Özgürlüktür Umutsuzluk…
“Umutsuzum, korkmuyorum, özgürüm” – Kazancakis
Umut dini bir deyiştir. Yüzyıllardır tek tanrılı dinler umut ile uyutuyor insanları.
Dinlerin yaptığını politik partiler de yapıyor.
Umut vaazı veriyorlar.
Oysa umut çoktan öldü (en başta da bilim ve felsefe öldürdü onu) ama hala daha her gün her yerde ondan söz ediliyor. Öldü ama rahat bırakmıyorlar onu, hayaletini dürtmeye devam ediyorlar.
Umutla kandırıyorlar insanları, daha da kötüsü insanlar kendi kendilerini kandırıyorlar.
Eğer tanrıya inancınız varsa ve cennete gideceğinizi düşünüyorsanız eyvallah, neden bu kadar umutlu olduğunuzu anlayabilirim bir yere kadar, ama eğer tanrıyla ve dinle aranız iyi değilse, nasıl olur da göremezsiniz umudun bir kandırmaca olduğunu.
Tanrısız bir din olan Budizm’de umut yoktur mesela (din bile değil, öğretidir kimilerine göre). Umut istek ile bağlantılıdır çünkü. İstekleri köreltmeye çalışır Budizm, zira mutsuzluğun kaynağıdır istekler. (Teşekkürler Bora Ercan)
İnsanlığın din ve ideolojiyle ilişkisi zayıfladıkça, kuşaktan kuşağa azalıyor zaten umut. Ancak günde üç defa umut hapı alarak yola, yaşama devam edebilenlerin sayısı azalıyor gittikçe.
Ben şahsen umudu çıkardım hayatımdan. Yerine MERAK’ı koydum, umut değil ama merak açıyor dünyayı önümde. (Yeri gelmişken araya sıkıştırayım, AB verilerine göre Kıbrıslılar en meraksız insanlar).
Merak ettiğim için okuyorum, arıyor araştırıyorum, yolculuklara çıkıyorum, keşfediyorum. Merak’ı deneyime dönüştürüyorum. Yatırımı mala mülke değil, deneyime yapıyorum.
Pek bir işime yaramıyor umut, harekete geçirmiyor beni. Umudum olmadığında beklentim de olmuyor. Beklentim olmadığında hayal kırıklığı da yaşamıyorum.
Umut olmadığında, umutsuzluk mu oluyor?
Emin değilim, ama öyle olsa bile umutsuzluk umuttan daha gerçekçi ve verimli benim için. Umutsuzluk karamsarlık ve bunalım demek değildir benim için.
Umutsuzluk dine karşı gelmektir, tanrı tanımazlıktır, özgürlüktür.
Umutsuzluk mutsuz etmiyor beni.
Umutsuzum ama mutsuz değilim.
Hatta her şeye rağmen bu adanın en mutlu şairi benim diyeceğim. Bu mutluluğun sırrı, zamanla, doğayla, sanatla ve tabii ki insanlarla kurduğum ilişkilerde saklı.
Birleşmesini beklemiyorum mesela adanın, biliyorum bir gün gerçekleşecek ama henüz değil. En başta Kıbrıslılar hazır değil daha buna. Umut etmiyorum, çünkü çok iyi tanıyorum her iki tarafı da.
“Dehşet deposu” olacak gelecek diyor Meksikalı şair O. Paz. (Sanki dehşet deposu değildi geçmiş!)
Anlamıyorum zaten, ölüm varken ve yaşamımız pamuk ipliğine bağlıyken, nasıl bu kadar umutla koşabiliriz geleceğe.
Neyse, moralimizi bozmayalım, doğayla yaptığımız şaşmaz anlaşma bu, borcumuzu ödemeliyiz ve ödeyeceğiz, kaçış yok. Yaşamımızdaki en kesin kesinlik bu. Her şeye rağmen sonuna kadar merakımızı, yaşama sevincimizi ve neşemizi kaybetmemeliyiz.
Mutlu son diye bir şey yok yani, nereye doğru gittiğimiz belli.
Vakit kaybetmemek için umudu çıkartın hayatınızdan, atın gitsin, bir işe yaramaz.
Elinizi kolunuzu, ayağınızı bağlıyor. Çözüp serbest bırakın ‘Umut’ adlı dolap beygirini. Umut şık bir kandırmaca… Komik bir kelime umut, ölüm kelimesinin önüne gelince.