Güzelyurtlu narenciye üreticileri, Türkiye’nin uyguladığı ve hem kendisinin almayıp hem de Türkiye aracılığıyla başka ülkelere ihracatına izin vermediği ambargosuna karşı eylem ateşini yaktı, haftaya Lefkoşa’da Elçilik önüne geleceklerini duyurdu
Bicen: Analiz ettik diyorlar ya, yalan söylüyorlar
Güzelyurt Terminal Binası önünde eylem ateşini yakan, pankart ve sloganlarla burada toplanan eylemciler, Türkiye’nin ambargosuna isyan etti, ürünün geçen yıl olduğu gibi bu yıl da dalında kalma riski olduğunu belirtti.
Eylemde, Elye Üreticiler Komitesi adına konuşan Mehmet Bicen, Kıbrıslıtürk narenciye üreticilerinin pestisit ve tarım ilacı konusunda temiz olduğunu söyleyerek, arabasında getirdiği portakalları basına dağıtacağını ve istenilen yerde analiz yaptırılabileceğini söyledi.
Bicen, “Burada analiz laboratuvarı da yok. Analiz ettik diyorlar ya, yalan söylüyorlar. Burada bir tek pestisit analizi yapılıyor. Geri kalan haşere, toprak hastalıkları ve bakteriyle ilgili analiz yapacak bir laboratuvarımız yoktur. Bu, bu zamana kadar bu ülkeyi yönetenlerin ayıbıdır” dedi.
“Suya bu bölgenin ihtiyacı var, boruların Karpaz’da ne işi var?”
Bicen şöyle devam etti;
“Bildiğiniz üzere Türkiye’den gelen suyla ilgili de eylem yapmıştık. Biz suya karşı değiliz, suyun nasıl yönetileceği ve kimin yöneteceği konusunda eylem yapmıştık.
Su fakiri bir ülkeyiz, ihtiyacımız var suya. Kalkanlı ovası üzerinden borular döşenmeye başladı. Bu bölge birinci ihracat ürünü olan narenciyeyi, ikinci ihracat ürünü olan patatesi üreten bölgedir.
Dünya literatürüne girmiştir, en verimli topraklar Omorfo ovasındadır. Lakin üreticinin beli kırıldı bu bölgede.
“Siz ne yapmaya, kimi dövmeye çalışıyorsunuz?”
Bu suyu bu bölgeye verme yerine, bu suların Karpaz’a gitmesiyle ilgili bir çalışma olduğunu duyduk.
Karpaz’da ne üretiyorsun sen? Suya ihtiyacı olan bölge, bu bölgedir. Ama ısrar ve inatla bu suyu Mesarya’ya Mağusa’ya götürecekseniz, demek ki bu bölgeyi gözden çıkardınız.
“Sarı çizmelerinizi giyin ve Elçilik önüne gelin”
Anlaşma olsun diye yırtındık hepimiz. Aması var bunun. Elimizden bu bahçeleri, toprakları alıp başkalarına satma ile ilgili bir proje var. İnanmayın bunlara, bu ülke bu topraklar bizimdir.
Bu toprakları vatan yapmak istersek üreteceğiz ve ürettiklerimizi satacağız, satarak var olacağız.
3-4 gün içinde Lefkoşa’ya geleceğiz. Bundan sonraki eylemimiz TC Elçiliği önünde yapacağız. Muhatabımız onlardır. Bütün üreticilere sesleniyorum; sarı çizmelerinizi giyin ve öyle gelin.
Cangil: Derdimizi sağır sultan duydu ama duyması gerekenlere duyuramadık
Eylemde konuşan bir diğer isim de Narenciye Üreticileri birliği eski Başkanı Abdullah Cangil’di. Cangil şunları söyledi;
“75 yaşındayım, 50 senemi bu sorunlarla cebelleşerek geçirdim.
Sorunlarımızı, dertlerimizi sağır sultan duydu ama duyması gerekenlere bir türlü duyuramadık. Üretmek zor zanaattır.
Ne 40 derece sıcaklık ne kışın yağmuru engel değil üreticiye…
“30 milyon dolarlık bir değer üretiyoruz ama bizi yönetenlerin gözünde anlamı yok”
Narenciye üreticisi bu ülkede 30 milyon dolarlık bir değer üretiyor. Ama gelin görün ki bu değerin bizi yönetenlerin gözünde anlamı yok.
Kullandığımız elektrik ateş pahası, su derseniz önümüzdeki yıllarda ülkelerin birbirleriyle savaşma meselesi olacak.
