DünyaGüncelInstagramManşetSiyaset

Kuran kurslarında çocukların istismar edilmesi 23 yıllık AKP iktidarı boyunca istisna olmaktan çıktı!






İstanbul’da Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kuran kursunda 17 oğlan çocuğun istismar edilmesi gündemi sarstı. Kurslara dair denetim verisi paylaşmayan Diyanet hiçbir açıklama yapmadı. CHP’li Özçağdaş, devletin sorumluluğuna dikkat çekerken Eğitim Sen’li Uluocak, “Ne yazık ki itirazlarımızın haklılığını gördük” diye konuştu

Kuran kurslarında çocukların istismar edilmesi 23 yıllık AKP iktidarı boyunca istisna olmaktan çıktı

AKP iktidarının gerici politikaları çocukları hedef almaya devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait olanlardan, tarikat ve cemaatlerin işlettiği Kuran kurslarında çocukların istismar edilmesi 23 yıllık AKP iktidarı boyunca istisna olmaktan çıktı. Her yıl yüzlerce çocuğun ailelerin sosyoekonomik nedenlerle yatılı gönderdiği ya da günlük gittikleri bu kurslarda belletmenler veya diğer görevlilerce istismara maruz bırakılması artık ülkede sıradanlaştırıldı. Aynı zamanda Diyanet kendisine bağlı Kuran kurslarında 2018’den bu yana denetim yapıp yapmadığına ilişkin veri paylaşmadı.

Bunun son örneği ise BirGün Yazarı Timur Soykan’ın gündeme taşıdığı İstanbul Bahçelievler’de bulunan Diyanet’e bağlı yatılı Kuran kursunda yaşandı. Kursta 17 oğlan çocuğun istismar edilmesine yönelik tepkiler büyürken bu çocukların 10 ila 13 yaşlarında olduğu öğrenildi. Kuran kursunda görevli belletmen İbrahim K., tutuklanırken hafta sonu Bakırköy Çocuk İzleme Merkezi’nde pedagog eşliğinde ifadeleri alınan 17 çocuk yaşadıkları istismarı anlattı. Ancak istismarın yaşandığı kurs faaliyetlerini devam ettirirken mağdur çocuklar yeniden yatılı Kuran kursuna bırakıldı.

İstismarı saklayanlar suça ortaktır

CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş yaşanan istismarın iktidarın itaatkâr ve kanaatkâr nesil yetiştirme hedefi doğrultusunda izlediği eğitimi dinselleştirme politikalarının, cemaat ve vakıflara tanıdığı ayrıcalıkların, denetimsizliğin bir sonucu olduğunu ifade etti. Yaşananların tekil bir skandal gibi ele alınamayacağını ifade eden Özçağdaş, “Onlarca çocuk bir Kuran kursunda istismara uğruyor, kurs bunu gizliyor, çocuklar susturuluyor yetmiyor aileler o kursa çocuklarını vermeye devam ediyor.

Peki devlet nerede? Bir çocuk kötü muamele gördüğünde, olay bildirilmediğinde-saklandığında, aile-kurum konuyu örtbas ettiğinde devlet nasıl tedbir alamıyor? ‘Belletmen’ adı altında görev yapan, hiçbir pedagojik yeterliliği olmayan, hatta tehlikeli olan şahısların çocuklarımızla gece gündüz bir arada olmasına devlet nasıl izin veriyor?” diye sordu.

Özçağdaş son olarak şu ifadeleri kullandı: “Diyanet’e bağlı Kuran kursları, bugün Türkiye’nin en büyük denetimsizlik alanlarından biridir. Olaylar her zaman bu şekilde, duyumla, gazetecilerin özverisiyle aylar yıllar sonra ortaya çıkıyor.

Çocuklarımızın denetimsiz kurumlarda, yetkin olmayan insanlarla bir arada kaldığı, istismara maruz bırakıldığı, eğitim hakkının gasp edildiği bu düzene razı olmayacağız. İstismarı görmezden gelenler, susanlar, saklayanlar ve önlemeyenler bu suça ortaktır!”

“Faaliyetlerini dürdürmemeliydi”

İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Kardelen Ateşçi, Türkiye’nin taraf olduğu Birlemiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin, çocukların her türlü istismardan korunması ve ihmal ya da kötü muamele riskinin ortadan kaldırılmasının devletin asli sorumluluğu olduğuna dikkat çektiğini anımsattı. İstismarın yaşandığı Kuran kursunun faaliyetini sürdürmesine tepki gösteren Ateşçi, “En küçük bir şüphenin dahi bulunduğu herhangi bir kurum ya da kuruluşun faaliyetlerine devam etmesi, çocukları yeniden benzer risklerle karşı karşıya bırakmak anlamına gelir.

İstismarın yaşandığı bir kurumun kapatılmaması ve çocukların aynı ortama geri gönderilmesi, çocuğun üstün yararı ilkesine açıkça aykırı. Bu kapsamda, hem idari hem de adli makamların gerekli koruyucu ve önleyici tedbirleri almaması, çocukların sistematik biçimde riske açık bırakıldığını gösterir” dedi.

“Bu tür vakalarda yalnızca ceza soruşturmasıyla yetinilmemeli” diye konuşan Ateşçi, “Çocukların güvenliği öncelenmeli, ilgili kurumun faaliyetleri derhal durdurulmalı, kapsamlı bir psikososyal destek süreci başlatılmalı. Elbette çocuk söz konusuysa, soruşturmalarda gizlilik esas olmalı.

Gizlilik kararı, toplumsal denetimin, basının ve kamuoyunun bilgi alma hakkının tamamen ortadan kaldırılması için değil; çocuğun zarar görmesini engelleyecek şekilde dikkatle uygulanmalı. Aksi durumda gizlilik, bir koruma aracı olmaktan çıkar; gerçekleri örtmenin, sorumluluktan kaçmanın ve hesap verebilirliğin önüne geçmenin bahanesine dönüşebilir” ifadelerini kullandı.

Zorunlu eğitimin önemini gösterdi

Önceki yıllarda da Diyanet İşleri Başkanlığı ile tarikat ve cemaatlere ait kuran kurslarında çocuk istismarının yaşandığını anımsatan Eğitim Sen İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Barış Uluocak, “Burada okula devam etmesi gereken çocukların bir kısmının uzaktan eğitimde yer alıyor. Aynı zamanda aileleri de bu ilçede ikamet etmelerine karşın çocuklar burada yatılı olarak kursa devam ediyorlar. Bunun sorgulanması gerekiyor” dedi.

Uluocak, “İstismar olayının açığa çıkmasında çocuklardan birinin okulda anlattıklarını bir öğretmenin fark etmesi yatıyor. Bu da zorunlu eğitimin ne kadar elzem olduğunu gösteriyor çünkü bu gibi durumları fark eden öğretmenler, yaşananların yargıya ulaşmasında önemli bir role sahip.

Diyanet’in bu kadar ısrarla Kuran kurslarının yenilerini açmasına zorunlu eğitim açısından itirazlarımızın ne yazık ki ne kadar haklı olduğunu gördük. Ki buralarda çocuklarla iletişim halindeki kişilerin pedagojik eğitimler almadığını bu açıdan sorunlu oldukları, ÇEDES ve benzeri projelerle okula girdiği bir dönemdeyiz. Burada eğitim açısından kamusal bir problem de söz konusu”

Birgün













Başa dön tuşu