InstagramKıbrısManşetSiyaset

Payiatsos: Barışa ve çözüme ulaşmak istiyorsak, bu ancak iki halkın siyasal eşitliğinden geçer




Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, Internationalist Standpoit üyesi Andreas Payiatsos, ve Ali Şahin, Emeğin Gündemi programına katılarak “15-20 Temmuz 1974: Kıbrıs Nasıl Bölündü?” konu başlığını irdelediler

Payiatsos: Solun görevi Kıbrıs’ın birleşmesinde kalıcı koşulları yaratmak

Payiatsos, Kıbrıs’ı konuşurken en zor olan şeyin Kıbrıslı Türk emekçileri ve yoksulları ile Kıbrıslı Elen emekçileri ve yoksulları bir araya getirmenin yollarını bulmak olduğunu ifade ederek, aralarında bölünmeyi gerektirecek hiçbir şey olmadığını söyledi.

Bölücü unsurun; Kıbrıs sorunu, Yunanistan ve Türkiye arasında sürekli tırmanan gerginlikler olduğunu söyleyen Payiatsos, tüm bunların Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen emekçilerinin gündelik hayatlarının çıkarına değil aleyhine olan süreçler olduğundan bahsetti.

Andreas Payiatsos, emekçi sınıfları kendi arasında bölünecek hiçbir şey olmadığını belirterek solun ve sosyalist devrimcilerin görevinin Kıbrıs’ın birleşmesinin kalıcı koşullarını yaratabilmek olduğunu kaydetti, “Kıbrıslı Elen olarak en büyük düşmanım Elen milliyetçiliği ve güneydeki egemen sınıflardır” diyerek, Kıbrıslı Türk emekçi sınıflarla kardeş olduğunu vurguladı.

“Soldan bir barış mücadelesi yükseltmeliyiz”

Payiatsos, adanın bölünmesinde emperyalizmin, özellikle de ABD, NATO, Britanya emperyalizminin rolü hakkındaki soruyu cevaplarken, emperyalizmin planlarına ve müdahalelerine karşı durabilmenin yolunun ortaklaşmaktan geçtiğinin altını çizdi.

Britanya’nın başka sömürgelerinde olduğu gibi böl-yönet siyasetini izlediğini belirten Payiatsos, böylece kendine karşı olan öfkeyi başka yerlere yönelttiğini belirtti ve ABD’nin de Kıbrıs’ın bölünmesini cesaretlendirdiğini kaydetti.

Grivas’ın CIA ajanı olarak Kıbrıs’a gönderildiğinin bazı tarihçiler tarafından yazıldığını anlatan Andreas Payiatsos, Kıbrıs sorunun üç boyutunu şöyle tespit etti; “Birincisi emperyalizm, ikincisi Türkiye ve Yunanistan faktörleri ve üçüncüsü de Kıbrıslı Elen ve Türk milliyetçilerinin silahlanarak birbirlerini öldürmeleri. Tüm bunlar adamızı bölünmeye götürdü”

Bugün ise solda da yer alan “bizi ABD kurtarır, AB kurtarır” gibi söylemlere karşı sosyalist solun mücadele etmesi gerektiğini vurgulayan Payiatsos, emperyalizmin Kıbrıs halklarının barış ve uyum içinde yaşayacağı bir çözümü aramadığını, Kıbrıs sorununa istikrarlı bir çözüm bulamayacaklarını hatta bulacakları çözümlerin gerilimi artırma riski taşıyacağını söyledi, “Bu nedenle bizim sorumluluğumuz soldan bir barış mücadelesi yükseltmektir” ifadelerini kullandı.

“Barışa ve çözüme ulaşmak istiyorsak, bu ancak iki halkın siyasal eşitliğinden geçer”

Andreas Payiatsos, Kıbrıslı Elen devrimcilerin ve çok sayıda Kıbrıslı Elenin Kıbrıslı Türkleri eşit bir halk olarak gördüğünün altını çizerek, Kıbrıslı Türk ve Elen emekçilerin, kendi egemen sınıflarına karşı çok sayıda ortak noktası olduğunu belirtti.