Ürettiklerimiz heba oluyor, yerlere dökülüyor. Bu elektrik parasını üretici nasıl ödesin?
Ürettiklerimiz heba olurken, üreticinin çoluk çocuğunun masrafını kim karşılayacak? Evlenme çağına gelen çocukların çeyiz parasını kim karşılayacak?
Bu ceberut anlayış bizim kendi seçtiklerimiz tarafından bize yaşatılıyor. Ne pahasına olursa olsun üretimden vazgeçmeyeceğiz.
Bizim siyasetle ilgimiz yok ama bu iş siyasetten geçiyor. Siyaset üretimin önündeki tüm engelleri aşmak zorundadır, siyasetçinin temel görevi budur.
Öngen: Türkiye ambargo uyguluyor, narenciye dalında kalacak
Elye Üretici Komitesi’nden bir diğer üretici Kazım Öngen de önce komitenin basın açıklamasını okudu, sonra da zehir zemberek bir açıklama yaptı.
Elye Komitesi’nin basın bildirisi;
“Bugün burada ne yazık ki ‘Türkiye Cumhuriyeti’nden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Narenciye Ambargosu’ uygulandığını tüm kamuoyunun bilgisine getirmek için toplanmış bulunmaktayız.
Ülkemizin en büyük ihraç kaynağı olan narenciye Türkiye Cumhuriyeti’nden ülkemize uygulanmak istenen ambargo nedeniyle geçen yıl olduğu gibi bu yıl da dalında kalmak üzeredir.
Geçen yıl yeşillenme hastalığı öne sürülerek alınmasında zorluklar çıkarılan ve dalında kalan narenciye bu yıl tarım bakanlığının yayınlamış olduğu raporda hastalığın olmadığı belirlenmesine rağmen yine ihraç edilmemesi için türlü türlü zorluklar çıkarılmaktadır.
İhracatçılara, paketleme tesislerine ve nakliyata çok ciddi yaptırımlar getirilmek istenmektedir. Bunun sonucu narenciyenin yine dalında kalması olacaktır.
“Müjde değil ambargonun kapısını araladılar”
Üretici ve tüccar (ihracatçı) ortak bir şekilde bu ambargo sayesinde batma noktasına getirilmiştir. Bu nedenden dolayı mücadelemizde ihracatçı tüccar ile beraber olacaktır.
Bir ay önce Sn. Erdoğan ile Türkiye de yaptığı görüşme sonrası üreticiye ‘müjde’ veren Sn. Ünal Üstel’e bilmesi için söylemek isteriz ki TC’den gelen heyet öyle anlaşılıyor ki bizlere müjde değil ambargonun kapılarını aralamıştır.
Bu yılda ürünümüzün dalında kalmasına yere dökülüp heba olmasına dayanacak gücümüz kalmamıştır. Buna müsaade edecek olanlar ile mücadele etmek için eylem yapıyoruz. Bir sonraki eylemimiz ise TC Elçiliği binası önünde gerçekleştireceğimizi tüm kamuoyuna bildirmek isteriz.
Ülkemiz de üreticinin bitirilme süreci 1994 yılında alınan ABAD kararları ile başlamış, süreç içerisinde Türkiye Cumhuriyeti’nin çeşitli nedeler ortaya koyarak ürünlerimizi gümrüklerden döndürmesi ile devam etmiş, Avrupa Birliği’nin birer Avrupa vatandaşı da olan Kıbrıslı Türklere gerekli iş birliği ve desteğini esirgemesi ile bugünlere kadar gelinmiştir.
Üretici için artık bıçak kemiğe saplanmıştır. Amacımız asla siyaset yapmak değildir. Amacımız üreterek bu ülkede var olabilmeyi başarabilmektir.
Bugün burada üreticilerimiz ile bu sektörden ekmek yiyen tarımcı, sanayici ve ihracatçı tüccarlarımızla eylem yapıyoruz. Bizler hep beraber birlik olacağız. Bu ülkede üreterek var olabilmek adına beraber mücadele edeceğiz”
“70-80 bin ton üretimi olan bizler, 5-6 milyon ton üretimi olan Türkiye’ye rakip olabilir mi?”
“Birkaç söz de ben söylemek isterim;
Geçen yıl TC yönetimi adamızda olmayan bir yeşillenme hastalığını bahane ederek, narenciye ihracatımızı tamamen engellemiştir.
Bilimsel raporlar göstermiştir ki; bu hastalığı yapan bakteriye rastlanmamıştır. Bazı kesimlere göre; Türkiye’nin bu kararı o dönem Türkiye’de seçim olması nedeniyle, bazı kesimlere göre hastalıktan korunmak olarak yansıtılmaya çalıştı. Bunlar bahanedir.
