Zümresel Mücadele Değil Toplumsal Mücadele
Bu düzende, emek, barış, çevre, adalet, hukuk, demokrasi, irade, iyi yönetime dair kavga; belli güç merkezleri, sermaye ve egemen zihniyetle…
Kemikleşmiş, iyice kökleşmiş hale gelmiş bir statüko egemen. Bu düzenden bir şekilde nemalanıyor herkes. Kimisi kaymağını yiyor, kimileri kırıntılarla yetiniyor.
Anayasal düzenin mekanizmaları çalışmıyor. Yapabilir olduğumuzu unutmuşuz.
Altyapımızı yapamıyoruz, kendi kaynaklarımızı verimli kullanamıyoruz. Muhtaç ve mağdur ilişkisinde yaşıyoruz.
Bu düzen dışa bağımlılığı her geçen gün daha da artıyor.
Neden bu durumdayız?
On yıllardır devam eden YENİ DÜZEN arayışında, toplumsal muhalefet cılız. Bir çekingenlik, korku, oto kontrol var.
Kapalı kapılar ardında, sosyal medyada şikâyet çok. Kitlelere sirayet eden örgütlü mücadele yok. Adeta bir kabızlık var bu konuda. Rantçı, mafyatik bir çarkın dişlileri arasında öğütülüyor, çürüyoruz.
Yolsuzluğun, çürümüşlüğün, bencilliğin, bireyciliğin, köhneliğin, fitne, fesadın, arsızlığın, rantçılığın ve gelecek belirsizliğinin ortasında sürükleniyoruz.
Düzenin etkili aktörlerini eleştirirken, zevahire dokunmaktan kaçınmak, fincancı katırlarını ürkütmemek için bir çaba var birçok alanda.
Barıştan, iradeden, emekten, insan haklarından, çevreden yana toplumsal muhalefet adına örgütlü mücadelenin sesi olması beklenen sivil toplum örgütlerine, sendikalara, meslek örgütlerine güven ve inanç erozyona uğramış durumda.
Kamuda “yasa dışı işler”, “liyakatsizlik”, “kamu görevlilerinin ikinci iş“, “verimsizlik” ile ilgili siyaset kurumu ve sendikalar arasında, “görmezden gelme” üzerine, adeta sessiz bir uzlaşı var.
“Bizden olan” kesimlere karşı eleştiri yaparken görmezlik, duymazlık ve suskunluk hali var. Kimse “fena görünmek” istemiyor.
Böyle olunca da o merkezler, sermaye semiriyor, bu düzen ve statüko korunuyor.
Kamu Yönetimi Vahim Durumu, Sendikal Mücadelenin İkilemi
Yıllardır, verimsizlik, nitelikli personel eksikliği, liyakatsizlik, etkinliği düşük hantal yapılar ve süreçler, kurumsal kapasite yoksunluğu, yetersiz performans değerlendirme sistemi, keyfi kararlar, siyasi müdahaleler kamu yönetiminde hâkim durumda.
Kronikleşmiş bu yapısal sorunlar, kamu hizmetlerinin kalitesini ve yurttaş memnuniyetini olumsuz etkiliyor.
Verimlilik ve performans yerine memurun mesaiye saat kaçta gelip gittiğinin peşinde koşma var.
Oysa daha önemli olan, ne ürettiğidir. İş bilen, yabancı dil bilen, sorgulayan, öğrenmeye açık, kendini bilgilerini yenileyen, inisiyatif kullanabilen, yasalardan ve bilimden şaşmayan, sorgulaya, araştıran, öğrenmeye açık, yurttaşa hizmet için orada olduğu bilincinde olan ve kamu görevini mesai saati ile sınırlı görmeyip mesainin iş bittiği zaman bittiğinin ayırdında olan, dürüst kamu görevlilerine ihtiyaç var.
Ancak ne yazık ki, böyle kamu görevlileri sayıca çok az…
Her kurumda ancak birkaç tane var.
Kurumların başında bulunanlar siyasi atama. Önemli olan, parti rozeti ve yandaş olmak. Büyük çoğunluğu yönetmekle sorumlu oldukları kurumun mevzuatından habersiz! Profil bu!
