Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Nikos Anastasiadis‘in, Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Ersin Tatar‘a hitaben yazdığı ve Rum medyası tarafından sızdırılan mektubun, kuzey makamları tarafından görmezden gelinmesine devam ediliyor
Anastasiadis’in Tatar’a mektubu görmezden gelinmeye devam ediliyor
Fileleftheros gazetesinin “2014 Anlaşması, Desantralizasyon ve GYÖ Zemininde Müzakereler. Crans Montana Yakınlaşmalarına Da Atıf” başlık ve spotlarıyla manşetten verdiği mektupta, Anastasiadis Tatar’a, “Sevgili Ersin Tatar” diye hitap ediyor.
Mektup dün yayınlanmasına ve müzakerelerin yeniden başlaması için bir fırsat sunmasına rağmen, kuzey makamları tarafından görmezden gelinmeye devam ediliyor.
Eroğlu-Anastasiadis Anlaşması, kapalı Maraş merkezli Güven Yaratıcı Önlemler…
Mektubunda “İstenmeyen ve başarılması mümkün olmayanı değil mümkün ve gerçekçi olanı müzakere etmeliyiz. Elbette iki devlet çözümü ve egemen eşitlik gibi yeni fikirlerden söz ediyorum” diyen Anastasiadis, müzakere çerçevesini de 11 Ocak 2014 Eroğlu-Anastasiadis Anlaşması, kapalı Maraş merkezli Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) teklifi eksenlerine oturtuyor ve desantralize federasyon meselesini yeniden gündeme getiriyor.
Gazete Anastasiadis’in “kendi statüsüne rağmen” Cumhurbaşkanı Tatar’a “Sevgili Ersin” ifadesiyle hitap ettiğine dikkat çektiği mektubundan alıntıladıklarını şöyle aktarıyor;
“Mümkün ve gerçekçi olan dahilinde müzakere etmeliyiz”
“BM’nin kurumsallaşmış parametreleri, bugüne kadar kaydedilen yakınlaşmalar ve Kıbrıs Rum tarafının gerek Crans Montana’da sunduğu gerek GYÖ’lerle ilgili önerileri ile yalnız endişelerinize değil geçmişteki olaylardan kaynaklı güvensizliklerinize çözümler ve cevaplar verebiliriz.
Arzu edilen ancak başarılması mümkün olmayan değil mümkün ve gerçekçi olan dahilinde müzakere etmeliyiz. Elbette, iki devlet çözümü veya egemen eşitlik gibi BM parametrelerinin ve Genel Sekreter’in yetkilerinin dışında olması yanında imkânsızı başarma hırsının son perdesinde giren yeni fikirlerden söz ediyorum.
“İki oluşturucu devletin eşit siyasi statüsü ve otonom yönetecekleri belirlenmiş idari sınırları olacak”
Sürekli gündeme getirdiğiniz, Bakanlar Kurulu’nda bir olumlu oy meselesinde, bir kere daha vurgulamak isterim ki Kurul’a gerek toplumunuzun gerek oluşturucu devletinizin hayati çıkarlarını olumsuz etkileyebilecek bir öneri sunulmuşsa böyle bir seçeneğiniz olmasını hiçbir zaman reddetmedim. Tabii, anlaşılacağı gibi etkin bir anlaşmazlıkların çözüm mekanizması olması gerekir (Bu noktada oluşturucu devletçiklerin siyasi eşitliğine dair BM Güvenlik Konseyi’nin 1991 tarih ve 716 sayılı kararına atıf yaptı)”
Tatar’a, 2014 tarihli anlaşmada diğer şeyler yanında şu noktalarda anlaşmaya varıldığını hatırlattı:
“-Başka bir ülkeyle kısmen veya tamamen birleşme veya herhangi bir taksim veya ayrılık veya herhangi başka bir tek taraflı durum değişikliği yasaklanır.
– İki oluşturucu devletin eşit siyasi statüsü ve otonom yönetecekleri belirlenmiş idari sınırları olacak.
–Oluşturucu devletler bütün yetkilerini, federal hükümetin tahakkümü olmadan tam ve kesintisiz kullanacak. Federal yasalar oluşturucu devletlerin, kendi yetki alanları içerisindeki yasalarını ihlal etmeyecek, oluşturucu devletlerin yasaları da federal hükümetin kendi yetkileri içerisindeki yasalarını ihlal etmeyecek.
