Yalnızca bir kardan adam. Fakat açlıkla yüz yüze Afgan halkının üzerine bir de kış çökerken, şiddetli kar yağışı Kabil’in küçük bir köşesinde neşe yarattı.
Bir grup genç kadın kardan adamın yanında selfie çekmek için durdu. Kıkırdayarak telefonlarına bakarlarken, dünyanın herhangi bir yerinde olabilirlerdi aslında.
O sırada üç Taliban savaşçısı onları fark etti. Yaklaştılar. Kadınlar kaçıştı. Taliban savaşçılarından biri gülümseyerek belki de İslam’a aykırı olduğunu düşündüğü kardan adama yaklaştı. Ağaç dallarından kollarını kopardı, dikkatle göz ve burun yerine konmuş taşları aldı. Nihayet hızla başını uçurdu.
10 yıl aradan sonra Kabil’e henüz gelmiştim ve bir Taliban mensubundan hemen Afgan kültürünü nasıl anlamadığım üzerine bir nutuk dinlemiştim bile. Kadınlar için neyin en iyi olduğunu bildiğini düşünüyordu.
Ona inanmak yerine kadınların kendilerinden kendi sözlerini duymak istedim. Bir çoğu geleceklerinden, bir kısmı da hayatlarından endişe ettiklerinden saklanıyor.
Fatima
Ebe, 44 yaşında
Taliban Fatima’nın geleceğini iki kere çaldı. Afganistan’ı son yönettiklerinde 14 yaşındayken evlenmeye mecbur bırakılmış ve eğitimi yarıda kalmıştı.
Şimdi 44 yaşında bir ebe ve hâlâ işini yapabiliyor. Ama görüştüğüm bir çok kadın gibi günlük yaşamında alanlarının daraldığını anlatıyor.
Fatima çocuk yaşta evlendikten sonra eğitimine ancak 32 yaşında yeniden başlayabilmiş. O sırada Taliban iktidardan çoktan devrilmiş ama yine de yeni Afganistan Cumhuriyeti’nde de bunun kolay bir şey olmadığını anlatıyor.
Kısa bir süre içinde yoğunlaştırılmış kurslarını tamamlamış ama zaman zaman eğitimini sürdürmesi engellenmiş.
“Kimlik kartıma bakıp ‘Diğer öğrencilerle aynı sınıfa gitmek için yaşın çok büyük’ diyorlardı” diyor.
Sonunda iki yıl önce eğitimini tamamlamış ama bu kez de başka bir engelle karşılaşmış.
“Afganistan’da bir kız çocuğunun eğitim görmesi bu kadar zorken, evli bir kadının iş bulmasının ne kadar güç olduğunu bir düşünün” diyor.
Ama Fatima başarmış ve o günden bu yana dünyaya binlerce bebek getirmiş.
Taliban’ın iktidarda kalıcı olma ihtimalinin yüksek olduğunu kabul etmiş görünüyor, ama bu kez ülkeyi başka türlü yönetmelerini umuyor.
“Naçizane talebim Taliban’ın kadınların eğitim ve çalışma haklarına karışmaması. Öbür türlü toplumun bir kolunu kesmiş oluyorlar. Toplumumuzun iki direği var. Biri erkekler biri kadınlar. Hayatı tek tarafınızla, tek kolla nasıl yürütebilirsiniz?”
Hâlâ bir işi olduğu için şanslı. “Taliban benim hastaneye gitmemi yasaklayamaz çünkü bana ihtiyaç olduğunu biliyorlar” diyor.
Fakat aylardır maaş alamamış. Bundan Taliban’ı değil, Batı’nın uyguladığı yaptırımları sorumlu tutuyor. “Amerika ve uluslararası toplum Afganistan’ın parasını dondurdu” diyor.
Fatima 24 saatlik mesailer yapıyor ve bir nöbette bazen 23 doğuma giriyor. Ama ne hastaları ne de personeli besleyebilecek para var.
ABD ve uluslararası topluma mesajı şöyle:
“Taliban’a yönelik yaptırımlar bizi Taliban’ın haklarımızı ihlal edişinden çok daha büyük bir hızla öldürecek. Bir kız çocuğu açlıktan ölüyor, bir anne açlık yüzünden kızını satıyor veya evlenmeye zorluyor. Eğer açlıktan ölüyorsanız kızların eğitim görüp görmemesi anlamını yitiriyor.”
Ameena
İstihbarat subayı, 29 yaşında
29 yaşındaki Ameena’nın Taliban’ın günlük hayatına getirdiği kısıtlamalardan daha büyük kaygıları var; hayatından endişe ediyor.
