Gizli Günlükler
Şiir ve öyküden sonra en sevdiğim edebiyat türüdür günlük.
Söylemiştim daha önce burada yazdığım bir yazıda. Günlükleri seviyorum çünkü şairlerin, yazarların, ressamların en çıplak halini buluyorum onlarda.
İlkokul yıllarında tuttuğum günlükler vardı.
Ortaokula geçince ve bunları tekrar okuyunca yazdıklarımın yetersizliğinden ve naifliğinden utandığım için, arka avludaki fırında yakarak yok etmiştim.
Sonra aynı şekilde ortaokulda tuttuğum günlükleri lise yıllarında okuyunca utanmış, saçmalık olduklarını düşünmüş, yakmıştım onları da yine aynı fırında.
Lisede günlük tutmadım, çünkü şiir yazıyordum artık.
Beş altı pişmanlığım var bu hayatta, iki tanesi bu günlüklerdir. Evet, ilkokul ve ortaokul yıllarında tuttuğum bu günlükleri yakıp yok ettiğim için pişmanım. Kafamı duvarlara vuruyorum şimdi ama ne fayda!
(Bravo Oya Akın’a, ilk günlüklerine yazdıklarından dolayı utanç duymadı o, yakıp yok etmedi hiçbirini!)
1990’lı yılların sonundan beri tuttuğum Yolculuk Günlükleri, Gezi Günlükleri var.
Her yolculuğa çıktığımda mutlaka boş bir defter alırım yanıma. Gittiğim yerlerde gördüklerimi, hissettiklerimi, izlenimlerimi ve yaptıklarımı kaydederim bu defterlere. Böylece unutulmaz oluyor o yolculuk.
Belki de en önemli günlüğüm olan 1999-2002 yılları kayıtlarını içeren Manchester Günlüğü var. Dönüp dönüp okuyorum bunu, o günleri hatırlamak, tekrar yaşamak için.
Bir nevi Gizli Günlük bu aslında çünkü duygusal ve cinsel itiraflarla dolu. İtiraflar olaylardan ve olgulardan daha değerli ve heyecan verici.
Bir gün yayınlarım belki bunu, oto-sansürden geçirmeden.
Her günlük gizlidir aslında.
Şiir, öykü, roman, deneme ve oyun gibi birileri okusun diye yazmayız onu. Kendimiz için yazarız, olayları, durumları, olguları, birtakım ayrıntıları unutmamak, tekrar tekrar hatırlamak için.
İtirafları seviyorum, insanın zaaflarını, zayıflıklarını, sırlarını ve günahlarını dışa vurulmasını.
Buna en iyi örnek Tolstoy’un günlükleri. Buna, iki evrensel şairin hem Mayakovski’nin hem de Aragon’un sevgilisi olmuş Elsa Triolet’in Mahrem Yazılar ve inceliklerle, zarif ayrıntılarla dolu Şei Şonagon’un Yastıkname’sini ekleyebilirim hemen.
(Gizli Günlükler, gizli kalmalı, yayınlanmamalı, hatta yazarı ölünce yok edilmeli diyenler de var. Örneğin Lord Bayron’un günlükleri, şairinin ölümünden sonra karısı tarafından yok edildi)
Ayrıca babamın yaşamının son üç ayında ve annemin omurilik iltihaplanmasıyla felç olmasının ilk aylarında tuttuğum iki tane Hastane Günlüğü var. Hiç de iç açıcı değiller, dönüp okumak gelmiyor içimden.
Bu ikisi hariç, hüzün vermiyor bana dönüp eski günlüklerimi okumak, aksine neşe ve yaşama sevinci veriyor.
Geçmişimi, yitirdiklerimi, yolculuğumu, varlığımın izlerini okumanın hazzı fazlasıyla tatmin edici.
Modası geçmiş bir uğraş günlük.
Her türlü ihtiyaç için teknoloji var artık. Yine de günlük yazanlar var, biliyorum, Kıbrıs’ta, İngiltere’de, Türkiye’de, Almanya’da ve daha kim bilir nerelerde.