Adli OlaylarGüncelInstagramKıbrısManşetSiyasetYaşam

Karabulut: Cinsel saldırı girişimi vakaları, belirli toplumsal dinamiklerin sonucunda ortaya çıkar






Sol Hareket Eğitim Sekreteri Viyan Karabulut, kamuoyu gündemine gelen Mağusa’da bir ortaokulda yaşanan olaya ilişkin açıklamalarda bulunurken, bu olayın yalnızca bireysel bir suç olarak değil, aynı zamanda toplumsal yapının derinliklerindeki şiddet kültürünün bir tezahürü olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti

Karabulut: Cinsel saldırı girişimi, bireysel sapkınlıkla açıklanamaz; bu tür vakalar, belirli toplumsal dinamiklerin sonucunda ortaya çıkar

Karabulut, olayın topluma nüfuz etmiş ilkel cezalandırma anlayışının dışavurumu olmadığını belirterek, “12 yaşındaki bir grup çocuğun, yaşıtı olan başka iki çocuğa (ki bunlardan birinin yabancı uyruklu olduğu şeklinde bilgiler var) dönük cinsel saldırı girişimi, bireysel sapkınlıkla açıklanamaz; aksine, bu tür vakalar, belirli toplumsal dinamiklerin sonucunda ortaya çıkar” ifadelerini kullandı.

‘Şiddetin yalnızca bireysel bir eylem değil, toplumsal yapıların ve ideolojilerin ürettiği bir pratik’ olduğunu kaydeden Karabulut, “şiddetin özellikle tecavüz biçiminde tezahür etmesi, salt cinsel bir güdünün değil, güç ve tahakküm arzusunun bir göstergesidir. Mağdurlardan birinin yabancı uyruklu olması ise bu şiddet türünün ideolojik üretiminde önemli bir noktada” dedi.

Okullarda küfürün ve cinsel içerikli hakaretlerin yaygın kullanımına dikkat çeken Karabulut, ‘tecavüz şiddetinin dil aracılığıyla da inşa edildiğini ve normalleştirildiğini gösterdiğini’ belirterek şunları söyledi: “Dil yalnızca iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumsal gerçekliği kuran ve yeniden üreten bir mekanizma. Bu nedenle, bu çocukların dilinde cinsellik ve şiddet iç içe geçmiş, ötekileştirme ve cezalandırma aracı olarak konumlanmıştır. Tecavüz tehdidinin ve aşağılamanın dilde sürekli yeniden üretilmesi, bu tür saldırıları gerçekleştiren bireylerin zihninde şiddeti meşrulaştıran bir çerçeve oluşturuyor böylece”

Karabulut, Eğitim Bakanlığı’ndan kaynaklı eğitim sisteminin yapısal eksikliklerin göz ardı edilemeyeceğini vurgularken, Bakanlığın altyapı yetersizliklerine rağmen tam gün eğitim sisteminde ısrar ettiğine dikkat çekerek “ancak çocukları günün en korunaksız saatlerinde denetimsiz bırakmıştır” ifadelerini kullandı.

“Sonuç olarak, bireysel faillerin ötesinde, bu çocukları korumasız bırakan sistemin kendisi sorgulanmalı ve dönüştürülmeli”

Öğle aralarında sokaklarda dolaşan öğrencilerin şiddet üretimine açık hale getirildiğini kaydeden Karabulut, “Sonuç olarak, bireysel faillerin ötesinde, bu çocukları korumasız bırakan sistemin kendisi sorgulanmalı ve dönüştürülmeli; müfredatlardan öğrenme ortamlarına kadar gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Aksi takdirde, ataerkil kodlarla örülü toplumda şiddet ve ötekileştirmenin beslediği döngü, ceza kültürünü devam ettirecek, toplumun geleceğini tehdit edecektir” dedi.

Karabulut tarafından yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde:

“Mağusa’da bir ortaokulda yaşanan olay, yalnızca bireysel bir suç olarak değil, aynı zamanda toplumsal yapının derinliklerindeki şiddet kültürünün bir tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Olay, topluma nüfuz etmiş ilkel cezalandırma anlayışının dışavurumudur.

12 yaşındaki bir grup çocuğun, yaşıtı olan başka iki çocuğa (ki bunlardan birinin yabancı uyruklu olduğu şeklinde bilgiler var) dönük cinsel saldırı girişimi, bireysel sapkınlıkla açıklanamaz; aksine, bu tür vakalar, belirli toplumsal dinamiklerin sonucunda ortaya çıkar. Şiddet yalnızca bireysel bir eylem değil, toplumsal yapıların ve ideolojilerin ürettiği bir pratiktir. Bu bağlamda, şiddetin özellikle tecavüz biçiminde tezahür etmesi, salt cinsel bir güdünün değil, güç ve tahakküm arzusunun bir göstergesidir. Mağdurlardan birinin yabancı uyruklu olması ise bu şiddet türünün ideolojik üretiminde önemli bir noktada.

“Okullarda küfrün ve cinsel içerikli hakaretlerin yaygın kullanımı, tecavüz şiddetinin dil aracılığıyla normalleştirildiğini gösteriyor”

Okullarda küfrün ve cinsel içerikli hakaretlerin yaygın kullanımı, tecavüz şiddetinin dil aracılığıyla da inşa edildiğini ve normalleştirildiğini gösteriyor. Dil yalnızca iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumsal gerçekliği kuran ve yeniden üreten bir mekanizma.

Bu nedenle, bu çocukların dilinde cinsellik ve şiddet iç içe geçmiş, ötekileştirme ve cezalandırma aracı olarak konumlanmıştır. Tecavüz tehdidinin ve aşağılamanın dilde sürekli yeniden üretilmesi, bu tür saldırıları gerçekleştiren bireylerin zihninde şiddeti meşrulaştıran bir çerçeve oluşturuyor böylece.

Meseleye bu noktadan bakmakla Eğitim bakanlığından kaynaklı eğitim sisteminin yapısal eksiklikleri göz ardı edilemez. Eğitim Bakanlığı, altyapı yetersizliklerine rağmen tam gün eğitim sisteminde ısrar etmiş, ancak çocukları günün en korunaksız saatlerinde denetimsiz bırakmıştır. Öğle aralarında sokaklarda dolaşan öğrenciler, şiddet üretimine açık hale getirilmektedir.

Sonuç olarak, bireysel faillerin ötesinde, bu çocukları korumasız bırakan sistemin kendisi sorgulanmalı ve dönüştürülmeli; müfredatlardan öğrenme ortamlarına kadar gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Aksi takdirde, ataerkil kodlarla örülü toplumda şiddet ve ötekileştirmenin beslediği döngü, ceza kültürünü devam ettirecek, toplumun geleceğini tehdit edecektir”













Başa dön tuşu