Direnişin Gücü ve Umut

İstanbul’da başlayan direniş, yalnızca orada bir mücadele değil, Türkiye genelinde ve Avrupa’da yankı bulmuş bir sese dönüştü.
Bu direniş, aynı zamanda, Türkiye’deki mevcut iktidarın uygulamalarına karşı yükselen bir karşı duruşun parçasıdır.
AKP hükümetinin muhalefete yönelik uygulamaları, demokratik olmayan yollarla siyaset alanını daraltması, toplumun her kesiminde bir tepki ve direniş oluşturuyor.
Türkiye’nin içinde bulunduğu karanlık dönem, adalet anlayışının zedelenmesiyle karakterize ediliyor.
Erdoğan’ın oluşturduğu otoriter rejim, adaletin eksilmesi, hukukun askıya alınması ve muhalefetin susturulmasına yöneliktir.
Bu süreçte özellikle Ekrem İmamoğlu gibi muhalefet figürlerine yönelik gerçekleştirilen siyasi operasyonlar, toplumda büyük bir kaygı ve öfke yaratmaktadır.
“Gizli tanık” uygulaması, demokratik hukuk devletlerinde kabul edilemez bir uygulama olarak öne çıkmaktadır.
Bu tür yöntemler, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedelerken, aynı zamanda bireylerin temel haklarını da ihlal ediyor.
Toplum, bu uygulamalara karşı yükseldiği protestolarla, adalet arayışının kararlılığını göstermektedir.
Kıbrıs’ın kuzeyinde de başlayıp, Türkiye’nin dört bir yanı ve Avrupa’ya uzanan direniş, halkın birlik ve beraberlik içinde adalet, demokrasi ve insan hakları taleplerini dile getirmektedir.
Her ne kadar iktidar, devletin tüm gücünü kullanarak muhalefeti bastırmaya çalışsa da, bu tür baskıcı uygulamalar, toplumsal direnişi körüklemekte ve halkın iradesini daha da güçlendirmektedir.
Bugün, sokaklarda yürüyen milyonlar, sadece adalet talep etmekle kalmıyor; aynı zamanda hak ve özgürlüklerin yeniden tesis edilmesi için mücadele eden bir iradenin ifadesidir.
Demokrasi, eşitlik ve kardeşlik vurgusuyla gerçekleştirilen eylemler, iktidar ittifakına karşı kitlesel bir hareketlenmeyi simgeliyor.
Bu durum, sadece belirli bir siyasi partinin veya ideolojinin desteğiyle sınırlı kalmayıp, toplumun farklı kesimlerini bir araya getiren, ortak bir hedef etrafında kenetlenen bir direniş halini almıştır.
Demokratik yoldan eşitliği sağlama çabaları, iktidar sahipleri tarafından tehdit olarak algılanmakta ve bu durum düşman siyaseti ile düşman hukukunu doğurmuştur.
Bunun sonucunda halkın iradesine saygı göstermeyen, halkı aşağılayan ve mücadelesini kısıtlamaya çalışan bir yaklaşım öne çıkmıştır.
Oysa ki, bu uygulamalar karşısında halkın tepkisi, dayanışma ve ortak bilinçle güçlendirilmiş bir direniş biçimi olarak ortaya çıkmıştır.
Dört bir yandan yükselen sesler, İstanbul’un Saraçhane Meydanı başta olmak üzere, Türkiye’nin birçok ilinde yankı bulmakta; geçmişte olduğu gibi, Müdafaa-i Hukuk ruhunun canlandığını göstermektedir.
İşbirlikçi ve halk karşıtı bir yönetim anlayışına karşı, ulusun kendi kendine birleşerek egemenliği eline alma iradesi, bu eylemlerle en somut şekilde gözler önüne serilmiştir.
Bu süreçte, toplumsal hareketlerin özünü oluşturan dayanışma duygusunun, tarihsel bir hafıza ile yeniden canlandığına tanıklık etmekteyiz.
Eylemler, sadece bir tepki değil, aynı zamanda bir hak arayışıdır.
Geçmişte yaşanmış olanları tekrar hatırlatan bu mücadele ruhu, bugün de varlığını sürdürmektedir.
Bu bakımdan, halkın iradesini hiçe sayan uygulamaların halk arasında yarattığı öfke, toplumsal bütünleşmeyi ve eşitlik mücadelesini daha da güçlendirmiştir.
Sonuç olarak, demokratik bir toplumda yaşayan bireylerin birbirine olan saygı ve sevgi temelleri üzerinde yükselebilecekleri gerçeği, iktidar tarafından göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.
Düşman hukuku ve düşman siyaseti yerine, kardeşlik ve eşitlik anlayışının öne çıkarılması, toplumsal barışın ve huzurun sağlanması açısından kritik bir gereklilik olarak belirginleşmektedir.
Bugün, Müdafaa-i Hukuk ruhunun yeniden yeşermesi, sadece bir geçmişi hatırlatmakla kalmıyor; aynı zamanda, gelecekteki mücadelenin de habercisi olmaktadır.
Evet, net bir şekilde ifade etmek gerekirse, Türkiye’de adalet, demokrasi ve insan hakları talep eden halk, baskılar karşısında asla yılmayacaktır.
Gerçek anlamda bir değişim ve demokratik bir düzen talebi, her türlü engellemelere karşı sürecektir.
Bugün, tüm bu zorlukların üstesinden gelebilmek için birlik ve beraberlik içinde mücadele eden halk, geleceğe umutla bakarak, adalet ve özgürlük mücadelesinde kararlılığını sürdürecektir.