Kıbrıslı devrimcilerin en yukarıya koyması gereken talebin iki halkın siyasal eşitliği olması gerektiğinin altını çizen Payiatsos, “Barışa ve çözüme ulaşmak istiyorsak, bu ancak iki halkın siyasal eşitliğinden geçer” dedi.

Özkızan’ın Türkiye ve Yunanistan’ın rolü hakkındaki sorusu üzerine, güney Kıbrıs’ta Türkiye’nin emperyalist bir güç olduğunun çünkü Kıbrıs’ı işgal ettiğinin söylendiğini ancak Kıbrıslı Elen devrimciler olarak buna katılmadıklarını anlatan Payiatsos, “Türkiye’yi, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi başka emperyal güçleri anlamadan anlayamayız” ifadelerini kullandı.

Yunanistan’ın rolünün ise baştan sona yıkıcı olduğunu belirten Andreas Payiatsos, Grivas’ın ve EOKA’nın antikomünist ve anti Türk olduğunu vurguladı.

Türkiye’nin, 74’ten önce Kıbrıs’ı iki kez işgal etme tehdidinde bulunduğunu ve buna, Kıbrıslı Elen milliyetçilerin provokasyonlarının sebep olduğunun altını çizen Payiatsos, Kıbrıslı Elen devrimcilerin görevinin kendi milliyetçilerine karşı mücadele etmek olduğunu ifade etti.

Köfünye olaylarında masum Kıbrıslı Türklerin katledilmesi sonrasında Grivas’ı adadan kovduklarını ancak daha sonra Yunan cuntası eliyle adaya gelip terör eylemleri yaptığını hatırlatan Payiatsos, “Grivas bir teröristtir, ne yazık ki Meclis’te onu kahraman ilen eden kararlar çıkarılıyor ve heykelleri dikiliyor” dedi.

Yunan cuntasının Türkiye’nin işgaline kapı açtığını vurgulayan Payiatsos, sorunun “anavatan”lardan kaynaklandığını ifade etti.

“AKEL ve PEO Kıbrıslıtürk emekçilere yönelik sorumluluğunu unutuyor”

AKEL’in ve PEO’nun iki toplumlu üye yapısını iyi değerlendiremediğini ve Kıbrıslı Türk emekçilere yönelik sorumluluğunu unuttuğunu belirten Payiatsos, CTP ve AKEL’in aynı anda hükümete geldiği dönemler de yaşandığını ancak sorunun çözülemediğini hatırlattı.

Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin hakkının tanınması gerektiğini de ifade eden Payiatsos, devrimci bir solu inşa etmenin önemini vurguladı.

Şahin: Yegane çözümün “batılı” güçlerden geleceği şeklinde yanlış bir algı var

Emeğin Gündemi programında yaptığı açıklamalarda Ali Şahin, Kıbrıs’ta mücadele etmenin zor yanlarından birinin ada halkları dışındaki öznelerin konuya müdahil olması ve dış dinamiklerin ağırlıklı rolü olduğunu belirtti, bu durumun, Kıbrıs ulusal sorununun kavranmasını ve kitleler tarafından doğru zeminde tartışılmasını güçleştirdiğinin altını çizdi.

Günümüzde solda politik örgütlülüğün zayıflamasından ötürü, yegane çözümün “batılı” güçlerden geleceği şeklinde yanlış bir algı yerleştiğini belirten Ali Şahin, tarihe bakıldığında emperyalizmin her zaman kendi çıkarlarının peşinde olduğunu, her emperyalist devletin de kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalıştığını söyledi.

Şahin, klasik tarzdaki sömürgecilik anlayışıyla İngiltere’nin Kıbrıs’ı elinde tutmak için ada halklarını birbirine kırdırmasının ardından, İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında emperyalist kamptaki liderliği ele geçiren ABD’nin taşeron devletler kullanan yeni bir sömürgecilik anlayışıyla Kıbrıs’a müdahil olduğunu belirtti.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, her ne kadar bazı kesimler tarafından kutsansa da, bu şekilde kurulmuş bir devlet olduğunu kaydeden Şahin, emperyalizmin Kıbrıs halkları için acı ve göz yaşının yanı sıra milliyetçiliğin zapt edilemeyecek denli yükselmesi anlamına geldiğini,  önemli olanın buna karşı nasıl bir politik ve örgütlü mücadele vereceğimiz olduğunu söyledi.

