Taksim Topuzu
Kıbrıs adasının kuzeyden güneye bölünerek, batı parçasının Türkiye’ye, doğusunun ise Yunanistan’a verilmesi çerçevesinde ortaya atılan “Taksim Tezi” 1955’li yıllardan sonra İngilizler tarafından Türkiye ile defalarca görüşülmüş, ancak İngilizler tarafından hayata geçirilmesi istenmeyerek, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurmakla ilgili süreçte Kıbrıs Rum Liderliği ve Yunanistan’ı masaya oturtup, ikna etmek için bir tehdit unsuru olarak kullanılmıştır.
1974 yılında Türkiye’nin askeri müdahalesi ve adanın kuzeyinde, günümüzde de devam eden kolonicilik faaliyetleri, fiziki olarak taksim konusunda önemli adımlar olmuştur.
Taksim bir ara hedef olmakla birlikte Türkiye tarafından iki yönde kullanılmaktadır.
Birincisi “İstirdat (geriye alma) Planı” çerçevesinde Türkiye Kıbrıs’ın tamamını adım adım ele geçirmek için taksimi stratejisinin bir parçası olarak görmektedir.
İkinci olarak Kıbrıs sorununun çok taraflı uluslararası bir sorun olması nedeniyle, başta Türkiye olmak üzere, Kıbrıs konusunda taraf olan güçler Kıbrıs Rum Liderliği’ne karşı taksimi bir siyasi topuz olarak kullanmaktadırlar.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasında İngilizler tarafından çok başarılı ve ikna edici olarak kullanılan “Taksim topuzu” şimdi de “iki ayrı egemen devlet” söylemi ile tekrardan masaya sürülmüştür.
1974 yılındaki askeri müdahale ve öncesindeki toplumlar arası çatışmalardan dolayı ortaya çıkan vatandaşlık, mülkiyet ve idarenin paylaşımı konularındaki uluslararası hukuka, insan haklarına aykırı savaş suçu teşkil eden oldu bittilerin, görüşme masasında yarattığı çıkmazları aşmak için “Taksim” bir silah olarak kullanılmaktadır.
Türkiye Kıbrıs Rum tarafının kabul edemeyeceği önerileri taksim tehdidiyle kabul ettirmeye çalışmaktadır.
Taksim veya iki ayrı egemen devlet talebi ne kadar gerçekçidir?
Buna bir bakalım:
1- Bilindiği üzere Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş antlaşmalarında adanın bölünmesi (Taksim) ve adanın başka bir ülkeyle birleşmesi (Enosis) yasaklanmıştır.
Bu antlaşmaların altında üç garantör ülkenin ve iki toplum temsilcilerinin imzaları vardır. Türkiye, bu antlaşmalar çerçevesinde kendine verilen garantörlük sorumluluğuna dayalı olarak askeri müdahalede bulunduğunu ve işgalci olmadığını iddia etmektedir. Taksimi talep etmek, altında imzasının olduğu antlaşmaları çiğnemek ve işgalciliği peşinen kabul etmek demektir.
2- Kıbrıs’ta iki ayrı egemen devlet (Taksim) talebi başta Türkiye, Avrupa, Rusya ve etnik toplulukların bulunduğu ülkelerdeki ayrı devlet talebini tetikleyeceğinden çok tehlikeli bir politik sürecin başlangıcı olacaktır. Taksim talebi Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde yaşayan ve ayrı devlet talep eden etnik toplulukların talebini meşrulaştıran bir açılım yaratacaktır.
3- Avrupa Birliği üyesi olmuş, Kıbrıslı Türklerin de eşit siyasi ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bölünmesi, Kıbrıslı Türkleri Avrupa Birliği şemsiyesinin altından çıkaracak ve Kıbrıslı Türkler AB’nin onlara sağladığı tüm haklardan mahrum kalacaklardır.
4- Kıbrıs Türk toplumu adanın kuzeyinde, Türkiye’nin taşıdığı nüfus içinde ekonomik, sosyal ve kültürel olarak asimile edileceklerdir. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onlara sağladığı ve uluslararası olarak tanınan, toplumsal haklar tamamen sıfırlanacaktır.
5- Rusya’dan sonra insan hakları ihlallerinde dünya ikincisi olan Türkiye’nin alt yönetiminde Kıbrıs Türk Toplumu her türlü hukuksal saldırıya açık hale gelecektir.
6- Kıbrıs’ın güney ve doğusundaki deniz egemenlik alanında keşfedilen doğal gaz ve petrol yataklarından Kıbrıslı Türkler yararlanamayacaktır.
7- Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’nin “Yeni Osmanlıcılık” anlayışına dayalı yayılmacı politikaları nedeniyle tam bir askeri garnizona dönüştürülecektir.
Bu listeyi uzatmak mümkün. Bu kara tablo karşısında Kıbrıs Türk toplumunun temsil ettiğini söyleyen siyasi partiler, sendikalar ve örgütlerin taksime karşı neden hala daha sessiz kaldıklarını anlamak mümkün değildir.