InstagramKöşe Yazarlarımız

Trafik Sarmalında Kentler






Kıbrıs, küçük bir ada ülkesi. Üstelik de bölünmüş bir ada.

İnsan kaynağı ve doğal kaynakları bölünmüş, bu nedenle de potansiyelinin tamamını kullanabilme kabiliyeti olmayan bir ada.

Sancılı bir coğrafyada, yarım yılı aşkın bir süredir bir türlü bölünmüşlüğü ortadan kaldıramamış insanların yurdu.

Bir yarısı dünya devletler ailesinin parçası. Öteki yarısında ise varlığını, kimliğini, ekonomik yeterliliğini, kendi iradesini özgürce kullanabilme sancısı çeken bir toplum.

Suriye’de cihatçılar Hafız Esad‘ın 30 yıllık aile diktatörlüğüne dayalı düzeni yıkmış, Gazze’de yaşanan dehşet, İran, Rusya, İsrail, Trump Amerika’sı bölgeyi nasıl etkileyecek, Ukrayna’da savaş nasıl bitecek, Kıbrıs Cumhuriyeti NATO’ya girecek mi girmeyecek mi, Kıbrıs Avrupa enterkonnekte sistemine nereden nasıl bağlanacak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin İsrail ile flörtleşmesi bizi nasıl etkileyecek, bölgede güç dengeleri nelere yol açacak ve daha nice küresel ve bölgesel konuyu adeta bir Netflix dizisini izler gibi izliyoruz.

Küresel ve bölgesel sorunlarda etkili bir oyuncu olmayı bir yana bırakın, yaşadığımız adanın kuzey yarısının sorunlarını çözmede bile irade gösteremiyoruz.

Sanki tribünlerden maç izliyoruz, siyaset kurumundaki oyuncuların birbirine attıkları gollere ya sevinip coşuyoruz ya da üzülüp kızıyoruz! Oysa çözüme muhtaç sorun o kadar çok ki!

***

Alın size bir örnek: TRAFİK!

Günlük yaşamımızı eziyete dönüştüren, yollarda sıkıştığımız, zaman kaybettiğimiz, çok önemli ama bir o kadar da basit bir konu aslında TRAFİK!

Kentlerimizin en büyük hastalıklarından birisidir TRAFİK SIKIŞIKLIĞI.

Aslında bir hastalık değil hastalığın sonuçlarından birisidir. Kentlerin hasta olduğunu gösteren birçok sorunun sadece bir belirtisidir.

Nasıl ki bedenimizde hissettiğimiz ağrı, sancı, kusma, çarpıntı, bulantı gibi rahatsızlıkların nedenini araştırmak, doğru teşhis koymak ve tedavi etmek gerekiyorsa, kentlerde yaşanan sorunların nedenlerini de doğru teşhis etmek ve asıl hastalığı tedavi etmek gerekir.

Kentlerimizin “hasta” olduğunu düşünüyorsak, hastalığın belirtilerini değil kök nedenlerini ele almak gerekir.

Yazık ki trafik sıkışıklığı da dahil taşkın, elektrik kesintileri, çöp alanlarında çıkan yangınlar, denizlerin kirliliği gibi günlük yaşamımızı etkileyen tüm sorunlar sadece bir şikâyet konusu olmaktan öteye gitmiyor.

Oysa kentlerimizde yapısal sorunlar var. Yapısal sorun derken, binalardan bahsetmiyorum.

Asıl mesele, kentlerin gelişme şekli!

Planlamanın etkisizliği, planlamaya saygısızlık! İsteyen, istediği şeyi istediği yerde, istediği zamanda, istediği şekilde yapmayı bir hak olarak görüyor.

Bunun sonucu olarak, konut alanları okullardan, çarşılardan, kamusal hizmetlerden, sağlık altyapısından yoksun olarak sadece konut deposu alanlar olarak gelişiyor.

Çalışma alanları dağınık, kamu kurumları dağınık, okulların her biri bir yerde. Hastaneler yeterli sayıda ve kapasitede değil!

Özetle, sorunun kökü, kentlerin altyapı eksiklikleri, plansız büyüme, yetersiz toplu taşımacılık ve çevresel sorunlar gibi daha derin ve karmaşık nedenlere dayanıyor.

