DünyaInstagramManşetSiyaset

Hatimoğulları: İmamoğlu’nu rehin aldılar 






Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Meydanlardan yükselen barışın sesine, kulaklarını kapatan kim olursa olsun büyük kaybedecek. İkinci kritik eşiği aşması gereken iktidardır, devlettir” dedi

Hatimoğulları: İmamoğlu’nu rehin aldılar

DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

Konuşmasına meydanlardaki Newroz kutlamalarına değinerek başlayan Hatimoğulları, “Meydanlardan yükselen barışın sesine, kulaklarını kapatan kim olursa olsun büyük kaybedecek. İkinci kritik eşiği aşması gereken iktidardır, devlettir” dedi.

Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının arkasında durmaya devam edeceklerini kaydeden Hatimoğlulları, “Bu süreç açısından baktığımızda birinci kritik eşik aşılmıştır. Ancak ikinci kritik eşiği aşması gereken iktidardır, devlettir. Bu çağrının zeminin toplumsal karşılığının olması için, hayata geçebilmesi için ikinci kritik eşiği aşacak olan zeminin oluşturulması iktidara ve devlete düşmektedir” ifadelerini kullandı.

“Kent uzlaşısını suç olarak görmek, açıkçası Kürt düşmanlığının bir yansımasıdır”

İBB’ye yönelik operasyonlara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hatimoğulları, “Türkiye siyaseti bambaşka bir aşamaya geçti. İktidar, hukuk ve meşruiyet aramıyor; elindeki yargı sopasıyla her yere saldırıyor” ifadelerini kullandı. Knet uzlaşısı soruşturmasına tepki gösteren Hatimoğulları, “Kent uzlaşısını suç olarak görmek, açıkçası Kürt düşmanlığının bir yansımasıdır” şeklinde konuştu.

Gözaltı ve tutuklama kararlarının ardından ülke genelinde devam eden protesto gösterilerine dikkat çeken Hatimoğulları, “İnsanlara çok ağır bir şiddet uygulanıyor, yer yer işkence görüntüleri var ve bunlar övülerek servis ediliyor. Bu nasıl bir korkudur, bu nasıl bir akıl tutulmasıdır? Bu şiddeti, bu saldırıları durdurun. Bu ağır tahriklerde bulunanları tespit edin ve görevine son verin” dedi.

Hatimoğulları’nın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Değerli konuklar, ekranları başında bizleri izleyen değerli yurttaşlar, günlerdir iradesini korumak için sokaklarda direnen halklarımız, karanlık bir geleceğe teslim olmayacağız diyerek tüm renkleriyle kampüslerden sokaklara itirazını yükselten değerli üniversiteli arkadaşlarım, Newroz meydanlarında Asrın Çağrısı’na sahip çıkarak barışın yoluna işaret eden milyonlar, insanlık dışı koşullarda alın teriyle yaşam mücadelesi veren emekçi kardeşlerim, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

Değerli Arkadaşlar, Türkiye halklar tarihinin en önemli Newroz’larından birini geride bıraktık. 2025 Newroz’u bir yandan barış ve demokrasi umutlarının yeşerdiği, diğer yandan halka yönelik baskıların arttığı ve halk iradesinin tanınmadığı bir dönemde gerçekleşti.

Öncelikle Newroz meydanlarını dolduran milyonlara, her türlü baskı ve hukuksuzluğa karşı barışın, demokrasinin, adaletin sesi olan her bir yurttaşımıza/arkadaşımıza buradan DEM Parti adına bir kez daha teşekkür ediyorum. 2025 yılı Newroz’u özgürlük ateşinin bir kez daha harlandığı, barışın halklar tarafından sahiplendiği bir Newroz oldu. Beyaz tülbentleriyle analar barışı simgeledi. Gençler, demokratik ve güvenceli bir yaşamın sesi oldu. Newroz meydanlarını kendi kültür ve renkleriyle dolduran kadınlar özgürlüğü haykırdı. ‘Jin jiyan azadi’ bütün meydanlarda tek ses yankılandı.