15 Ağustos’ta güne Afgan İstihbarat Teşkilatı’na ait bir “güvenli evi” ziyaret ederek başlamıştı. Eyalet eyalet ülkenin kontrolünün Taliban’ın eline geçmeye başladığı o günlerde uzun gündüz ve gece mesaileri yapıyor, kadın ajanları güvenli olduğunu düşündüğü Kabil’e çekmeye çalışıyordu.
Alandan çekilen ajanlara para bıraktı, masraflarını karşıladı sonra İstihbarat Teşkilatı’nın Kabil Havaalanı yolundaki merkez binasına geçti.
Yeşil çayını yudumlarken “100 kadar kadın istihbarat görevlisini ülkenin çeşitli yerlerinden geri çekmeyi başarmıştım. Kabil’in Taliban’ın eline geçmesi benim için inanılamayacak bir şeydi” diyor.
“Ofise ulaştığımda, herkesin panik halinde olduğunu ve kaçmaya başladıklarını gördüm. Nereye gittiklerini sordum. Bana hemen ofisten uzaklaşmamı, Taliban’ın geldiğini söylediler.”
Fakat Ameena masasına geçti ve gülerek şaka bile yaptı: Kabil’in trafiği öyle kötüydü ki Taliban ertesi sabaha kadar oraya gelemezdi.
Öğleden sonra 14.30 sularında Ameena silahlı muhafızlar eşliğinde evine gitmek üzere ofisten ayrılacak ve bir daha asla dönmeyecekti.
Eve gitmeden Devlet Başkanı Eşref Gani’nin yanında Savunma Bakanı ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı ile yaptığı açıklamayı izlemişti. Gani, Kabil’in mümkün olan her şekilde korunmasını emretmişti. Eve vardığında ise Taliban başkanlık sarayına ulaşmış, Gani kaçmıştı.
Ameena aylar sonra hala Gani’nin kaçışına öfke duyuyor.
“Son nefesine kadar direnmesi gerekirdi çünkü Afgan ulusal güvenlik kuvvetlerinin komutanıydı” diyor.
Takip eden günler kabus gibiydi. Taliban evinde arama yaptı ama o can güvenliğinden kaygı duyarak evi çoktan terk etmişti.
Taliban’ın arabasına ve evde bıraktığı bir silaha el koyduğunu anlatıyor; “Bir ordu mensubunun silahı en büyük gururudur. Bir teröristin gelip silahınızı alması acı verici” diyor.
Taliban’ın ülkeyi hızlı ve sistemli bir şekilde ele geçirmesine karşın Ameena, politikacıların kapalı kapılar arkasında Afgan ordusuna ihanet ettiğine inanıyor. Ve belki de inkarcı bir ruh hali içerisinde Batı’nın yeniden Afganistan’ın yardımına gelmesini umuyor.
Ameena’nın ABD ve İngiltere’ye bir mesajı da var:
“Dünya ve uluslararası toplum bizim (Afgan ordusu) Taliban karşısındaki fedakarlıklarımızı, başarılarımızı, gayretimizi asla unutmasın. Son 20 yıl içinde bir hükümet inşa ettiğimizi de unutmasın.”
Mina
Üniversite öğrencisi, 22 yaşında
Mina’nın ise Batı’ya tek mesajı: “Yakamızı bırakın”.
Afganistan’a 20 yıl devam eden Batı yardımından sonra Taliban dönmeden önce bile kadın haklarının hâlâ tehdit altında olduğunu söylüyor.
Mina çok parlak bir öğrenci. Afganistan’ın, üniversitelerdeki 50 bin yer için 300 bin öğrencinin yarıştığı, ulusal ‘Kankur’ sınavlarında en yüksek puanlardan birini almış. Dört yıllık eğitimini tamamlamasına ve mezun olmasına sadece bir ay kala Taliban iktidara geri dönmüş.
Birkaç saat içerisinde kaderinin değiştiğini anlatıyor. Artık üniversite diploması olmayacak.
Mina ailesindeki başka kişiler gibi diplomat olmayı ve belki de Oxford Üniversitesi’nde eğitim görmeyi umduğunu ama önceliğinin hep Afganistan’a hizmet etmek olduğunu anlatıyor.
“Eğitim olmayınca iş bulmamız da kuşkulu. Geleceğimiz parlak görünmüyor” diyor.
Mina doğduğunda halaları şok içinde “Eyvah kız oldu” demişler.
Onun hikayesi, Taliban’dan önce de Afganistan’ın dünyada kadın hakları bakımından hemen hemen bütün listelerin en dibinde yer aldığını hatırlatıyor.
Demokratik Afgan Cumhuriyeti’nde büyümesine rağmen, küçücük hürriyetleri için bile büyük mücadeleler vermesi gerekmiş.
“Bir çok kişi ve akrabalar bana hukuk ve siyaset biliminin kızlara uygun olmadığını söyledi” diyor.
