Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu ve Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, “Emeğin Gündemi” programına katılarak Kıbrıs’ın kuzeyindeki ultrazenginler sınıfını mercek altına aldı
Rahvancıoğlu: Sınıf analizi olmadan bir toplumu anlayamayız
Rahvancıoğlu, sınıf analizinin bir tercih meselesi olmadığını, bilimsel anlamda toplumun yapısını anlamak için bakılması gereken bir unsur olduğunu söyledi.
Toplumların ekonomik üretim ilişkileri çerçevesinde bir arada duran insan toplulukları olduğunu söyleyen Rahvancıoğlu, üretim ilişkilerinin kendi içerisinde sınıf yapılarına göre şekillendiğini, her sınıflı toplumda üretim ilişkilerini organize eden, yöneten ve çıkar sağlayan egemen sınıfların ve esas emeğiyle üretimi yapan emekçi sınıfların olduğunu belirtti.
Rahvancıoğlu, emekçi ve egemen sınıfın nasıl bir muhtevada olduğu o toplumun kültürel, sosyal, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi her tülü yapısını şekillendirdiğini ve “Eğer toplumu dönüştürmek istiyorsanız o toplumun sınıf yapısına bakmalısınız” dedi.
Rahvancıoğlu, sınıf analizi olmadan toplumu anlamaya çalışmak, genetiği reddederek insanı veya evrimi anlamaya çalışmakla da eşdeğer olduğunu ifade etti.
“Kıbrıs’ın kuzeyinde devlet çeteler konfederasyonu gibi davranıyor”
Devletlerin sadece yönetme aracı olmadığını, egemenler adına onların lehine uzlaştırma görevi yani anaokul öğretmeni görevi gördüğünü söyleyen Rahvancıoğlu, Kıbrıs’ın kuzeyinde ise devletin çeteler konfederasyonu gibi davrandığını, egemen sınıfların yani ultrazenginlerin kendi arzularını belli bir dengede tutma amacıyla değil de onu hayata geçirme amacıyla hareket ettiğini belirtti.
Devletin dizginsiz bir şekilde egemen sınıfın her türlü arzularını hayata geçirebileceği bir yapının önünü açtığını kaydeden Rahvancıoğlu, Kıbrıs’ın kuzeyindeki ultra zenginlerin dünyadaki diğer ultra zenginlerden ve sermayedarlardan farklı olduğunu vurguladı, ülkede düzgün bir vergi politikasının olmamasından dolayı kayıt dışı ekonominin çok yaygın olduğunu, paraların vergilendirilemediği için de kamuya geri dönemediğini anlattı.
“Kapkaççı sermaye”
Rahvancıoğlu, bir devlet vergi alırsa sermayedarlara vergi politikaları yoluyla baskı unsuru olabileceğini, sermayedarların da vergi verdiği zaman devletin üzerinde yol yapması, altyapı oluşturması, aydınlatma ve taşımacılık maliyetlerini ucuzlatması için baskı unsuru oluşturabileceğini belirtti.
“Ancak ortada vergi toplayan bir devlet olmayınca devletin elindeki parayı nasıl kullanıldığı sermayedarları zerre kadar ilgilendirmiyor” diyen Rahvancıoğlu, bu yüzden ülkedeki sermayeye kapkaççı sermaye dediklerini anlattı.
Rahvancıoğlu, sermaye sınıfının günü kurtarma odaklı olduklarını, bugün ellerine ne geçtiğine baktıklarını, toplumun geriye kalanıyla da ilgilenmediklerini ifade etti.
“Sermayeye karşı olmak kültürden yana olmaktır” diyen Rahvancıoğlu, toplumsal yapının “kapkaç, vurkaç” mantığı üzerine kurulu olduğu zaman kültür gibi uzun vadede temellenecek ilişkilere de yansıdığını belirtti.
Rahvancıoğlu, bu ülkede niye bir tiyatro binası yok sorusunu sorduğumuzda cevap vur kaça dayalı ekonomidir, kısa vadeli yaşam, sermayenin pratiği, toplumun da kültürü haline geliyor dedi.
“Servet vergisi sadece ultrazenginler sınıfına giren 371 işletmeden alınacak”
Programda İstatistik Kurumu’nun en son 2021 yılında yayınladığı verilere göre açıklama yapan Rahvancıoğlu, bütün işyerlerinin yüzde 1.8’ini oluşturan 371 işletmenin bütün işçilerin yüzde 50’sini yani 71 bin 81 işçiyi çalıştırdığını söyledi.
