Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy, sistemin insanın hatası, ihmalkarlığı ve kötü niyetini göz önünde bulundurularak kurulması ve iş sağlığı güvenliği önemlerinin alınması gerektiğini belirtti
Ersoy: Aynı sonuçların ortaya çıkmasını istemiyorsak süreçlere ve koşullara odaklanmalıyız
Mayıs TV‘de, Meltem Sakin‘in sunduğu Mayıs Manşet programına katılan Ersoy, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu
Ersoy, yenidoğan bebek kriziyle ilgili yaptığı değerlendirmede, sürecin sonuç odaklı konuşulduğunu fakat o sonucu ortaya çıkaran süreçler olduğunu ve aynı sonuçların tekrardan ortaya çıkmasını istemiyorsak süreçlere ve koşullara odaklanmamız gerektiğine dikkat çekti.
Ersoy, yaşanan olayın farklı boyutları olduğuna değinerek daha çok hemşirelere odaklanıldığını ve insanlarda hemşirelere karşı bir öfke biriktiğini söyledi, ortada bir hata varsa o hatanın sorumluluğunu taşıyan herkesin soruşturmaya tabi tutularak yargılanması gerektiğini ifade etti.
Her alanın kendine ait disiplinleri olduğuna değinen Ersoy, sağlık gibi insan hayatının söz konusu olduğu alanlarda en ufak hata birinin hayatına mal olabileceğinden, o alanın çalışma disiplinin oluşturulurken mutlaka denetim mekanizmaları oluşturulduğunu kaydetti.
Ersoy, sistemin insanın hatası, ihmalkarlığı ve kötü niyetini göz önünde bulundurularak kurulması ve iş sağlığı güvenliği önemlerinin alınması gerektiğini belirtti.
“1 hemşirenin 2 veya 3 hastaya bakması gerekirken, 4 hemşire 22 hastaya bakıyor”
Ersoy, yaşanan olayı personel açısından değerlendirerek “Ne kadar istihdam yapıyorsunuz, hangi yoğunlukta çalıştırıyorsunuz?” sorularını yöneltti, hemşirelerin bakabileceği ünite sayısından bahsetti.
Normalde 1 hemşirenin 2 veya 3 hastaya bakması gerektiğini fakat, bizde 22 hastaya 4 hemşire baktığını kaydeden Ersoy, çalışma koşulları açısından hemşirelerin istihdam edildikleri alanın da bir dert olduğunu, mevsimlik işçi olarak çalıştırılan hemşireler olduğundan bahsetti.
1990’lı yıllardan beri çok ciddi bir taşeronlaştırma olduğunu belirten Ersoy, insanlar yorgun çalıştırıldıkları zaman hata yapabilecekleri koşulların yaratıldığını söyledi.
Çalışanlara hizmet içi eğitim verilmediğine değinen Ersoy, etil alkolün muhafaza edilmesi gereken uluslararası standartlar olduğundan bahsetti, “Birisi pet şişeye koyulmuş etil alkolün üstüne kendi ‘alkoldür’ yazıyorsa bunu kendi inisiyatifiyle yapıyordur dedi.
Bilimsel metotların standartlarından uzaklaşıldığında hata yapma şansının doğrulduğunu kaydeden Ersoy, halkın bu meseleyi akıl yoluyla tartması ve konuşması gerektiğinin altını çizerek, akıl yoluyla sorunu tartarak sorular sorup cevapları bulmadığımız sürece aynı sıkıntıların yaşanmaya devam edeceğini kaydetti.
“Kamusal sağlık hizmetleri bilinçli olarak geriye götürülüyor”
Ersoy, sağlığa bütçe ayrılmadığını ifade ederek, kaynak bahane edilerek sağlık bütçesinde sürekli azalan bir oran olduğunu söyledi.
Kamusal sağlık hizmetlerini geriye götüren ve ileriye götürmemek üstüne bilinçli bir politika olduğunu söyleyen Ersoy, diğer bölgelerde tam teşekküllü hastane olmadığı için Nalbantoğlu’nun baskı altına kaldığından bahsetti.
