Nereden Nereye!
Bu cümleyi iktidar mensupları gerek Türkiye’de gerek Kıbrıs’ta sık sık kullanıyorlar. Sözde kendilerine övünme payı çıkarmak için tabi. Peki gerçekler onların dedikleri gibi mi acaba?
Bir bakalım.
Bu toplum 1963 olaylarından sonra çeşitli badirelerden geçti.
Zaman oldu evine ekmek bile götüremeyen insanlara komşuları, eş ve dostları yardım ederek kötü günleri atlatmalarına yardımcı oldu.
Kamu görevlileri en üst makamdan en alt kademeye kadar eşit maaş aldılar ve kimse sesini çıkarmadı. Çalışanlar arasında bir denge vardı.
Ancak zamanla bu denge bozuldu ve giderek çalışanlar arasında uçurum meydana geldi. İmece (yardımlaşma) ruhunun hâkim olduğu zamanların yerini nemelazımcılık (bana dokunmayan yılan bin yaşasın) zihniyeti aldı.
En yüksek maaş alan ile en düşük maaş arasındaki fark gittikçe açıldı. Marketlerin raflarındaki fiyatlar her gün yükseliyor. Ne arayan var ne de soran.
Bazı maddelerin fiyatları Türk Lirası’nın değer kaybından dolayı yükselse bile bazı fiyatlar tamamen gereksiz ve gerekçesiz yükselmeye devam ediyor.
Aldıran yok, denetleyen yok. Biz tüketiciler de adeta bu durumdan memnunmuşuz gibi sessiz davranmaya devam ediyoruz. Bazen cılız sesler çıkarılsa bile bu sesler muhataplarına ulaşmıyor bile.
Uyutulmaya alıştırılmış gibi uyumaya devam ediyoruz. Zaman zaman Başbakanın ağzından güzel cümleler çıkıyor ama hepsi lafta kalıyor. Ortada elle tutulur gözle görülür hiçbir şey göremiyoruz.
Kıbrıs sorununa gelince; Çözümden yana taraf durumuna biz gelmişken, saçma sapan, hayalci politikalar sayesinde dünya ülkeleri gözünde, ne yazık ki çözüm istemeyen taraf durumuna düştük.
Bu durum bazıları için önemli olmayabilir ancak dünyada yalnız yaşamıyoruz.
Bütün ülkelerin birbirleri ile ekonomik, siyasi ve hatta askeri bağlantıları vardır. Onun için söylenen her söz, atılacak her adım siyasette çok büyük önem taşımaktadır.
Papağan gibi aynı cümleleri tekrarlayıp durursanız sizi hiçbir ülke ciddiye almaz. Nitekim çok ünlü bir bakanımız “Türk devletleri KKTC’yi tanıma konusunda çekingen davranıyorlar” demiş.
Türkiye tanısın önce. Mış gibi değil resmen tanısın bakalım.
İşte acı gerçekler bunlar. Gerek ekonomide gerekse Kıbrıs sorununda bu gerçekler ortada iken, Sayın Tatar amacı belli olmayan kıtalar arası gezilerine devam ediyor.
Avustralya gezisinden henüz dönmediğini biliyorum. Aborjinlerle görüşmeler bayağı çok ayrıntılı geçiyor herhalde.
Bakarsınız Avustralya Hükümeti, Gambiya’nın ardından resmen bizi tanıdığını ilan eder. Kim bilir!
Sayın Ersin Tatar, hayaller içinde yaşamayı lütfen bırakın ve gerçeğe dönün. O gerçek de bellidir; “BM parametreleri ışığında iki bölgeli, iki toplumlu, siyasal eşitliğe dayalı federal çözümdür.
Bir an önce görüşme masasına dönün ve haklılığımızı dünyaya bir kez daha kabul ettirin. Hiçbir ortaklık konuşmadan, görüşmeden, tartışmadan kurulamaz.