EkonomiKıbrısManşet

Gürcafer: Yapısal bozukluklar KKTC’yi Türkiye’ye daha bağımlı hale getirdi




Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği (KTİMB) Cafer Gürcafer, Taşınmaz Mal Edinme ve Uzun Vadeli Kiralama Yasa Tasarısı’nın tek başına yeterli olmayacağını, Yurttaşlık Yasası’nda da düzenleme yapılması, hedef pazarın doğru şekilde belirlenmesi ve demografik yapıyı olumsuz etkilemeyecek, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi kaybettirmeyecek birtakım düzenlemelerin de yapılması gerektiğini kaydetti

Gürcafer: Yapmamız gerekenleri yapmadığımız sürece hep birileri yanlış yazacak ve bize yollayacak

Gelişi güzel konut pazarlamanın ve gelişi güzel pazarlara konut pazarlamanın ülkeye zarar vereceğini söyleyen Gürcafer, “Konut sektörünü yalnız başına ele almamak lazımdır. Mesela üniversite sektörünü de bir bütün olarak düşünmek lazımdır. Öte yandan Muhaceret Yasası’nı da bunun bir parçası olarak düşünmek lazımdır” dedi.

Yabancıların konut edinme hakkının 1’den 5’e çıkarılması ile ilgili taleplerinin çok detaylandırılmış, KTİMB tarafından çok iyi çalışılmış bir proje olduğunu ifade eden Gürcafer, bu projenin söyledikleri şekilde yapılması durumunda ülke turizmine sürdürülebilir çok önemli bir katkı koyacağını tespit ettiklerini belirtti.

Cafer Gürcafer, “Bu projede; 20 bin konutlu bir paket üzerinden çalıştık. Bu proje; doğru pazarlama teknikleri ile ülkede yaklaşık her yıl 1 milyon turistin gelmesine olanak sağlayacak bir projedir” dedi.

KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer, şunları kaydetti:

“Turizm bu ülkenin lokomotifidir ve olacak. Turizmi besleyecek olan bir hayvancılık sektörü olacak. Sanayi aynı şekilde onu besleyecek. İnşaat da benzer bir biçim. Bu hedefe ulaşacağız ama ona gidene kadar ihtiyaç duyulan bir para var. İşte inşaat sektörü burada turizme de yeni oluşan turizm modeline de hizmet veren bir sektördür. Konut satışının çarpan etkisi, devlete girdisi yüzde civarındadır.

Bu gelirin doğru şekilde planlanıp doğru yerlere kanalize edilmesi lazımdır. Özellikle pandemiden sonra milyonlarca insan artık emekliliklerini küçük ülkelerde yıl ay turist gibi yaşamak istiyor. Bunu bir otelin içerisinde yaşarsa çarpan etkisi çok azdır, dışarıda geçirdiğinde çok fazladır. Bunun örneği İskele’de vardır.

Bu model Malta’da ve Güney Kıbrıs’ta çok gelişmiştir. Bizim de planlı bir biçimde bundan payımızı almamız lazımdır. Dolayısıyla; ‘Yabancıların konut edinme hakkının 1’den 5’e çıkarılmasına izin verilsin’ dediğimiz aslında bu projenin bir yerde yabancıların kendi ülkelerinde bu evleri kiralamaları ve bizim ülkemize turist göndermeleri hedeflenmektedir.

Bu çerçevede 20-25 bin konut bu şekilde değerlendirilirse bu ülkeye yılda yaklaşık 1 milyon turist gelir. Siz bunu arttırırsanız ona göre turist artar. Örneğin Pazar politikamızı geliştirmemiz lazımdır. Demografik yapımızı, huzurumuzu da gözetlememiz lazımdır. Burada Muhaceret Yasası devreye girer. Muhaceret Yasasını ona göre düzenlemek lazımdır.

“ ‘Topraklarımız yabancılaşıyor’ endişesi”

Fasıl 96 çerçevesinde 20 bin konutun yapılmasıyla ilgili ihtiyaç duyulan arazi miktarı 1000 dönümdür. Bu ülke bir uzundan diğer ucuna 2 milyon 455 bin dönümdür.

