dilekçelere cevap vermemiştir.

Başhekime gönderdiği yazılı emirlere uymayan sayın başhekime hiçbir yaptırım uygulamamıştır. Memuruna söz geçiremeyenlerin sağlık sistemini düzeltmesini beklemek de ayrı bir hatadır.

Yataklı tedavi kurumları dairesi teşkilat yasasında başhekimin görev, yetki ve sorumlulukları açıkça belirtilmiştir. Hastane başhekimlerinin yetkileri denetimle sınırlandırılmıştır, hiçbir başhekim sebep ne olursa olsun ceza veya benzeri yaptırımları uygulayamaz. Başhekimlerin ceza vb. yaptırımları uygulaması veya uygulamaya kalkışması yetki aşımı ve hadsizliktir. Buradan bir kez daha yetkilerini hatırlatırız.

Çağımızın yönetici hastalığı olan mobbingin tedavisi denetimdir. Sağlık bakanlığını hastane başhekimlerinin icraatlarını denetlemeye ve hastanelerde iş barışını yeniden tesis etmeye davet ediyoruz”









Başa dön tuşu