Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü Okul Öncesi Öğretmenliği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çağla Gür, kök düşüncelerin yaşamı algılama ve dünyayı yorumlama şeklimizi belirlediğini söyleyerek, “Bu düşünceler çocuklukta yaşanan olaylar sonucu gelişen; kişinin kendisine dair, çevresindeki insanlara ve yaşama ilişkin geliştirdiği, çekirdek inanç olarak da adlandırılan inançları ifade eder” dedi.
Kök düşüncelerimizi keşfetmenin önemli olduğunu belirten Gür, kişinin kök düşünceleri öğrenmek için yaşamındaki temalar, tekrar tekrar yaşanan benzer olaylar, günlük yaşantılara ilişkin değerlendirmeler ve olaylara verilen otomatik tepkileri tarafsız bir şekilde gözlemlemenin ve analiz etmenin yardımcı olacağını dile getirdi.
Doç. Dr. Gür, kök düşüncelerin olumlu olabilecekleri gibi olumsuz da olabileceklerini söyleyerek, kişinin kendine ilişkin geliştirdiği olumsuz kök düşüncelerin temelinde çaresizlik (yardım edilmeme), değersizlik ve sevilmeme olduğunu ve bunların kendini değersiz görme, diğerlerinden aşağıda hissetme, sevilmediğini düşünme, başkalarıyla yakınlık kurmakta güçlük çekme gibi durumları beraberinde getirdiğini de aktardı.
OLUMSUZ KÖK DÜŞÜNCELER ERGENLİK VE YETİŞKİNLİKTE DEPRESYONA NEDEN OLABİLİR
Olumsuz kök düşüncelerin çocuklukta oluşmaya başladığına dikkat çeken Gür, yapılan bazı araştırmalarda ise kök düşüncelerin, karşılaşılan çeşitli olaylarla tetiklenerek ergenlik ve yetişkinlikte depresyon ve benzeri zihinsel rahatsızlıklara neden olabileceği sonucu çıktığını dile getirdi.
Doç. Dr. Gür, olumsuz kök düşüncelerin değişmesinin güç olabileceğini belirterek, “Bu nedenle çocukluk dönemi önemlidir. Bu bağlamda çocukların nitelikli olarak yetişmesi sağlıklı toplumlar için elzemdir” dedi.
Çevreye yönelik geliştirilen kök düşüncelerde ise, çevrenin/başkalarının/yaşamın tehlikeli, güvenilmez, düşman, kötü vb. olduğuna ilişkin inançlar olduğunu belirten Gür, “Bununla birlikte, kök düşünceler olumlu ve destekleyici olursa, kişinin hayata bakış açısı olumlu olur ve yaşamı da bu doğrultuda şekillenir” bilgisini verdi.
Gür, tüm bunlardan yola çıkılarak, sağlıklı nesiller, üretken ve başarılı toplumlar için toplumsal ruh sağlığını desteklemeye yönelik önleyici psiko-eğitim programlarının büyük önemi olduğunu işaret ederek, “Özellikle annelerin ve öğretmenlerin olumlu düşünme ve öznel iyi oluş konusunda eğitim almaları gelecek nesillerin yetişmesine katkı koyacaktır” dedi.