Belirli cihazlar alınmak yerine hastaların özel hastanelere sevk edildiğini vurgulayan Ersoy, tartışmamız gereken noktanın neden bilinçli bir şekilde kamusal sağlık hizmetlerinin geriye götürülmekte olduğunun altını çizdi.
Son 35 yılda her bölgede özel hastaneler belirdiğine dikkat çeken Ersoy, kamusal sağlık hizmetlerinin bilerek, güvenilir, kaliteli ve erişilebilir sağlık hizmeti verir konumda tutulmadığını söyledi.
Ersoy, meselenin özünde temel bir insan hakkı olan sağlığın alınıp satılabilen bir meta haline getirilmesiyle çürümenin başladığını aktararak, 1990’lı yıllardan beri yaşanan sürecin özel hastanelerin bilinçli bir şekilde semirtildiği, bununda kamusal sağlık hizmetlerini geriye götüren bir politika olduğunu kaydetti.
Kamusal sağlığa ayrılabilecek bir bütçenin olduğunu belirten Ersoy, bütçenin sevk adı altında harcandığını, kamusal sağlık hizmetlerini geri kazanmak için, toplumsal hareketlilik yaratılması gerektiğini söyledi.
Ersoy, sistemin içindeki arızaları konuşulmamasının engellendiğini, sadece 5 tane hemşirenin veya istifa var mı yok mu üzerinden konuşulduğundan bahsetti.
“İstifa değil hesap vermelerini istiyoruz”
İstifa yok diye hayıflanıldığını fakat hesap sormaya kalkışılmadığını ifade eden Ersoy, “Bakanın istifa etmesini değil görevden alınmasını istiyoruz” dedi.
İstifa etmenin erdemli bir hareket gibi algılandığını fakat sadece özür olabileceğini diyen Ersoy, bu süreçte en fazla sorumluluğu olan Sağlık Bakanının hesap vermesi gerektiğinin altını çizerek hem ihmalkarlıkların hem de olayı örtbas etmenin, bilgi saklamaktan 2 farklı suçtan soruşturma açılması gerektiğini söyledi.
Ersoy, bu sorunların bir daha ortaya çıkmasını istemiyorsak, insanlara ve bireylere yüklenmenin anlam taşımadığını vurgulayarak, insanların hata yapabileceğini, önemli olanın o hataların önüne geçebilecek denetleme mekanizmalarını kurması gereken sistem olduğunu aktardı, Türkiye’de yaşanan yenidoğan krizinin de benzer sebeplerle ortaya çıktığını, hastayı hasta olarak tutulduğu sürece SGK’dan ücret alındığını ekledi.
Sistemin en art niyetli insanı da hesaba katılarak kurulması gerektiğini belirten Ersoy, bizi buraya getiren sistemin özünde sağlığın özelleştirilmesi olduğunun altını çizdi.
Kamusal haklarımıza on yıllardır sistematik bir saldırı olduğunu söyleyen Ersoy, bu yüzden iktidarın hükümetler olmadığını çünkü hükümetler değişse bile mevcut iktidarın kamusal hakları sistematik bir şekilde geriye götürdüğünün, hükümetler değişse bile iktidarın değişmediğini kaydetti.
Ersoy, her alanda kamusal haklarımızı savunmamız gerektiğini ve bu hak mücadelesini vermediğimiz sürece hakların geriye götürülmeye devam edeceğini ifade etti.
“Halk olarak kendi sorunumuz neyse o sorunu konuşmak için gündem belirleyici olmalıyız”
Ersoy, sorunların bir günde oluşmadığını on yıllardır süren bir süreç sonucunda oluştuğunu belirterek, her gün kamuculuğu konuşsak da bir günde düzelmeyeceğini, on yılların birikimi olduğunu, fakat bir gün bile mücadeleyi bırakmamak gerektiğinin altını çizdi.
Egemenlerin bize belirlediği gündemlere adapte olmamamız gerektiğini ifade eden Ersoy, “Halk olarak kendi sorunumuz neyse o sorunu konuşmak üzerine gündem belirleyici olmalıyız” dedi.