Bu 371 işletmenin 50 ve üzeri işçi çalıştırdığını vurgulayan Rahvancıoğlu, servet vergisinin işte bu ultra zenginler sınıfına giren 371 işletmelerden alınacağına işaret etti.
Bağımsızlık Yolu’nun on ve üzeri işçi çalıştıran işletmelerde sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasını savunduğunu belirten Rahvancıoğlu, on ve üzeri işçi çalıştıran sadece bin 966 işletme olduğunu, bunun da iş gücü piyasasının yüzde 73.6’sını oluşturduğunu ifade etti.
Rahvancıoğlu, bu şirketlerde sendikasız çalıştırılmanın yasaklandığı düşünüldüğünde bütün işçilerin yüzde 73.6’sının bundan yararlanacağına, bütün işyerlerinin ise sadece yüzde 9.4’nün etkileyeceğine dikkat çekti.
“Zenginle fakir arasında uçurum artıyor”
Kıbrıs’ın kuzeyinde orta kesimin neredeyse yok hükmünde olduğunu söyleyen Rahvancıoğlu, bir tarafta esnaf yığınının olduğunu, diğer tarafta da iki üç elin parmaklarıyla sayılabilecek sayıda ultra zenginlerin olduğunu ve burada ikisi arasında muazzam bir kutuplaşmadan bahsedilebileceğini ifade etti.
Rahvancıoğlu, geliri en yüksek olan yüzde 20’lik nüfusun ülkedeki bütün gelirin yüzde 43.61’ini aldığını, en fakir yüzde 20’nin ise gelir dağılımındaki paylaşımda sadece yüzde 6.54’ünün payına düştüğünü anlattı.
İstatistik Kurumu’nun bülteninde en fakir ile en zengin arasındaki uçurumun 6.7 kat olduğunu belirten Rahvancıoğlu, 2016 yılında bu uçurumun 5.7 kat olduğunu hatırlattı.
Rahvancıoğlu, toplumun bir kesiminin daha da zenginleştiğini bir kesimin ise giderek daha fazla fakirleştiğini görmekte olduklarını söyledi, zenginlik ve servetin en zengin ellerde gittikçe daha çok toplandığını, sadece fakirlerin değil toplumun tamamının zararına zenginleşen bir ultra zengin sınıfından bahsedilebileceğini kaydetti.
“Devletten yüzde 20’lik en zengin kesime giden transfer yüzde 41.30, yüzde 20’lik en fakir kesime ise yüzde 3.8”
Rahvancıoğlu, İstatistik Kurumu’nun 2021 yılına ait devlet transferlerinin dağılımı verilerine bakıldığında ise en zengin yüzde 20’lik ultrazenginlerin, yani bütün gelirlerin yüzde 43’üne sahip olanların devlet transferlerinin yüzde 41.30’unu aldığını, en fakir yüzde 20’nin ise devlet transferlerinin yüzde 3.8’ini aldığını söyledi.
Transfer söyleminin devletten çıkan, karşılıksız, geri dönüşümü olmayan gider olduğunu vurgulayan Rahvancıoğlu, en fakire giden devlet transferlerinin çok daha fazla, en zengine giden transferlerin çok daha az olması gerekirken, bizim ülkemizde tam tersinin olduğunu, toplumun en zengin yüzde 20’sinin devletten yüzde 41.30’luk İstatistik Kurumu raporunda geçen transfer adı altında muafiyet, teşvik ve hibe aldığını söyledi.
Özkızan: Sınıf analizi toplumu anlama çabasıdır
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, sınıf analizlerinin geriletilmesi 80’li yıllardan itibaren neo-liberal dönüşüm ile başladığını, sınıfsal bakış açısının geriye çekilmesi sadece devrimci veya solcular için bir yenilgi olmadığını, toplumun akıl sağlığı için de bir yenilgi olduğunu söyledi.
Sınıfsal analizi savunmak için ise Marksist/devrimci hatta solcu olmaya gerek olmadığını da vurgulayan Özkızan, sınıf analizinin toplumu anlama çabası olduğunu belirtti.
Özkızan, toplumda “çeşitli siyasi partiler ve hükümetler gelir gider hiçbir şey değişmez” düşüncesinin var olduğunu vurgulayarak bunun arkasında değişmeyen sınıfsal yapı ve sınıfsal ilişkiler bütününün söz konusu olduğunu belirtti.
“Devlet sermaye gruplarının çıkarını gözetiyor”
Özkızan, Kıbrıs’ın kuzeyinde devletin sermaye gruplarının uzun vadeli çıkarlarını gözettiğini belirtti.