– Taraflardan hiçbiri diğerinin hak veya yetkisini talep edemeyecek. Federal Anayasa, oluşturucu devletler tarafından kullanılacak geriye kalan (artık) yetkileri öngörecek. Her bir oluşturucu devletin kendi iç vatandaşlık statüsü ile ilgili belirli kriterler ihdas etme hakkı olacak.
-Vatandaşın, iç vatandaşlık statüsüne sahip olmadığı ama ikamet yeri veya yerleşmek veya çalışmak için tercih ettiği oluşturucu devlette oy kullanma hakkı düzenlemesi. AB üyesi olan Kıbrıs, çözümden sonra da AB üyesi kalacak, bu, bütün Kıbrıslıların temel özgürlük ve insan haklarından tam olarak kesintisiz yararlanmalarını sağlayacak ve koruyacak.
-Toplumlardan birinin öteki toplumun yetki veya haklarını talep edememesi için iki toplum federal hükümete özel maddelerle etkin katılım sağlayacak”
Mektubun devamında müzakerelerde kaydedilen yakınlaşmalara atıfta bulunuldu ve Kıbrıs Türk tarafının haklı ya da haksız olabilecek başka haksız endişelerin aşılması için şunlar ifade edildi:
-Federal yetkilerin idari kullanımının federal düzeyden alınıp oluşturucu devletlere tevdi edilmesini önermiştim. Bu öneri ile her oluşturucu devlet, hem kendi yönetim bölgesi içerisinde ve yetki ikamesi ve yakınlık ilkesini ihlal etmeksizin geniş idari otonomiden yararlanacak hem de merkezi hükümetin yetkilerinin azalmasıyla her iki toplumun ve vatandaşların gündelik hayatında kargaşayı asgariye indirecek ve böylece çatışma olasılığını azaltacak.
-Dahası, Kıbrıs halkı böyle bir düzenleme ile kendini daha rahat hissedecek. Kıbrıs Türk toplumu kendini, çoğunluk (nüfus) toplumun hegemonyası altında, Kıbrıslı Rumlar da herhangi bir kurumda bir olumlu oy gerekeceği öngörüsü aracılığıyla kendilerini Kıbrıs Türk tarafının çıkarlarının esiri hissetmeyecek.”
-Maraş-Timbu (Ercan) Havaalanı: Yasal sakinlerin güvenlik şartları altında en kısa sürede geri dönebilmesi için kapalı Maraş bölgesi ve buraya erişim BM Güvenlik Konseyi’nin 550 ve 789 sayılı kararları uyarınca BM idaresine devredilecek.
-Paralelinde, Ercan Havaalanı da BM’nin yönetimine verilecek ve 1944 Chicago Sözleşmesi de dahil ilgili uluslararası hukuk kurallarına ve 1960 Kuruluş Sözleşmesi’ne tam uyumla işleyecek. Bu çerçevede Kıbrıs’ta tek ve bölünmez bir uçuş bilgilendirme bölgesi (FIR) olduğunu yinelemek zaruridir.
Mağusa Limanı-Ankara Protokolü: Mağusa Limanı aracılığıyla ticaret için Kıbrıs’ın 2003 tarihli AB katılım metninin 10’uncu protokolüne uygun pratik düzenlemeler üzerinde anlaşma sağlanacak. Bu alışverişler Avrupa Komisyonu tarafından yönetilecek. Türkiye Kıbrıs’a yönelik kısıtlamalarını kaldıracak ve Katılım Anlaşması Ek Protokolünü Kıbrıs için tam ve istisnasız uygulayacak ve böylece, diğer şeyler yanında, Kıbrıs bayraklı gemilerin Türk limanlarına erişimine ve alanının açılmasına müsaade edecek.
-Vatandaşlarımızı, hidrokarbonların tek bir damlasından, ne de olası gelirinden hakları olan tek kuruşundan mahrum etmek niyetinde olmadığımızı vurguyla yineledim. Bu konuda, hidrokarbonlardan yararlanma başlarsa, Kıbrıs sorunu çözülmeden dahi, gelecekteki oluşturucu devletlerin nüfusu/vatandaşları oranında Kıbrıs Türk toplumu menfaatine özel hesaba yatırılacağı önerimi hatırlattım.
-Tabii böyle bir düzenleme ancak Kıbrıs ile Türkiye arasında, Türkiye’nin Kıbrıslı Rumları ve Kıbrıslı Türkleri Ada MEB’inin büyük bölümünden mahrum eden mevcut talepleri de dikkate alınarak, bir Münhasır Ekonomik Bölge/ kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması yapılması durumunda geçerli olabilir”