Mina ve onun gibi on binlerce genç kadının hayatları boyunca bu büyük mücadelelerle elde ettikleri başarılar şimdi iyice yok hükmünde. Şimdi Mina çok daha küçük bir dünyada yaşıyor. Zamanının çoğunu odasında, yazarak geçiriyor.
Fakat anlattıkları basit bir tablo oluşturmuyor. Örneğin Taliban’ın anında ve acımasızca cezalandıracağı bilindiğinden sokaklarda daha az tacizle karşılaştığını anlatıyor.
Yine de dışarı çıkmaya çekiniyor. Birçok kadının kontrol noktalarında Taliban tarafından iyice kapanmadıkları ya da yalnız dolaştıkları gerekçesiyle taciz edileceklerinden korktuğunu aktarıyor.
Taliban ayrıca kadınların cep telefonlarını da alıp ‘uygunsuz içerik’ aramakla da suçlanıyor.
Mina yine de umutsuz değil.
“Ülkeme hizmet etmek ve kadın olarak haklarımızı savunmak istiyorum. Haklarımız için, ailem için, kuşağım, arkadaşlarım için mücadele etmek büyük zevk.”
Zahra ve Samira
Polis memurları, 34 ve 36 yaşlarında
Zahra ve Samira çocukluklarından beri tanışıyorlar. Birlikte şakalaşıp gülüşüyor, bana atış talimindeki başarılarını gösteriyorlar. Çoğu atışta hedefi tam 12’den vurmuşlar.
ABD tarafından sağlanan fonlar Afgan ordusu ve polis teşkilatı içindeki kadın sayısını epey artırmıştı. Fakat artık o para yok ve ABD askerleri de çoktan gitti.
Zahra, Kabil’in doğusundaki Lagman eyaleti Taliban’ın eline geçene kadar görevini sürdürmüş. Taliban üstünlük sağladığında ise intihar etmeyi düşünmüş.
“Kendi ülkemizde mi yaşıyoruz başka bir ülkede mi belli değil” diyor. “Şu an hayat çok zor. Nefes alamıyorum sanki. Çocukların okula, kurslara, üniversitelere gidiyordu. Ama artık gidemiyor.”
Ekonomik sorunların gün be gün daha kötüleştiğini anlatıyor. “Evde işsiz bir şekilde, geçimimizi sağlayacak bir gelirimiz olmadan oturuyoruz.”
Kadınların kaybı sadece işleri ve gelirleri değil. Samira söze giriyor:
“Hayatımın en zorlu sorunlarını çözüyordum ama artık yapamıyorum. Kızımın okuluna gidiyor, çarşıda pazarda özgürce dolaşıyordum. Param vardı, bir şeyler alabiliyordum. Başkalarına kendimi gururlanarak takdim edebiliyordum. Bunlar yok şimdi. Kimliğimden geriye bir şey kalmadı.”
Samira Taliban’ın iktidarı ele geçirişinden hemen sonraki günleri anımsıyor. Kabil’in daha sakin bir mahallesindeki bir çatıdan binlerce Afgan kadın ve erkeği başka ülkelere taşıyan uçakların kalkışını izlemiş.
Kadınlar korku içinde. Mahalleye yeni gelen biri olduğunda kuşkulanıyorlar. Taliban eski hükümet bünyesinde çalışan memurlara af ilan ettiğini söylüyor fakat Birleşmiş Milletler, Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinden sonra eski hükümette hizmet eden 100’den fazla kişinin öldürüldüğüne dair güvenilir bilgiler geldiğini açıkladı.
Kadın cezaevinin müdürü Alia Azizi dört aydır kayıp. Taliban yetkilileri tarafından işbaşına çağırıldığından bu yana gören olmadı. Serbest bırakılması için bir sosyal medya kampanyası yürütülüyor.
Kabil’de kadın hakları talebiyle yapılan bir yürüyüşe katıldıktan sonra aile mensuplarıyla birlikte ortadan kaybolan dört kadın bu hafta serbest bırakıldı. Taliban ısrarla bu kadınları gözaltında tutmadığını, Alia Azizi’nin ellerinde olmadığını söylemişti.
Zahra çocuklarının bu haberler nedeniyle kaygılı olduğunu anlatıyor ama bir gün yaptıkları hizmetin ve fedakarlıkların kıymetinin anlaşılacağını umuyor.
“Amerika ve NATO bizi bu işlere başvurmaya teşvik etti. Amerika, Kanada, Almanya, Hollanda, Polonya ve daha bir çok başka ülkeden kadınlardan eğitim aldık. Bize, bizimle omuz omuza duracaklarını söylemişlerdi ama sonuçta bizi kendi başımıza bıraktılar, terk ettiler” diye ekliyor.
BBCTürkçe