1000 dönüme yapılmış olan 20 bin konut ile de 1 milyon turistten söz ediyoruz. Halbuki yanlış verilen bir yurttaşlık 1 kişiye 10 binlerce dönüm arazi satın alma hakkı vermektedir. Öte yandan aslında topraklarımızın yabancılaşıyor olmasına yönelik endişenin aranması gereken yer inşaat sektörü değildir. Yurttaşlık Yasası’ndadır”

“Yapısal bozukluklar KKTC’yi Türkiye’ye daha bağımlı hale getirdi”

KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer, ülkede geçmişten günümüze yapısal bozukluklarımızın bulunduğunu ve bu yapısal bozuklukların hem ülke ekonomimizi hem sosyal yaşantımızı geliştirmemizi engellediğini ve KKTC’yi Türkiye’ye daha bağımlı hale getirdiğini kaydetti.

Türkiye ile imzalanan protokolde bu yapısal bozuklukların yer aldığına değinen Gürcafer, “Ben bu yapısal sorunların, protokolün içerisine girmesiyle düzeleceğini düşünmüyorum. Bu başka bir şeydir ve bunu protokolün içerisine koymaya gerek yoktur” dedi.

Gürcafer, protokolde Kıbrıs Türkü’nün asla kabul edemeyeceği maddeler de bulunduğunu ancak geneline bakıldığında biraz da öz eleştiri yapılması gerektiğini kaydetti ve şunları ifade etti:

“Benim bu protokolün içerisinde şiddetle karşı olduğum noktalar vardır ama neden böyle olduğunu irdelememiz lazımdır. Biz kendi ayakları üzerinde duran, kendi kendine yeten bir ekonomiye sahip olan bir devlet olmak için yapmamız gerekenleri senelerdir yapmadık.

‘Yakıta zam yapmayalım, elektriğe zam yapmayalım’. Peki nasıl? Bizim o hep üzerinde durduğumuz sosyo-ekonomik kalkınma planlarımızı 50 yıldır yapmamız gerekirdi. Biz reform konusu Türkiye’den bir paket geldiğinde konuşmaya başladık. Her sene bize bir paket geliyor.

Biz örneğin; kendi sosyo-ekonomik kalkınma planlarımızı yapıp da Türkiye’ye gidip, ‘Biz tüm uzman insan kaynaklarımızla çalıştık. Bunun içerisine üniversitelerimizi de siyasi partileri de sendikaları da aldık. Buna göre turizmimiz şu şekilde olacak. Tarım ürünlerimiz bunlar olacak, inşaat bu olacak, kamu yapımız da şöyle olacak ve sosyal yaşantımızı da bundan şöyle besleyip de bu şekilde yapacağız. 13. Maaş değil, 14. Maaş da vereceğiz. Ama buradan gelen gelir ile bunu düzenleyeceğiz. Kayıt dışı ekonominin önüne geçmek için, vergi kaçakçılığını önlemek için şu çalışmayı yapıyoruz’ dedik de bize ‘Hayır’ mı denildi?”

Cafer Gürcafer, her protokol imzalanacağında Türkiye’nin karşısına biraz daha bozuk bir yapı ile çıktığımızı söyledi.

KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer, “Örneğin benim yapacağım bu sosyo-ekonomik kalkınma planları içerisinde hangi sektörlerin yüzde yüz KKTC olması gerektiğini ve bunun nedenini, hangi sektörlerde yabancı sermaye murat ettiğimi planlı bir şekilde ortaya koyacağım. Kendi insanıma istihdam yaratma amaçlı yağacağım sosyo-ekonomik kalkınma planlarında hangi sektörleri tamamen dış sermayeye kapattığımız hangi sektörlerde ortaklıklarımızın nasıl olduğunu götürüp Türkiye’nin önüne koyacağım. Yabancı sermaye sınırlamasının kalkmaması gerektiğini orada savunacağım” diye konuştu.

“Sadece tepki vererek bir yere varamayız”

Cafer Gürcafer, sosyo ekonomik kalkınma planlarının önemine bir kez daha dikkat çekti.

Gürcafer, “Hepimiz tepki veriyoruz. Akaryakıta zam yapılmamalıdır. OPEK varil fiyatını yükseltirken TL de döviz karşısında sürekli değer kaybederken akaryakıtı benzinci mi sübvanseye edecek? Neyi nasıl sübvanseye edeceğiz? Bunu birilerini savunmak için söylemiyorum. Bunu bizim çalışmamız lazımdır. Bugün asgari ücretin en az 10 bin TL olması gerekir. 10 bin TL de yetmez ama bu 10 bin TL’yi nasıl ödeyeceğimizi bizim çalışmamız lazım. Eğer biz bunları çalışmaz da ‘verin bize de ödeyelim’ dersek. Bize paketler hazırlanır.

