InstagramKıbrısManşetSağlıkSiyaset

İkiz: Şiddete sessiz kalan da suçludur, susmamalı, ifşa etmeli, harekete geçmeliyiz




Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği (KTTB) Genel Sekreteri Dr. Sinem Şığıt İkiz, 25 Kasım Uluslararası Kadın Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle yayımladığı mesajda; şiddete sessiz kalınmasının şiddet uygulamak kadar suç içerdiğine işaret etti, kadınların ve kız çocuklarının sadece fiziksel şiddete maruz kalmadığını vurguladı

İkiz: Kadınların iş yerlerinde karşılaştığı baskıları ve zorbalıkları da konuşmalıyız

KTTB adına yazılı açıklama yapan İkiz, kadına yönelik şiddetle mücadelenin sadece bir farkındalık günüyle sınırlı kalamayacağı, artık harekete geçmenin zorunlu olduğu bir dönemde olunduğunu söyleyerek, bugün yalnızca fiziksel şiddeti değil sessizce normalleştirilen, göz ardı edilen veya görmezden gelinen tüm şiddet biçimlerini konuşma günü olduğunu kaydetti.

İkiz, “Artık bu gerçeği kabul etmek zorundayız: Şiddet, sessiz kaldığımız her an güçleniyor. Fiziksel şiddetle sınırlı kalmamalı; iş yerlerinde kadınların karşılaştığı baskıları ve zorbalıkları konuşmalıyız” dedi.

“Başarıları küçümsenen, yetersiz gösterilen kadınlar yalnız değildir”

İkiz şöyle devam etti;

“Erkek meslektaşları ya da erkek yöneticiler tarafından dışlanan, karar alma süreçlerinden bilinçli olarak uzak tutulan kadınların mücadelesini görmezden gelemeyiz.

Başarıları küçümsenen, sürekli eleştirilen, yetersiz gösterilen ya da bilerek işleri zorlaştırılan kadınlar yalnız değildir.

Özellikle kadın sağlık çalışanlarının, zaman zaman hasta ve hasta yakınları tarafından erkek meslektaşlarıyla kıyaslanıp küçültücü yorumlara maruz kalmasının sessiz bir şiddet olduğunu kabul etmeliyiz.

“Yasal düzenlemeler kadını veya bebeği değil sistemi koruyor”

Bugün, anne olan bir kadının anneliğinin 40. gününde nöbet tutmaya zorlanmasını, bebeğini bırakıp çalışmak zorunda kalmasını, yasal düzenlemelerin kadını veya bebeği değil sistemi korumasını konuşmamız gerekiyor.

Toplum baskısıyla ya ‘işinden feragat eden’ ya da ‘ihmalkâr’ olarak etiketlenen kadınların omuzlarına yüklenen bu ağır sorumluluğu artık fark etmeliyiz. Çocuk bakımını yalnızca kadının üzerine yükleyen, ebeveynlik izni kavramına yakından bile yaklaşmayan uygulamaları konuşmalıyız.

Aynı şekilde, çalışma ortamlarında cinsiyetçi şakalar yapan ve bu kişileri sessizce dinleyerek aslında onunla iş birliği yapan yaklaşımlara da karşı çıkmalıyız. Bu sadece kadınların mücadelesi değil; toplumun her bireyinin yüzleşmesi gereken bir sorundur.

“Kadınların yaşam koşullarını iyileştirmek için hayati önem taşıyor”

İşçi, köylü, göçmen, ev işi yapan kadınlar, seks işçileri, çocuk ve yaşlı bakımıyla uğraşan kadınların yaşadığı sorunlar da yüzleşilmesi, tartışılması gereken sorunlarda en önde bulunuyor.

Hepsi ortak bir mücadele alanını işaret ediyor. Bu gruplar; düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşulları, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, görünmeyen emekleri ile şiddetin farklı biçimleriyle karşı karşıya kalıyor.

Hem fiziksel hem de psikolojik şiddetle mücadele ederken, ekonomik bağımsızlık eksikliği, sosyal dışlanma ve yasal koruma yetersizlikleri; sorunlarını daha da derinleştiriyor.

Bu nedenle, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve insan haklarını savunan kapsamlı politikaların geliştirilmesi, bu kadınların yaşam koşullarını iyileştirmek için hayati önem taşıyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliği dairesi yasasının gerektirdiklerinin uygulanması ve en başta hastanelerde yasanın maddesine ait hastanelerde şiddete müdahale birimlerinin hayata geçirilmesi gerekiyor.

“Ya topluca sesimizi yükseltir, bu düzeni değiştiririz ya da yalnız kaldığımızda hiçbir desteğin olmadığını fark ederiz”

Kadına yönelik şiddetle mücadele, kapalı kapılar ardında yapılan konuşmalar ile sınırlı kalmamalıdır. Şiddete tanık olan herkesin, sessiz kalmayı bırakıp şiddetin her şeklinin karşısında durması gerekmektedir.

‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ anlayışı, bir gün o yılanın herkesi sokmasıyla sonuçlanır. Kadına yönelik şiddeti görmezden gelen, sessiz kalan, normalleştiren herkes bu suçun bir parçasıdır.

Ya topluca sesimizi yükseltir, bu düzeni değiştiririz ya da bir gün yalnız kaldığımızda hiçbir desteğin olmadığını fark ederiz. Toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele etmek, sadece kadınların değil, tüm toplumun görevidir.

Çünkü şiddetle mücadelede başarısızlık, yalnızca kadınların değil, hepimizin kaybıdır. Artık susmamalı, ifşa etmeli, harekete geçmeliyiz”









Başa dön tuşu