InstagramKöşe Yazarlarımız

Annan Planı Referandumunun 20‘inci Yılının Düşündürdükleri






Geçtiğimiz gün Kıbrıslı Türklerin “EVET“, Kıbrıslı Rumların ise “HAYIR” dediği, Annan Planı referandumunun 20. yılıydı.

24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında gerçekleşen Annan Planı referandumu, Kıbrıs sorununun çözümü için önemli bir dönüm noktasıydı.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adıyla “Annan Planı” olarak anılan, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanmış kapsamlı ve kabarık bir antlaşma metini geldi gündeme 2002 sonbaharında.

Aylarca, günlerce müzakere edildi, tartışıldı. Birçok versiyonu çıktı ortaya, referanduma sunuluncaya kadar.

Kıbrıslı Rumların çoğunluğunun ret oyu vermesi nedeniyle Annan Planı uygulanamadı. Böylece çok önemli çözüm fırsatı kaçırılmış oldu.

Oysa her iki referandumun sonucu “EVET” olabilseydi, bugün Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 20’inci yılını kutluyor olacaktık.

O günlerde doğanlar bugün 20 yaşında, oy verme ve seçilme hakkına sahip üniversite eğitimi yaşında gençler olacaktı.

Ortak Bir Vizyonun Peşinde

O günler, Kıbrıs’ın kuzeyinde insanların yığınlar halinde sokaklara dökülerek, 40 yılı aşkın bir suredir devam eden kronikleşmiş Kıbrıs sorununa son vermek ve Birleşik Federal Bir Kıbrıs olarak, Avrupa Birliği ailesinin parçası olmak için, sesini yükselttiği bir mücadele dönemiydi…

İş dünyası, sendikalar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, kadın örgütleri ,”Ortak Bir Vizyon ” etrafında güç birliği ve dayanışma içine girmişti.

Birçok kadın, erkek ön saflarda meydanlardaydı. Avrupa Birliği üyesi, iki Toplumlu İki Bölgeli Birleşik Federal Kıbrıs “Ortak Vizyonu” etrafında güç birliği yaparak sokaklarda seslerini yükselttiler.

Kadınların Adı Yok, Ancak Katkıları Büyük

Kadınlar, referanduma giden barış ve çözüm sürecinde aktif rol aldılar. Ne var ki, yüzlerce kadın sürecin içinde yer almış olmasına karşın kadının adı yoktu! O günden bugüne devam eden barışa ve çözüme ulaşma mücadelesinde birçok kadın, gerek resmi süreçlerde, gerekse sivil toplum içinde yer almaya devam etti, ediyor!

Toplumsal cinsiyet normlarına karşı mücadele etmek, erkek egemenliğiyle başa çıkmak ve görünürlüklerini artırmak gibi zorluklarla karşı karşıya kadınlar, kamusal yaşamın her alanında, karar verme mekanizmalarında, siyasette olduğu gibi, barışı inşa etme mücadelesinde de bu engeller ve zorluklarla uğraşmak zorunda kalıyorlar, ne yazık ki!

Aradan gecen 20 yılda bile, hala varlıklarını adeta inkâr etme, görmezden gelme tutumlarını izlemek epeyce düşündürücü değil mi?

Ne var ki tüm bu zorluklara rağmen hala devam eden mücadele:

20. yılda Kıbrıs sorunu hala çözüme kavuşmadı. Ancak kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği ve barış için çalışmalarını sürdürüyorlar.

Uluslararası Çabalar: Kadının Yeri ve Rolü

2004 yılından bu yana, kadınların barış süreçlerinde daha etkin yer almasına yönelik bir çok uluslararası sözleşme oluştu, ülkelerin altına imza atarak, yükümlülük altına girdiği.

Birleşmiş Milletlerin iki önemli kararından söz etmek istiyorum. Bir tanesi Birleşmiş Milletler‘in “1325 (2000) Women Peace and Security / Kadın Barış ve Güvenlik”, diğeri ise, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği“ hedefi ile “Barış, Güvenlik ve İşbirliği“ hedefini de kapsayan Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri.

BM Güvenlik Konseyi’nin 1325 sayılı kararı, kadınların barış ve güvenlik konularındaki rollerinin önemini vurgulayan bir dönüm noktasıdır.

Bu karar, kadınların çatışma sonrası toplumların yeniden yapılandırılmasında, barış süreçlerinde müzakere ve karar alma mekanizmalarında yer almalarının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri içinde yer alan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği hedefi, kadınların aktif katılımını ve eşit temsiliyetinin teşvik ediyor.

Kıbrıs’ta Çözüm Nasıl Gelebilir?

Kıbrıs’ta çözüm ulaşılabilmesi, bu çözüm ve barışın sürdürülebilir olabilmesi için iki husus çok önemlidir.

Kıbrıs Barış Kültürü Merkezi Derneği (CPDC) ve Apofasi Irinis (Barış için Kararlılık) işbirliği ile ortaklaşa hazırlanarak BM Genel Sekreteri’nin Kişisel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuellar gönderilen mektupta da belirtildiği üzere,

“(..) Kıbrıs sorununa kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla kapsamlı müzakereler Genel Sekreter’in 30 Haziran 2017 tarihinde sunduğu altı maddelik çerçeve ve de 25 Kasım 2019 tarihli açıklaması doğrultusunda Crans Montana’da sonlandırıldığı noktadan yeniden başlatılmalı “ve bu sefer” (..) müzakereler aşamalı, anlamlı ve sonuç odaklı olacak şekilde bir süreçte” yürütülmeli, “(..) olası çıkmazların çözümü için taraflarca üzerinde mutabık kalınan bir mekanizma olmalı ve bu şekilde her iki toplumun ayrı ayrı ve eşzamanlı referandumlarda onayına sunulacak kapsamlı bir çözüm anlaşmasına varılmalıdır. Statüko kabul edilemez ve sürdürülemez olduğundan, (..) yeni bir başarısızlığın sonuçları her iki tarafa da açıkça belirtilmelidir. (..)”

“(…) müzakerelerde şeffaflık ve kadınlar, gençler ve sivil toplum üyelerinin etkin katılımı sağlanmalıdır”

Ve Son Söz: Sürdürülebilir Barışın Mimarı Kadınlar

Kadınlar, sadece mağdur veya yardıma muhtaç bireyler olarak değil, aynı zamanda barışın inşasında ve sürdürülmesinde proaktif roller üstlenerek toplumun dönüşümünü sağlamada da önemli bir katalizör olurlar.

Kadınların, barış süreçlerindeki varlığı, barış inşasındaki rolü, sadece bir cinsiyet meselesi ya da sadece toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından değil, tüm insanlık için önemlidir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, sadece bir toplumun adaletli ve eşitlikçi olmasının göstergesi değil, aynı zamanda barışın kalıcı olmasının da anahtarıdır.

Barışı inşa etmede kadınların etkili ve görünür bir şekilde rol üstlenmesi, toplumsal cinsiyet bakış açısının müzakere süreçlerine dahil edilmesi şart, kapsayıcı, çoğulcu, şeffaf ve hesap verebilir bir müzakere süreci yürütülebilmesi, adil, çalışabilir bir siyasi çözüme ulaşılabilmesi ve tabii ki sürdürülebilir bir barışın sağlanabilmesi için!









Başa dön tuşu