Bu pakette bizim yapısal bozukluklarımızın giderilmesine dönük birtakım talepler vardır. Ama Kıbrıs Türkünün asla kabul edemeyeceği maddeler de vardır. Bu aşamalara gelmeden, çok daha önceden bizim hep ihmal ettiğimiz o sosyo-ekonomik kalkınma planlarımızı yapmalıyız” şeklinde konuştu.

Gürcafer, “Evet. Banka faizlerinin düşürülmesini isteyeceğiz. Esnafın bu banka faizlerinin altından kalkamayacağını, akaryakıt ve elektrik zamlarının da altından kalkılamayacağını söyleyeceğiz ama elektriğimizi turizmcimiz ile nasıl ucuzlatacağımızın çalışmasını da yapacağız. İşsiz insanımıza nasıl bedava elektrik vereceğimizin çalışmasını da yapacağız. Biz bunu yapmadan sokaklara dökülüp de sanki birilerinin elinde sihirli değnek var gibi tepki veremeyiz. Yalnız tepki vererek bir yere varamayız” dedi.

Sözlerinin ‘protokolü savunduğu’ şeklinde yorumlanmaması uyarısında bulunan Gürcafer, “Sakın ola benim protokolü savunduğum şeklinde düşünülüp yorumlanmasın. Ben protokoldeki karşı olduklarımızı ve sebebini gidip anlatacağım. Örneğin sermaye sınırlandırmasının kaldırılması ile ilgili ne murat edildiğini saracağım, neden karşı olduğumu ve Kıbrıs Türk toplumunun toplumsal varlığının devam etmesiyle ilgili ne alakası olduğunu, belli bir çalışmanın temelinde izah edeceğim” dedi.

“Yapmamız gerekenleri yapmadığımızın eksikliğini her noktada hissediyorum”

KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer, bu ülkede yapılması gerekenlerin yapılmamasından doğan eksiliği her noktada hissettiğini kaydederek politika yoksunluğuna dikkat çekti.

Gürcafer, şunları söyledi:

“Bizim hiçbir alanda bir politikamız yok. Biz gündelik politikalarla, değişen hükümetlerde bakanların kapasitesi ile sınırlı sosyal ve ekonomik protokoller üretmeye çalışıyoruz. Bu böyle olmaz. Pandeminin dünya üzerinde yarattığı travma KKTC’ye bir taraftan olumsuz etki yaptı ama konjoktürel olarak ilgi odağı haline getirdi. Güney Kıbrıs uçuyor. Çünkü pandemiden sonra milyonlarca insanın değer yargıları farklılaştı. Milyonlarca insan ömrünün geri kalanını küçük bir ülkede huzur içerisinde yaşamaya karar verdi. Biz bu öngörüyü çok çok önceden paylaşmıştık. Ama biz yapmamız gerekenleri yapmıyoruz”

“Sınırsız yurttaşlık verilmesin”

Toplumsal varlığın sürdürülebilmesinin yolunun sosyo-ekonomik kalkınma planları olduğunu kaydeden Cafer Gürcafer, “toplumsal varlığını sürdürebilmek için (ki bu hem bu toplum için hem de bana göre Türkiye’nin dış politikası için bu çok önemlidir), Yurttaşlık Yasası’nın düzenlenmesi lazımdır. Sınırsız yurttaşlık verilmemelidir” dedi.

Gürcafer, konuşmasının devamında şunları kaydetti:

“Bu çalışmaları yapıp gidip Türkiye’nin önüne koymamız lazımdır. STÖ, sendikalar, siyasi partiler, bu çalışmaları yapmalıdır. Asgari müştereklerde bir araya gelip nasıl bir gelecek istediğimizi oturup çalışacağız. Yuvarlak lafları söylemekle olmuyor.

Kıbrıs Türk toplumu, kültürü, gelenek görenekleri, toplumsal varlığı tehlikeye girdiğinde hep bir ağızdan ses verir. Böyle de olmalıdır ama bunun gereği de yapılmalıdır aksi halde bunları yaşamaya devam edeceğiz.
Ekonomik protokollerin yıl boyunca tüm sıkıntılardan kurtaran bir anlaşma olduğu algısı oluştu. Böyle bir şey yoktur. Böyle bir beklenti içerisinde de olmamamız lazımdır. Hatta protokol de imzalamamamız lazımdır.

