Neo-Susurluk dönemi
3 Kasım Susurluk Skandalı’nın 27. yıldönümüydü. Susurluk döneminden Neo-Susurluk Dönemi’ne geçtik En korkuncu da toplumun reflekslerinin neredeyse tümden kaybolmuş olması. Suça alışan bir toplum, çürüyen bir toplumdur.
Geçtiğimiz Cuma günü 3 Kasım’dı…
3 Kasım, ‘Susurluk Kazası’nın ya da Susurluk Skandalı’nın 27. yıldönümüydü.
xxxxxx
Susurluk Skandalı neydi?
“3 Kasım 1996’da saat 19.25 sularında Balıkesir-Bursa kara yolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu, devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren skandal. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarındandır.
Kazanın ardından kamuoyu, ‘devlet-siyaset-mafya’ üçgeninde yasa dışı ilişkilerin ortaya çıkartılmasını talep etti.
‘Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’ ismi verilen sivil toplum eylemleriyle ve medyanın desteğiyle, üstü örtülen ilişkilerin ve faaliyetlerin açıklanması talep edildi.
xxxxxxx
“Devlet-siyaset-mafya” üçgeninde yasa dışı ilişkileri ortaya çıktı mı?
MİT, Başbakanlık Teftiş Kurulu ve TBMM Susurluk Komisyonu raporlar hazırladı… Özellikle TBMM Susurluk Komisyonu’nun kapsamlı raporu tüm ilişkileri gözler önüne serdi. Bir yargı süreci de yaşandı.
Bu skandalı daha detaylı öğrenmek isterseniz, üşenmeyin Vikipedia’ya “Susurluk Skandalı” yazın ve kaza yapan arabanın içinden çıkanların tam listesini okuyun.
Hangi boyutlarda bir skandaldan söz edildiğinin ürkütücü resmini gözlerinizle görün.
xxxxxxx
Peki daha sonra ne oldu?
Ne olduğunu şöyle anlatmıştım:
“Devletin intiharın eşiğinden döndüğü bir süreç yaşandı.
O skandalı yaratan tümör o zamanlar ameliyat edilir gibiydi. Ama metastaz yapmasını önleyecek bir kazımaya gidilmedi.
Siyasal iktidar hukuk devletini yok edince, o korkunç tümör doğal olarak metastaz yaptı. Mafyalaşma bugün en büyük realite oldu.”
Tümörün o günden bugüne tüm vücudu nasıl sardığını artık her gün önümüze çıkan siyaset kurumu-mafya ve yargı içindeki karanlık ilişkileri gördükçe daha iyi anlıyoruz.
xxxxxx
Dönemin TBMM Susurluk komisyon üyesi Fikri Sağlar 27 yıllık süreci şöyle değerlendiriyor:
“O gün ile bugünün arasındaki en büyük fark, 27 sene önce hukuk devletiydi Türkiye. Şimdi baktığımızda yargı ne bağımsız ne de tarafsız. Yargı talimatla hareket ediyor.
O gün, yargı Susurluk faillerinin çeteleşmesini en azından 5 sene ile cezalandırdı. Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar 1 hafta sonra istifa etmek durumunda kaldı, parlamentoda tüm siyasi partiler bir araya gelip komisyon kurulmasına kanaat getirdi. Şu an ise dünyadaki birçok çete-mafya Türkiye’de yaşıyor.”
xxxxxxx
“Buradan tüm dünyaya da çağrı yapıyorlar, mafya işlerini buradan yönlendiriyorlar. Hükümet de bu insanlara pasaport veriyor.
27. Yılında demokrasinin ayakta olduğu bir ülke olmaktan çıkıp daha geriye gittik. Bu tek adam rejiminin sonucudur. Toplum artık örgütlü değil. Sendikalar, sivil toplum örgütleri yargı sopası ile korkutulmuş durumda.
Medya müthiş bir baskı altında. Gerçeği aktarmaya çalışan medyayı da susturmaya çalışıyorlar. Özellikle de yargı içindeki çeteleşmeyi aktaran Tolga Şardan gibi isimler tutuklanıyorlar.
Yerel seçimlerde yurttaş bu iktidarı yollama bilincinde hareket etmeli. Aksi takdirde Türkiye, Meksika ya da Bolivya’dan farklı olmayacaktır. Mafyaların bir arada olduğu, çete savaşlarını sürdüğü, çetelerin ülkeyi yönettiği bir noktaya gidecek.
Çetelerin arkasındaki emperyalist güçler Türkiye’yi alabildiğine baskı ile farklı bir yöne taşıdılar.”
xxxxxxx
Yeni yayınlanan Küresel Organize Suçlar Endeksi 2023’de Türkiye Avrupa’da lider, dünyada 14. sırada.
Neden?
Rapordaki şu bölüm nedenini açıklamaya yetiyor:
“Türkiye’de faaliyet gösteren ve geleneksel mafya sistemini model alan önemli sayıda mafya tarzı grup bulunmaktadır.
Ülkede varlıklarını sürdüren bu grupların hükümetle ve diğer siyasetçilerle yakın ilişkiler geliştirdikleri ve bu sayede kolluk kuvvetleri ve yargı karşısında koruma sağladıkları bildirilmektedir.”
xxxxxxx
Raporun dehşet verici başka tespitleri de var:
* “İnsan ticaretine benzer şekilde, insan kaçakçılığı da yolsuzluğa bulaşmış hükümet yetkilileri tarafından kolaylaştırılmaktadır. Haberler, devletle bağlantılı aktörlerin ve meşru işletmelerin bu pazara doğrudan dahil olduğunu iddia ediyor.
• Akaryakıt kaçakçılığı, daha ucuz petrole olan talepten ve özellikle Suriye, Irak ve İran kaynaklı kaçak petrol satışından vergi geliri elde etme fırsatından yararlanan Türkiye’deki organize suç grupları için en kârlı gelir kaynaklarından birisi.
• Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle eroin ticareti için bir kaynak, transit ve hedef ülke konumunda.
• Türkiye tarihsel olarak uluslararası kokain kaçakçılığı rotasında yer almamasına rağmen, son birkaç yıl içinde ele geçirilen kokain miktarındaki artışın, Amerika ve Avrupa’daki yüksek sayıdaki ele geçirmeler nedeniyle nakliye rotalarındaki değişimin bir sonucu olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla Türkiye, Güneydoğu ve Doğu Avrupa’yı hedef alan kokain kaçakçılığında daha önemli bir transit ülke haline gelmektedir.”
xxxxxx
Hafta sonu CHP Kurultayı gündem olsa da toplumun siyaset kurumunun pek de aldırmadığı çok daha derin sorunları var.
“Organize Suçlar Endeksi”, o sorunları açıkça sıralamış.
Ekonomi ve hukuk bilimine ihanet edildiği, anayasanın dolayısıyla devletin ve toplumun meşru zemininin kaybolduğu bir çözülme süreci yaşanıyor.
Susurluk döneminden Neo-Susurluk Dönemi’ne geçtik… Fikri Sağlar’ın da belirttiği gibi bugün yaşananlar o gün yaşananlara rahmet okutuyor.
Kanserli hücrelerin sarmaladığı bir bünyenin çürüme dönemi de diyebilirsiniz.
En korkuncu da toplumun reflekslerinin neredeyse tümden kaybolmuş olması… Suçluların ortaya çıkarılmasını, suçların önlenmesini talep eden bir halk tepkisi yok bugün.
Suça alışan bir toplum, çürüyen bir toplumdur.
Türkiye’nin en büyük ve en ciddi sorunu da budur bence.