Kurumların bütçelerinin yüzde 90’ından fazlası maaşlara ve cari harcamalar için ayrılıyor. Yatırım bütçeleri çok zayıf, hatta yok.
Çevre koruma ile kent ve ülke planlamasına ayrılan bütçenin payını görebilmek için, bir dönem Şehir Planlama Dairesi’nin ve Çevre Koruma Dairesi’nin bütçelerinin analizini yapmıştım.
Şehir Planlama Dairesi’nin bütçesi, bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı bütçesinin yüzde 3’ü civarındaydı.
Aynı şekilde Çevre Koruma Dairesi’ninki de yüzde 2-3 civarındaydı.
Şehir Planlama Dairesi’nin o dönemdeki bütçelerinin yüzde 92-97 arasında değişen bir kısmı personel maaşlarına ayrılmıştı.
Geri kalan bütçen ise benzin, elektrik, su ve benzeri sabit cari harcamalar içindi.
Hizmet kalitesini ve etkinliğini artırmaya, planları hazırlamaya, izleme ve denetim yapmaya, bunlar için gerekli teknolojik ve dijital altyapı ve donanıma yönelik bütçe için para yoktu! Eee nasıl çalışabilir, nasıl görev ve sorumluluklarını yerine getirebilir ki bu daire?
Her dairenin durumu böyle. Sağlıkta, eğitimde, çevrede ve her sektörde aynı durum geçerli. Bataklıkta gül bahçesi olmaz çünkü!
Hal böyleyken, sendikaların mücadelesi sadece maaş ve özlük hakları ile sınırlı kısır bir döngüde sıkışmış durumda, yazık ki.
Bu durum, sendikaların gücünü azaltmakta ve kamu yönetimindeki köklü sorunların çözülmesini engellemektedir.
Peki, çözüm bulmak için ne yapmalıyız?
Kamu Reformu, Sendikaların Rolü ve Toplumsal Mücadele
Bu durum, kamu reformunun ne kadar elzem olduğunu gözler önüne seriyor. Hukukun üstünlüğünü, liyakati ve profesyonelliği, şeffaflık ve hesap verebilirliği, verimlilik ve etkinliği, katılımcılığı, sosyal adaleti, kamu görevlilerinin sürekli olarak eğitilip geliştirilmesini sağlamak için kamu reformu şart.
Ancak güçlü bir statüko nedeniyle bu kolay değil. Kamu reformu adeta bitmeyen bir şarkı gibi, yıllardır sonuçsuz kalmış durumda.
Tam da bu yüzden sendikal mücadelede zümresel çıkarlardan ziyade toplumsal çıkarları gözeten bir anlayışı benimsemelidir.
Sadece üyelerinin değil, tüm toplumun çıkarlarını gözeterek düzen değişikliğine odaklanmalı ve toplumsal mücadeleye gitmelidir.
Sendikalar, kamu yönetiminde liyakat, etkinlik, verimlilik, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi temel ilkelerin yerleşmesi için daha aktif bir rol üstlenmelidirler.
Sadece öğretmenlerin hakları ve ödenekleri ile ilgili kavga yerine tam gün eğitim için gerekli altyapının daha fazla gecikmeden oluşturulması için uğraşmalı.
Herkes tam gün sağlık hizmeti alabilmeli. Hem özelde hem kamuda çalışmaya dayalı garabetinden kurtulmalı ülke.
Sendikalar, bunun için uğraş verme cesaretini göstermeli. İnsan ve çevre sağlığı yaşamın kendisidir.
Çevre sadece çevrecilerin sorumluluğu olan bir alan değil.
O yüzden, çevre, doğa ve planlı yaşam, her bireyin, her örgütün ve tüm kesimlerin örgütlü mücadelesinin parçası olmalıdır.
Adil ve sürdürülebilir bir kamu yönetimi olmasını, yaşam kalitemizin artmasını ve altyapı yatırımlarının yapılmasını istiyorsak kamu reformu şart.
Unutmayalım ki, güçlü bir toplum, güçlü bir kamu yönetimine sahip bir toplumdur.
Sendikalar, bu güçlü yapının inşasında daha aktif ve etkili bir rol oynayabilirler.
Ancak bunun için, bakış açılarını genişletmeli ve sadece zümresel çıkarlara değil, toplumsal mücadeleye ağırlık vermelidirler.