5-6 milyon ton narenciye üretimi olan Türkiye’ye, 70-80 bin ton üretimi olan Kuzey Kıbrıs rakip olabilir mi?
25-30 milyon dolar narenciye satışı olan bir ülke, 36 milyar dolar tarımsal ürün satışı olan Türkiye’ye rakip olabilir mi?
“Güney Amerika ve Mısır’dan ürün alıyorlar, iş Kuzey Kıbrıs’a gelince yasak!”
Vektör sinek Türkiye’de de vardır. Hangi Türkiye vektör sineğin 2015 yılından beri görülen Mısır’dan yılladır karantinasız, korumasız narenciye ve enginar almaktadır?
Bu hastalığın en yaygın olduğu Güney Amerika’dan her türlü tropik meyveyi de ihraç ediyor.
Ancak sıra Kuzey Kıbrıs’a gelince yalnız narenciye değil enginar bile yasaklıdır.
Türkiye’den ise her türlü meyve sebze, limon dahil karantinasız Kuzey Kıbrıs’a geliyor.
O zaman bu engellemenin, siyasi bir karar sonucu olan bir ambargo olmadığını söyleyebilir misiniz?
“Türkiye Kıbrıslıtürklere siyasi amaçla ambargo uyguluyor”
Türkiye yönetimi, Kıbrıslı Türk toplumuna siyasi amaç güden ekonomik ambargo uyguluyor. Narenciye üretimi Kıbrıslıtürklerin en büyük ihracatıdır, temiz geliridir, kara para değildir.
1980’lerden beridir sürdürülen, ‘Siz üretmeyin biz veririz’ politikasıyla bu ülkenin tüm sanayi ve tarımı batırılmıştır.
Türkiye ABAD davası süresince savunma dahi yapılmasına izin vermeyerek, Kuzey Kıbrıs’ın yalaka, uşak sözde yöneticileri de buna uyarak, el birliğiyle ABAD kararının çıkmasını sağladılar ve tüm ihracatımızı bitirdiler.
“Patates ve portakalımız TC’nin arka bahçe ürünü haline getirildi”
Avrupa’da bir marka olan Kıbrıs patatesi ve portakalı TC’nin arka bahçe ürünü haline getirildi.
1974’den sonra Kıbrıslı Türk ekonomisini, TL’nin enflasyonist baskısına mahkûm ederek yatırımı da imkânsız hale getirdiler.
“Mağusa Limanı teklifini reddettiler çünkü TC’den bağımsız ticaret yapabilecektik”
Türkiye’nin yalakaları, uşakları ve kuklaları, bizi dünyaya açacak olan, dünyanın her yeriyle Türkiye’den bağımsız ticaret yapma fırsatı veren, ‘Maraş’a karşılık Mağusa Limanı’nın açılması’ teklifini reddettiler.
Çünkü Kıbrıslıtürkler Türkiye’den özgür ve bağımsız olarak ticaret yapabilecek ve üretimini artıracaklardır.
Çünkü 25-30 milyon dolarlık narenciye gelirinin, uluslararası mafyanın ve onun yerli işbirlikçilerinin gasp ettiği Mağusa Limanı için hiçbir değeri yoktur.
Mağusa Limanı uluslararası hukuk ve denetime girerse, buradakiler milyarlık gelirlerini kaybedeceklerdir.
“Bu politikanın amacı Kıbrıs Türk toplumunu yok etmektir”
Bunlar tesadüf değildi. Bu politikanın amacı Kıbrıs Türk toplumunu yok etmektir. Bu proje 1974’den beri yürürlüktedir.
Bir toplumu ya silah zoruyla ya da üretimden kopararak yok edersiniz.
Üretmeyen toplum iradesini, özgürlüğünü, toplumsal değerlerini, kendi kendini yönetme ve egemenlik hakkını kaybeder, başkasının kölesi ve sömürgesi olur ve sonuçta yok olur.
Bugün geldiğimiz nokta var olma ya da yok olma noktasıdır.
Türkiye bizi sömürgeleştirecek diye üretimden kopacak mıyız? Yoksa üreterek direnecek miyiz?
Direnme silahımız üretimdir, her ne pahasına olursa olsun üreteceğiz. Üreteceğiz ve ihraç edeceğiz. Ambargo koyabilirler ama çıkış yolumuz vardır. Kimse bizi alıkoyamaz, koyamayacaktır”
Haber: Pınar Barut
Fotoğraflar: Ömer Özok