Kıbrıs’ın kuzeyinde fikir ayrılığı veya siyasi çatışma gibi görünen birçok meselenin ne yazık ki sermayedarların kendi aralarındaki sıkıntılar ve çatışmaların siyasete yansıması olduğunu anlatan Özkızan, tüm bunları dönüştürmek için emeğin gündemini ortaya koymak, sermayenin karşısına çıkarma gerekliliğinin altını çizdi.
“Kıbrıs’ın kuzeyinde büyük sermayeye karşı olmak; emekten, kalkınmadan, gelişimden ve medeniyetten yana olmaktır”
Özkızan, sermaye sınıfının bir hafta sonra ülkeyi kapatıp kaçacak gibi davrandığını, bir hafta içinde kısa yoldan en az maliyetle ne yapabileceğine odaklı olduğunu vurguladı.
Vur kaç sermaye sınıfının sadece emekçiler için bir tehdit olmadığını, Kıbrıs’ın kuzeyinin ekonomik kalkınmasına da bir tehdit olduğunu kaydeden Özkızan, “Kıbrıs’ın kuzeyinde büyük sermayeye karşı olmak sadece emekten yana olmak değil kalkınmadan, gelişimden ve medeniyetten de yana olmaktır” dedi.
“Yüzde 1.8’lik azınlık ultra zenginler, iş gücü piyasasının yüzde 50’sine sahip”
Özkızan, toplumu bir tarafta ultra zenginler diğer tarafta halk olarak isimlendirdikleri özel sektör, kamu çalışanları, esnaf, küçük işletme sahipleri, gittikçe küçülen orta işletme sahipleri olarak iki gruba ayırdıklarını söyledi.
Özkızan, büyük sermaye dendiğinde, bütün işletmeleri kastediyoruz algısı yaratıldığını, servet vergisi dendiğindegariban esnafın, küçük işletme sahibinin, market sahibinin servetine göz koydunuz denildiğini, özel sektöre sendika dendiğinde, kaldıramaz ki bunu özel sektör cevabı verildiğini söyledi.
Özkızan, ülkede çalışmakta olan her iki kişiden birinin ülkemizdeki işletmelerin sadece 1.8’lik ultrazenginlere ait işletmelerde çalıştığına dikkat çekerek, ultrazenginlerden, büyük sermayeden kasıtlarının işte bu kadar küçük ve azınlık bir kesim olduğunu ve iş gücü piyasasının yarısını ellerinde tutuklarını söyledi.
“Sendikalaşma topluma zarar değil fayda sağlar”
Özel sektör çalışanlarının sendikalaşmasını yasal bir güvenceye alın çağrısı yapan Özkızan, bunun aslında topluma zarar değil bir fayda sağlayacağını belirtti.
Görünen servetin eşitsiz bir şekilde dağıldığını, eşitsizliğin de her geçen gün arttığını belirten Özkızan, bir de işin görünmeyen kısmının yani kayıt dışı ekonominin olduğunu, bunun da her zaman servet sahiplerine yaradığını ifade etti.
Özkızan, tüm bunlar yetmemiş gibi devletin ultra zenginlere kaynak ayırmaya devam ettiğini söyledi, devlet gelirlerinin büyük bir çoğunluğunun memurlara, cari harcamalara, sosyal yardımlara, emeklilere gidiyor düşüncesinin yaygın olduğunu ancak bütçeye bakıldığında gelirlerin hibe, teşvik, muafiyet olarak ultrazenginlere aktarılmaya devam ettiğini anlattı.
“Kamusal kaynak için bakmamız gereken ülkenin ultrazenginleridir”
Özkızan, toplumdaki ultrazenginlerin fotoğrafı çekildiğinde, Kıbrıs’ın kuzeyinde çok ciddi bir kaynağın bulunduğunu, her geçen gün büyüdüğünü, ancak bu kaynaktan çok az sayıda insanın faydalandığını gördüklerini söyledi.
Ükede kaynak tartışmaları başladığı zaman, kamusal ihtiyaçları karşılamak için kaynak arandığı zaman bakmamız gereken yerin bu ülkenin ultrazenginleri olduğunu söyleyen Özkızan, servet vergisi talebinin, basit bir slogan, romantik bir hareket olmadığını, aksine bu toplumun en sağcısından en solcusuna dile dolanmış kaynak yok tartışmasına üretilmiş bir cevap olduğunu kaydetti.
Bağımsızlık Yolu Basın Ofisi