Biz ekonomik olarak kendi kendimize yetersek Türkiye Cumhuriyeti Devleti; ‘ben sana bu yıl şu kadar yardım yapmak istiyorum. Hangi konularda yardım yapmamı istediğini söyle’ diyecek. İlişki bu şekilde değişecektir. Ben iddia ederim ki kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratmak için bu ülkede yeterli kaynak vardır.
Ne ‘Kıbrıs Türk toplumu sonsuza dek yaşayacaktır, kimse bizim bu hakkımızı elimizden alamaz’ diyerek ne de ‘KKTC sonsuza dek yaşayacaktır’ diyerek bunu başarabiliriz. Bunun gerekleri vardır. Bunları yapacağız. Bunları yapmadığımız sürece hep birileri yanlış yazacak ve bize yollayacak”

Hükümetin ömrü

Hükümetin performansını da değerlendiren KTİMB Başkanı Gürcafer, mevcut hükümetin Türkiye’deki seçimlere kadar görev başında olacağına inanç belirtti.

“Eğer ki geçmişte yapılan yanlış yapılmaz da gerekleri yapılırsa biz elimizden gelen katkıyı yapacağız” diyen Gürcafer, “Önceki gün İçişleri Bakanı ile yemekli toplantı yaptık orada da yapılan bir şeyler var. İktidarda kim olursa olsun yapıcı yaklaşırız” ifadelerini kullandı.

Gürcafer, “İnanıyoruz ki yanımıza diğer STÖ’lerini ve sendikaları da alarak asgari müştereklerde bir araya gelip bu toplumun kendi kendine yetmesi için çaba sarfetmeliyiz.

Ancak siyasetin örnek olması lazımdır. Örneğin bu toplumun bu kadar sorunu, sıkıntısı varken, polis eksikliği varken Sayın Meclis Başkanının çıkıp da koruma istemesi bu toplumu üzer. Toplumun inancını köreltir” şeklinde konuştu.

EÖP-Başbakanlık ilişkisi

Ekonomik Örgütler Platformu’nun (EÖP) Başbakan ile ilişkilerinin gayet olumlu olduğunu kaydeden Cafer Gürcafer, “Sayın Başbakan, görevlendirildiği ilk gün, henüz kabineyi kurmadan EÖP’ü çağırdı ve Başbakanlık görevini alması halinde hedefinin ne olduğunu, ekonominin çok zor durumda olduğunu ve bir an önce ekonomik anlamda kendi ayakları üzerinde duran bir KKTC yaratmak için nelerin ivedilikle yapılması gerektiğini, bu çerçevede de EÖP ile çok sıkı bir iş birliği içerisinde olacağını söyledi. Ankara’ya gitmeden önce Sayın Başbakan, EÖP’ü tekrar çağırdı. Birkaç konu vardı, bunlardan bir tanesi de ihalelerin Ankara’da değil de KKTC’de açılması ile ilgili bizim hassasiyetimiz vardı” diye konuştu.

KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer, Türkiye Müteahhitler Birliği ile ilişkileri de yorumladı:

“Bizim Türkiye Müteahhitler Birliği ile iş birliğimizi, ilişkilerimizi bugüne kadar çok tan geliştirmiş olmamız gerekirdi. Bu geciktirilmiş, ihmal edilmiştir. Biz geçmişte Türkiye Müteahhitler Birliği ile protokol imzalamıştık. Bu protokolün içeriğini elçiliğe de bizim hükümetimize de verdik ama maalesef bunlar hayat bulmadı. Dolayısıyla eğer bugün dahi Maraş konusu gündeme geldiğinde; ‘Bizim protokolümüz var, şöyle bir iş birliği yapacağız’ diyemiyorsak eğer bu bizim ayıbımızdır.

Bunun ülke ekonomimiz için ne kadar önemliydi Türkiye Müteahhitler Birliği tarafından da taktir ediliyor. Orada çok küçük bir pasta var ve o pasta bu ülke ekonomisi için çok anlam ifade ediyor. Dolayısıyla ‘Biz her türlü desteği vermeye hazırız’ diyen bir Türkiye Müteahhitler Birliği var.

Bu Ankara ziyareti öncesinde Başbakandan rica ettim; ‘Bize teknik olarak bunu başlatacak ve sonuçlandıracak bir zemin yaratın. Biz bu zeminin içerisinde olmak istiyoruz, bu çalışmanın içerisinde olmak istiyoruz. Neden bunu istediğimizi ve neden bunun olması gerektiğini biz doğru bir şekilde anlatalım ve nasıl mümkün olacağını da planladık, programladık. Bu iş birliğinin nasıl mümkün olacağını da anlatıp bu işi neticelendirelim’ dedik. Bununla ilgili de bir zemin çıktı”









Başa dön tuşu