Karpaz’ın Dönüşümü: Bakir Doğadan Ticari Metaya
Bakir Doğal Ortamların İşgali: Sessiz Cennetlerin Kaybı
“Bakir doğal bir ortam” diyerek dinlenmek için oralara koşar insanlar. Önceleri pek bilinmezler. Tek tüktür buralara giden insanlar.
Sonra birdenbire popüler olurlar ve insanların gözü açılır. Ve o bakir doğa harikası yerler artık ticari bir metaya dönüşür.
Karpaz’da da böyle olmadı mı?
Önceleri kimseler uğramazdı buralara. Salaş plajlar vardı. Geceyi geçirebilecek konaklama tesisi yoktu.
1980‘li yıllarda, Milli Park ilan edildi Karpaz burnunun ucu! Sonra 90’lı yıllarda bin bir güçlük ve ayak sürümeyle arkeolojik ve doğal sit alanı olarak da ilan edildi daha geniş bir bölge.
İlk konaklama tesisi Arch-House, 1999- 2001 döneminde, Turizm Bakanlığı tarafından binalar restore edilerek açıldı. Aynı dönemde hızlı bir planlama çalışmasına girişildi; yapılaşmanın hırıltıları yükselmeye başlayınca…
2004’de bir plan yapılıncaya kadar geçecek sürede yapılaşmayı dizginlemek için düzenlemeler yürürlüğe koyuldu.
Ardından Özel Çevre Koruma Alanı ilan edildi Dipkarpaz köyü ötesi ve burnun güneyindeki kaplumbağa yumurtlama alanları.
Toprak altındaki tarihi zenginlikleri ve bin bir çeşit canlı türünün yaşam ortamı olan doğal zenginlikleri geleceğe taşımaktı amacı bu kararların.
2007 yılında bir gün ansızın elektrik altyapısı çekildi “Karpaz Özel Çevre Koruma Alanı”, “Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı” olarak koruma altına alınmış bölgeye!
Aynı dönemde Karpaz için özel bir yasa tasarısı hazırlandı. Amacı Karpaz’ın korunması, tarihi, kültürel ve doğal değerlere dayalı sürdürülebilir bir kalkınma modelinin hukuksal çerçevesinin oluşturulmasıydı.
Tasarı Meclis Komitesi’nde görüşülme aşamasındayken, bir gün ansızın, nedendir bilinmez, gündemden kaldırıldı.
O gün bugündür, orada işler değişti.
Altın Kumsal diye bilinen upuzun ince kumlu sahil boyunca, ahşaptan olduğu için ekolojik olduğu sanılan onlarca ahşap konaklama barakaları konduruldu.
Yıllar sürdü bu konduları mahkeme kararı ile kaldırmak!
Karpaz’ın doğal güzellikleri ve turizm potansiyeli fark edildi. Küçük şirin konaklama tesisleri açıldı. Yapılacak çok iş, desteklenmesi gereken epeyce yerel potansiyel var!
Karpaz altın yumurtlayan tavuk ya; 2000’li yıllardan itibaren, Girne’nin doğasını darmadağın edenler bu defa gözlerini Karpaz’a diktiler.
Karpaz’ın doğallığı ticarileşme sürecine girdi. Köyün kültürü, kırsal dokusu ile bağdaşmayan, tatil evleri yapılmaya başlandı. Bazı tesisler büyük sermayenin eline geçti.
Kentli yazlıkçıların yöneldiği bir bölge oldu Karpaz artık.
Karpaz’da Bir Hafta Sonu
Geçtiğimiz hafta sonu Karpaz’daydık bi kaç arkadaş. Dinlenmek, doğanın sükûnetinin tadını çıkarmak için.
Lakin heyhat, gittiğimiz her yerde karşılaştığımız manzara, çok da iç acıcı değildi. İşgal var birçok yerde.
Gidişte ve dönüşte yol üzerinde hemen her yerde “Aaa bu nasıl yapılabilmiş” dediğimiz epeyce işgal görmek mümkün.
Karavanlar örneğin; Dip dibe dizilmiş karavanlardan, konteynerlerden ya da başka derme çatma barınaklardan oluşan, yerleşik bir düzen kurulmuş, elektrik, temiz su, atık su altyapısın olmayan, gecekondumsu tatil yerleri oluşmuş kendiliğinden. Yenierenköy’deki en çarpıcı olanı!
Antik Karpasia Arkeolojik Sit Alanı’nın içinde bir parça kumsal olan bir kıyıya bir belipterocuk, birkaç şemsiye kondurmuş birileri, kendi gelen “gündüzkondu bir plaj” oluvermiş.
Temiz ve bakir sahil arayanlar yavaş yavaş keşfetmeye başlamış bu sessiz köşeyi de.
Ayfilon Kaplumbağa Koruma Sahili; birileri gelmiş, oraya da belipterondan hallice, her yıl büyüyen bir kafe, duş, tuvaletimsi bir şeyler kondurmuş, plaja da doğal gölgelikler yerleştirmiş, hizmet veriyor kendince.
Şahane bir gün batımı manzarası olan, sabahın erken saatlerinde yavru kaplumbağaların izlenebildiği bu harika doğal koruma alanı, onlarca arabayla, adanın taa nerelerinden gelen insanların keyfini çıkardığı bir yere dönüşmüş durumda.
Apostolos Andreas Manastırı; Kıbrıs’ın en önemli dini ve tarihi mekânlarından birisi.
Manastır restore edilmiş de etrafı tam da kendiliğinden kondularla dolu.
İşportadan hallice işler! Bir yanda eşekler, öte yanda dizi dizi kondurulmuş tentelerin altında satış yapmaya çabalayan bölge insanı, manastırın ilerisinde kıyıda kondurulmuş kafe gibi bir yer, bunları arasında park edilmiş araçlar, en acısı ise manastıra ait atıl durumdaki harap papaz odalarından oluşan binalar.
Tam bir kaos!
Sadece doğayı değil, aynı zamanda kültürel mirası da tehdit ediyor bu işportadan hallice kondular ve kaotik durum! Nitelikli bir yerel turizm nasıl gelişebilir ki böyle bir ortamda?
Manastırın biraz geçince, bir plaj alanı daha çıkıyor karşınıza. O da kendiliğinden kondurulmuş!
Ve buruna giden yol; Genişletilmek isteniyor, doğal yaşam ortamlarının tahrip edilmesini pek de umursamadan.
“Buraları koruma alanı, makiler tıraşlanmamalı, sadece mevcut asfalt yenilenmeli” diyenleri “dışardan gazel okuyanlar” olarak görenler, bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller yazık ki!
İzinleri var mı bu konduların ve hizmetlerin? Sanmıyorum!
Nerede Belediye, nerede Çevre Koruma Dairesi, nerede Eski Eserler Dairesi, Anıtlar Yüksek Kurulu, nerede Şehir Planlama Dairesi?
Peki, bu işgallerin bedelini kim ödeyecek?
Doğal yaşam alanlarını kaybeden hayvanlar mı, yoksa gelecekte temiz su, toprak ve hava bulmakta zorlanacak olan bizler mi?
BAŞKA KARPAZ YOK!