“Meydanlardan yükselen barış sesine, kulaklarını kapatan kaybedecek”

Diyarbakır’da Leyla Zana ve Gültan Kışanak ile sohbet ederken, Leyla Zana bize dönüp ’90’lı yıllara girerken Newroz kutlamasında 80 kişiydik. Şimdi milyonlarız’ dedi. Emin olun gözlerimiz doldu. İşte Newroz budur. İşte kararlılık, irade budur. İşte mücadele budur. İktidarın 2025 yılı Newroz meydanlarında milyonlarca insanın verdiği barış, demokrasi, adalet ve özgürlük mesajından iyi dersler çıkarması gerekiyor. Bu yıl milyonlar Newroz’da ‘barış ve çözümü destekliyorum, tarihi çağrının arkasındayım’ dedi.

Meydanlarda milyonların en net talebi neydi biliyor musunuz? Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ve özgür çalışma ortamının sağlanmasıydı. Milyonlarca insanın tek vücut olduğu barış talebi görmezden gelinemez, inkâr edilemez, oyalama siyasetine kurban edilemez. Meydanlardan yükselen barışın sesine, kulaklarını kapatan kim olursa olsun büyük kaybedecek. Selam olsun Newroz meydanındaki milyonlara, gençlere, kadınlara, analara, Newroz piroz be.

2025 Newrozu’na Sayın Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı asrın çağrısının milyonların desteklediğini ifade ettik. 2025 Newrozu’na bu çağrının sahiplenilmesi damgasını vurmuştur. Newroz ateşinin yandığı her yerde Türkiye halkları asrın çağrısı ile birlikte barışın kokusunu ve demokrasinin umudunu hissetti. Rotası barışa, demokrasiye, adalete ve özgürlüğe çıkmayan bir yola tevessül etmek toplumsal barışı imkansız hale getirir. Palyatif çözümlerle, oyalayıcı tutumlarla, bütünlüklü olmayan bakışlar peşinde olarak, böl-yönet yönteminden medet ummak bu ülkedeki barış umuduna yapılacak en büyük kötülüktür. Temel bazı hususlar vardır ki acil bir şekilde adımlar atılmalıdır.

Sayın Öcalan’ın çağrısının örgütü tarafından hayata geçirilebilmesi için, kongrenin toplanabilmesi için acil, bir şekilde güvenli zeminin oluşturulması lazım. Bunlar Sayın Öcalan ile kurulacak bir diyalogla çözülür. Sayın Öcalan’ın özgür çalışma koşullarının sağlanmasıyla yol alınabilir. Sayın Erdoğan, ‘Kritik bir eşik aşıldı’ demişti. Evet, bu süreç açısından baktığımızda birinci kritik eşik aşılmıştır. Ancak ikinci kritik eşiği aşması gereken iktidardır, devlettir.

Bu çağrının zeminin toplumsal karşılığının olması için, hayata geçebilmesi için ikinci kritik eşiği aşacak olan zeminin oluşturulması iktidara ve devlete düşmektedir. Bizler de bu ikinci eşiğin aşılmasını dört gözle beklemekteyiz. Bu eşiğin aşılması zor değildir. Bu eşik ortak bir akılla, toplumsal barış mantığıyla, antidemokratik uygulamaları bırakarak, demokratik zemini güçlendirerek pekala aşılabilir. Bizlerin en büyük temennesi ve beklentisi bu eşiğin, yani ikinci eşiğin aşılmasıdır.

“İmamoğlu’nu rehin aldılar”

Türkiye halkları olarak tarihi bir dönemden geçiyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşları başta olmak üzere çok sayıda kişinin tutuklanmasıyla Türkiye siyaseti bambaşka bir aşamaya geçti. İktidar, hukuk ve meşruiyet aramıyor; elindeki yargı sopasıyla her yere saldırıyor. Önce İmamoğlu’nu rehin aldılar, sonra İstanbul Baro Başkanı Sayın Kaboğlu’nu ve yönetimini görevden aldılar, ardından yüzlerce öğrenci, genç, hakkını arayan ve itiraz eden insanı gözaltına aldılar.