Lefkoşa’yı ele alalım örneğin. Bölünmüş bir kent, hizmetlerin büyük bir kısmı bölünmüş bu kentin kuzeyinin güneyinde, adeta şişenin ağzında yığılmış.

Konut alanları kentin kuzeyindeki yeni kent, Kanlıköy, Boğaz, Hamitköy’e kaymış durumda.

Dolayısıyla Lefkoşa’nın bu küçücük kuzey yarısında, kentin kuzey bölgelerindeki konut mahallerinden, Boğaz’dan, Girne’den, Güzelyurt’tan, Dikmen’den, Mağusa’dan, Mesarya’dan insanlar şişenin dibindeki okullara, kamu kurumlarına, hastanelere geliyor her gün iş için, eğitim için, çalışmak için, bir sorununu halletmek için. Eee tabii ki trafik sıkışıklığı olacak!

Yollar standartların çok altında, her arabada bir ya da iki kişi, bu standart altı yollarda koca koca hatta körüklü üniversite servis otobüsleri, geri kalmış bir ülkede modeli Nuh Nebi’den kalma minibüsler, sağlı sollu parklar nedeniyle dört şerit yerine ancak iki şerit çalışabilen yollar, trafiğin sıkışmasında önemli etkenler. Çağdaş, kamusal toplu taşıma sistemi yok!

Kentlerimiz hasta, çok hasta hem de! Bu hasta kentlerde kentli hakları ciddi olarak ihlal edilmekte her gün!

***

Peki, bu trafik sorununu nasıl çözebiliriz?

Doğru Teşhis ve Tedavi

Bu sorunların çözümü, uzun vadeli ve kapsamlı bir yaklaşım gerektirir. Kentlerin daha yaşanabilir hale gelmesi için hem yerel yönetimlerin hem de vatandaşların iş birliği içinde çalışması önemlidir.

Kentlerin sorunlarını çözmek için öncelikle doğru teşhis koymak önemli. Bu, sorunların kök nedenlerini anlamak ve bu nedenlere yönelik çözümler geliştirmek anlamına gelir.

Çözüm için kapsamlı ve uzun vadeli stratejiler geliştirilmesi gerekiyor.

Kentsel Planlama ve Yeniden Yapılandırmadır Asıl Önemli Olan

Kentlerimiz planlanırken, konut alanları, iş yerleri, okullar, sağlık hizmetleri, kamu kurumları dengeli bir şekilde yerleştirilmeli, bunlar arasında gerekli motorlu araç, bisiklet ve yaya ulaşımı bağlantıları sağlanmalı ki, herkes her yere kısa sürede, kolayca ve güvenli bir şekilde ulaşabilsin.

Gerekli yerlerde otopark yerleri yapılmalıdır, Belediyelerin topladığı park yerleri harcı buna alanda büyük bir olanak.

Daha da önemlisi bu planların zamanında ve gerektiği gibi uygulanmasıdır.

En başta Karayolları Dairesi, Elektrik Kurumu, Su Dairesi, Telekomünikasyon Dairesi, Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, yerel yönetimleri gibi altyapılardan ve toplumsal hizmetlerden sorumlu olan kurumlar, planlarda belirlenmiş olan kendi yetki alanlarına giren altyapıları, hizmetleri, planlarda belirlenmiş takvime ve programa göre yapmalıdırlar.

Maliye Bakanlığı ve Belediyeler bütçelerini ona göre düzenlemeli ve gerekli ödenekleri ayırmalıdırlar.

Bireysel özel araca dayalı ulaşımın sürdürülebilir olmadığını çok açık! Gerek kentler ve bölgeler arasında gerekse kentlerin içinde kamusal toplu taşımacılığa geçilmeli, en kısa zamanda!

Modern ve çevre dostu toplu taşıma araçları, trafiği yönetmek için akıllı teknolojiler kullanılmalı!

Bu değişiklikler küçük ölçekte kendi sorunlarımıza çözüm üretebilme kabiliyetimizi hatırlamamız, irademize sahip çıkmamız, toplumsal öz güveni tazelememiz, böylece içerden veya dışarıdan kaynaklanan sorunlara karşı daha dirençli hale gelmemiz bakımından da bir ilk adım olabilir.









Başa dön tuşu