Programlı bir şekilde bir şeylerin peşinde koşmadığımız sürece belirli bir dönüşüm sağlayamayacağımızı belirten Ersoy, siyasetin konusunun sıradan insanların günlük yaşamında çektiği sorunlar olması gerektiğini söyledi.
İş cinayetlerinin artmasına, toplu taşımadaki, eğitimdeki sorunlara dikkat çeken Ersoy, bizim bunları gündem yapmamız gerektiğini belirtti.
“Yabancı iş gücüne bağımlı bir ekonomi oluşturuldu”
Ersoy, Bağımsızlık Yolu’nun nüfus politikalarıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Nüfus akışının arkasındaki sürükleyici ana etkenleri ortaya koyan Ersoy, bunları kayıtsız ve ucuza çalıştırılan işçiler, üniversitelerin eğitim değil sektör haline gelmesinden dolayı öğrenciler olarak sıraladı.
Üniversitelerin kayıt dışı işçi getirmenin aracı haline geldiğini ve üniversitelerin getirdiği öğrencilerden sorumlu tutulması gerektiğini kaydeden Ersoy, mevcut çalışma izinlilerinin yenilenmesi dışında yeni çalışma izni çıkarılmaması gerektiğini söyledi.
Yabancı iş gücüne bağımlı bir ekonomi oluştuğunu ve bunun içerideki emeği değersiz kıldığını, yabancı iş gücü sömürüsünü artırdığını beirten Ersoy, sendikasız işçi çalıştırılmasının yasaklanmasının, pek çok alanda öz denetim mekanizması yaratacağını aktararak, emeği değerlendireceğini ve nüfusu belirli bir anlamda kontrol edeceğini kaydetti.
İstisnai vatandaşlık yetkisinin Bakanlar Kurulu’ndan alındığı, onun yerine çağdaş bir vatandaşlık yasasının hayata geçmesi gerektiğinden bahseden Ersoy, nüfus politikasına tek bir noktadan değil farklı farklı noktalardan bir bütün halinde müdahale edilmesi gerektiğinin altını çizdi, toplumsal zenginlikleri kendi tekelinde tutan bir kesim olduğundan bahsederek bu düzenden kimin faydalı kimin zararlı çıktığını tespit etmemiz gerektiğine dikkat çekti.
“Sermayeye verilen teşvikler halkın cebinden toplanan vergiler”
Ersoy, hayat pahalılığı ödeneği ile ilgili, sermaye gruplarının pandemi sonrası kâr marjlarını artırdığını, bizim kendimizi enflasyon dalgası içinde bulduğumuzu söyledi.
Enflasyon dalgasının Türk lirasının değer kaybı üzerinden konuşulduğunu fakat, kâr marjının da etkisini olduğuna değinen Ersoy, asgari ücret konusunun, gerek basının gerek emek örgütleri tarafından gündeme getirildiğinden dem vurdu, Bağımsızlık Yolu’nun asgari ücret en düşün kamu maaşına eşitlensin talebinin de gündemde yer bulduğunu belirtti.
Ersoy, asgari ücret en düşük kamu maaşına eşitlenmese de, işçinin hayat pahalılığı oranında artış aldığını, bu artışla da aslında taleplerinin yarısının gerçekleşmiş olduğuna işaret etti.
Ersoy, “asgari ücret arttığı için enflasyon artıyor” yalanını söyleyen sermayenin, bugün elektrik faturalarından dolayı enflasyon olduğunu söylediğine dikkat çekerek, sermayenin üstünde bir basınç kurulduğundan bahsetti.
Ersoy, elektrik faturalarının, akaryakıt fiyatlarının enflasyonu etkilediğini belirterek geçtiğimiz dönemlerde sadece asgari ücret üzerinden tartışılan enflasyon, zamanında akaryakıta 8 haftada 8 zam yapıldığını hatırlattı.
Sermayeye verilen teşviklerin halkın cebinden toplanan vergiler olduğuna dikkat çeken Ersoy, yıllardır özel sektörün her istediğinin yapıldığını söyledi, bu noktada yapılması gereken şeyin emek üstünden siyasetle, emek mücadelesi olduğunu vurguladı.