Dün de protestoları takip eden ulusal ve uluslararası ajanslara bağlı ondan fazla gazeteci gözaltına alındı. Yine İstanbul, İzmir, Ankara ve Eskişehir başta olmak üzere birçok ev baskını ve gözaltı yaşanıyor. Basından takip edebildiğimiz kadarıyla insanlara çok ağır bir şiddet uygulanıyor, yer yer işkence görüntüleri var ve bunlar övülerek servis ediliyor. Bu nasıl bir korkudur, bu nasıl bir akıl tutulmasıdır?

“Bu şiddeti, bu saldırıları durdurun”

Bu şiddeti, bu saldırıları durdurun. Bu ağır tahriklerde bulunanları tespit edin ve görevine son verin. İmamoğlu’na, İstanbul barosuna yönelik gerçekleştirilen siyasi darbeyi en sert şekilde kınıyoruz. Peki bu darbelere kılıf uydururken ne diyor iktidar? “Hukuka saygı duyun” diyor. Her söze, her talebe karşı “haklarını hukuk içinde arasınlar” diyorlar. Peki soruyorum: Saygı duyulacak, aranacak hukuk mu bıraktınız?

Burada iktidara bir tavsiyede bulunuyoruz. Hiç evirip çevirmeden çıkıp deyin ki, ortada bir hukuki durum yok. “Siyaseten rakibimizi bertaraf ediyoruz, bu yüzden zarları hileli atıyoruz.

Yine benzer bir şekilde, savcılar ‘kent uzlaşısı’nı suç olarak adlandırıyor. Defalarca söyledik ve söylemeye devam edeceğiz; Kent Uzlaşısı, Kürt, Türk, Ermeni, Arap, Sünni, Alevi fark etmeksizin insanların bulundukları sokak, cadde veya mahalleyi birlikte yönetme iradesidir. Kentin dinamiklerinin uzlaşması yasak da, çatışması mı serbest? Bunu suç sayarak nasıl bir Türkiye uzlaşısı sağlayacaksınız?

“Halkın iradesi teslim alınamaz, nokta”

Kent uzlaşısını suç olarak görmek, açıkçası Kürt düşmanlığının bir yansımasıdır. Partimizde daha önce Eş Genel Başkan Yardımcılığı da yapmış, kimliği ve çalışmalarıyla bilinen, birçok parti ve kuruluşa araştırmalar yapan son derece yakından tanınan Azad Barış’a yönelik yapılan linci de asla kabul etmiyoruz. Azad arkadaşımızın şahsında yapılan linci, itibar suikastını cemaat kumpaslarından, andıçlardan biliyoruz.

Çözüm karşıtı savcılara buradan sesleniyorum; ekmek çıkmaz. Kent uzlaşısı büyük bir demokrasi pratiğidir, bir zihniyettir. Kişiler bu zihniyeti mal ederek çarpıtamazsınız.

Ayrımcılık yapanlara söyleyeceğimiz tek şey var. Onlarca yıl önce biz ‘Kürtler var, Kürtçe var’ dedik. Siz ‘yok’ dediniz. Mücadele ettik, direndik, bedel ödedik ve nihayetinde kabul ettirdik. Şimdi biz diyoruz ki ‘Kürtler de yaşadıkları kentlerin yönetiminde olacak.’ Siz yine on yıllardır yaptığınızın aynısını yapıyorsunuz.

Sizin ayrıştıran, kutuplaştıran dilinize karşı bizim bir arada yaşama irademiz kazanacak. Mutlaka kazanacağız, mutlaka bu kötülük üreten ayrımcı anlayışlardan kurtulacağız. Tarih, hakkını isteyenlerin, barış mücadelesi yürütenlerin, demokrasi diyenlerin zaferini yazacak. Halkın iradesi teslim alınamaz, nokta”













Başa dön tuşu