“Sadece Kıbrıs’ın kuzeyi değil güney de işgal altında”

Kıbrıs’ın sadece kuzeyinin işgal altında olmadığını güneyinin de emperyalizmin taşeronları aracılığıyla farklı biçimlerde işgal edilmiş olduğunu belirten Şahin, adanın NATO dışındaki kamplara kaymaması için 1974’teki müdahalelerin yapıldığını ve emperyalizmin istediği amaca ulaştığını ifade etti.

Türkiye ve Yunanistan’ın da Kıbrıs hakkında kendilerine göre ajandaları olduğunu belirten Şahin, “Kıbrıs haklarının emekçi sınıflarının Kıbrıs sorunu farklıdır, emperyalistlerin farklıdır, dolayısıyla onlardan gelecek bir çözüm emekçi sınıfların çözümü olmayacaktır” ifadelerini kullandı.

“Türkiye Kıbrıs sorununda emperyalizmle uyum içinde”

Kıbrıs’ın bölünmesinde Türkiye’nin rolünü anlatan Şahin, Kıbrıs diye bir konusu bile olmayan bir Türkiye devletinden bugünlere gelindiğini anlatarak, bunun genel olarak milliyetçilikle bağlantısını açıkladı ve EOKA’ya karşı TMT, Yunanistan’daki darbeye karşı 20 Temmuz gibi birbirini kovalayan süreçler yaşandığını belirtti.

Adadaki çatışmaların kendi iç dinamiklerinden de kaynaklandığını anlatan Şahin, Kıbrıslı Türk liderliği Kıbrıs Cumhuriyeti organlarından çekileceğinde İsmet İnönü’nün “bulunduğunuz mekanlara geri dönün” sözlerini anımsattı. Türkiye’nin 74 öncesinde iki kez işgale kalkışıp yoldan döndüğünü hatırlatan Şahin, Türkiye’nin Kıbrıs sorununda emperyalizmle uyum içerisinde olmakla beraber zaman zaman pozisyon değiştirdiğini açıkladı.

“Gerçek bir barış için emekçilerin gündelik yaşamlarına ve sorunlarına odaklanmalıyız”

Özkızan’ın 74’e gelirken Kıbrıslı Türk liderliğine ilişkin sorusu üzerine, Şahin, “Kıbrıslı Elen milliyetçiliğinden faydalanarak Taksim programını uygulamak amacıyla hareket eden Kıbrıslı Türk liderliği, 64’ten 74’e kadar hem çok yıpranmış hem de ekonomik koşullar gereği, Kıbrıslı Türklerin güven kaybına uğramıştı” ifadelerini kullandı.

On yıllık BEY (Bayraktarlık-Elçilik-Yönetim) faşizmi dönemine rağmen güç kaybetmiş ve 73’te, belki de Makarios’un 63’te önerdiği Anayasa değişikliklerinden daha ötesini kabul edebilecek bir noktaya gelmiş bir liderlik olduğundan bahsetti.

20 Temmuz’dan sonra Kıbrıslı Türk liderliğinin, kaybetmiş olduğu güveni ve otoriteyi tekrardan kazanma imkanı bulduğunu vurgulayan Şahin, işçi sınıfının koşullarının ve örgütlü muhalefetin sınırlı olduğunu da ekledi.

Sosyalistlerin görevinin sadece tarihi yorumlamak değil tarihe yön vermek olduğunu vurgulayan Şahin, 50 yıllık bölünmüşlüğün ardından iki halkı biraraya getirmenin zorluğuna rağmen Kıbrıs halklarının kendi kaderlerini ellerine alabileceklerini belirtti.

Bunun da ancak beraber hareket ederek, kendileri dışındaki güçlerin dayatmalarını reddetmeleriyle mümkün olacağını ifade eden Şahin, “iki halk birleşmediği sürece emperyalizmin fiziki, politik veya ekonomik müdahalelerine açık olacaktır” dedi. Gerçek bir barış için sadece müzakerelere değil, emekçilerin gündelik yaşamlarına ve gündelik sorunlarına odaklanmanın önemine dikkat çekti.









Başa dön tuşu