“UBP ve türevlerinden asgari bir etik beklemiyoruz”
Ersoy, başkanlık sistemi tartışmalarının bir risk olduğuna dikkat çekerek UBP ve türevlerinden asgari bir etik beklememiz gerektiğini söyledi.
CTP’nin meclisten çekilmesi durumunda UBP’nin ara seçime giderek istediği yasaları daha rahat bir şekilde geçirmeye çalışacağını ve bunun riskli bir süreç olduğunu kaydederek, CTP’nin daveti üzerine gerçekleştirdikleri ziyaretten bahsetti, ziyarette meclisteki krizi konuştuklarını, Bağımsızlık Yolu olarak farklı görüşlerini ilettiklerini söyledi.
“Kamusal sağlığa bütçe ayrılmadığı gibi kamusal eğitime de bütçe ayrılmıyor”
Ersoy, kamusal eğitimin bilinçli bir şekilde geriye götürüldüğünü, özel okulların semirtildiğini ifade ederek, sağlıkta yaşanan facianın eğitimde yaşanmamasının bir şans eseri olduğunu söyledi.
Kamusal sağlığa bütçe ayrılmadığı gibi kamusal eğitime de bütçe ayrılmadığına dikkat çeken Ersoy, özel okullara da teşviklerle para akıtmayı sürdürdüklerini kaydetti.
Çocuklara bir öğün bile yemek verilmediğini, tam güne geçilememesinin bir nedenini de özel okulların ve dershanelerin istememesi olarak aktaran Ersoy, konteynerlerde eğitim yapıldığına değinerek, öğrencilerin ve öğretmenlerin sağlıksız koşullarda ders yaptığını söyledi.
Eğitimdeki problemlerin say say bitmeyeceğini fakat hepsinin aynı noktada bağlandığına dikkat çeken Ersoy, özel eğitim kurumlarının hem teşvikleri aldığını hem de vergi vermediğini kaydetti.
Eğitime bütçe ayrılmasını ve kaynak yaratılması için özel sermayeye giden teşviklerin kesilmesi, kurumlar vergisi alınmasının başlanması ve daraltılan bütçe politikalarını değil genişleyen bütçe politikalarını izlememiz gerektiğini aktardı. B
öylece ortaya çıkan kaynağın eğitime aktarılabileceğini belirten Ersoy, “Bunlar da yetmiyorsa ekonomiye dahil olmayan servetten servet vergisi alın” dedi.
Ersoy, sendikaların eylemlerini desteklediklerini fakat tek başına yeterli olmayacağını, emek ve sermaye çelişkisi üzerinden yola çıkarak kamusal hakların toplumsallaştırıp savunulması gerektiğini vurguladı.
“Siyaseti dört duvardan ve oy sandığından çıkartmalıyız”
Özel okullarda çalışan öğretmenlerin sigortaları yatırılmadan, sosyal sigortaları gerçek maaşları üzerinden yapılmadan, kendi meslek gruplarına girmeyen işleri de yaparak çalıştıklarına değinen Ersoy, kamu ve özel okullarda temizlik hizmetlerinin taşerona devredildiğini bu durumun anayasaya aykırı olduğunu ifade etti.
Kamu yerlerinde yapılması gereken sürekli işleri ancak kamu personelinin yapabileceğini ekledi. İlerleyen günlerde bu taşeronlaşmanın öğretmenlere dönüşmeyeceğinin garantisi olmadığına dikkat çeken Ersoy, taşeronlara son verilmesinin önemini aktardı.
Ersoy, çıkarları ortak olan insanları sendika, örgütler ve siyasi partilerin bir araya getirmesi gerektiğini söyledi.
Toplumsal hayatı patronların değil emekçilerin ürettiğini, siyaseti dört duvardan ve oy sandığından çıkartılması gerektiğini kaydeden Ersoy, emekçilerin siyasete dahil olmasının önemine dikkat çekti, “Kamusal haklarımız için mücadele etmeliyiz” dedi.