GenelKıbrısManşet

Rahvancıoğlu: Sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasını istiyoruz




Bağımsızlık Yolu Genel Sekreter Yardımcısı Münür Rahvancıoğlu, Maliye Bakanı Alişan Şan‘ın “Asgari ücret doğal seleksiyon içerisinde kendi dengesini bulacak” açıklamasıı eleştirerek, “Bu aslında klasik liberalizmdir” dedi

Rahvancıoğlu: Hem oy birliği ile karar hem de aynı gün Resmi Gazete’de yayınlanması ilk kez oldu

Kuzey Kıbrıs TV‘de Melis Günel‘in sorularını yanıtlayan Rahvancıoğlu, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yeni asgari ücreti belirlenirken oy birliği ile karar aldığını ve alınan kararın ışık hızıyla Resmi Gazete’de yayımlandığını hatırlattı.

Hem oy birliği ile karar alınmasının hem de kararın aynı gün Resmi Gazete’de yayınlanmasının ilk kez olduğunu ifade eden Rahvancıoğlu, 15 günlük bir itiraz süresi olduğunu ve taraflardan herhangi biri veya dışarıdan konuyla bağlantılı herhangi bir tarafın itiraz edebileceğini hatırlattı.

Oy birliği ile karar alındığı için içeride bir itiraz olmayacağını tahmin eden Rahvancıoğlu, dışarıdan herhangi bir sendika veya işveren örgütünün itiraz edebileceğini vurguladı. On beş gün içerisinde bir itiraz olursa komisyonun tekrar toplanması gerektiğini ifade eden Rahvancıoğlu, aynı kararın bir kere daha alınması durumunda geçerli kabul edildiğini ve itiraz olmazsa 15 gün sonra yürürlüğe girdiğini söyledi.

“Sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasını istiyoruz”

Bağımsızlık Yolu’nun ilk kurulduğu zaman başlattığı kampanyaya göre 10 kişi ve üzeri çalışanı olan işyerlerinde sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması taleplerini yükselttiğini söyleyen Rahvancıoğlu, çeşitli emek hareketlerinin de desteğiyle kamuoyuyla paylaştıklarını belirtti.

“Neden 10 kişi ve üzeri çalışan, niye 7 veya 15 değil?” gibi sorularla karşılaştıklarını dile getiren Rahvancıoğlu, o dönem sermaye ve emek yapısı üzerine yapılan analizde 10 kişiden az çalışanı olan iş yerlerinin küçük esnaf olarak kabul edilebileceğini, 10 ile 20 arasında çalışanı olan iş yerlerinin daha orta boy işletme gibi değerlendirilebileceğini, özellikle 50’nin üzerinde olanların ise çok büyük işletmeler olarak kabul edildiğini söyledi.

Rahvancıoğlu, “Biz esnaf sınırı olarak kabul ettik. Yani emekle ilgili çeşitli haklar istiyoruz. Sendikasız çalıştırmanın yasaklanmasını istiyoruz. Asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesini istiyoruz. Ama biz bu hakları sayarken, aslında emekçi sayılabilecek olan küçük esnafları sermayedar olarak görmediğimizi belirttik. İş yerinde emek harcayan, işçisiyle bir arkadaş gibi iş yerinde çalışan insanlarla patron dediğimiz kategorideki insanları ayırmak için bu sınırı olabildiğince bilimsel bir yere çekmeye çalıştık” diye konuştu.

“İyi niyetle ortaya konmuş bir talebi sulandırmaya yönelik ve suistimal eden bir yaklaşımdır”

2015 tarihinde yapılan tespitin doğru olarak kabul edildiğini ve günümüzde Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun da 10 sınırını baz aldığını belirten Rahvancıoğlu, 10 kişiye kadar çalışanı olan iş yerlerine aşağı yukarı 700 liralık bir rakama denk gelen yüzde 50 oranında prim desteği konusunda girişim yapacaklarını söyledi.

Çalışan sayısı 10’dan fazla olacaksa desteğin olmayacağını ve prim desteği konusunda bazı sıkıntıların olduğunun altını çizen Rahvancıoğlu, 10 sınırının aslında bir göz boyama olduğunu belirtti.

Rahvancıoğlu, “Mecliste yasa önerisi hazır olan bu öneriyi şu şekilde yapmıştık: Bir patron veya direktörü ve sekreteri olduğu bütün iş yerlerinin toplamındaki sayı, eğer ondan fazlaysa, o işyeri küçük esnaf değildir. Ama şu anda yapılmaya çalışılan, aynı patronun birden fazla şirketi hesaba katılmayacak olmasının yanında, tek bir şirketin birden fazla şubesi bile hesaplanmayacak.

Mağusa, Lefkoşa ve Girne’de 3 farklı şubesi olan ve 9’ar kişi çalıştıran şirketler de bu destekten yararlandırılacak. Bu tamamen iyi niyetle ortaya konmuş ve halkın bağrında yankı bulmuş nesnel bir ölçütü uygulayamıyorlar ve suistimal ediyorlar. Farklı farklı yelerde şubeleri olan ve 50’den fazla çalışanı olan büyük şirketler bile sanki küçük esnafmış gibi, mahallenizdeki bakkal, marangoz, denizci gibi muamele görecek. Bu tamamen halkı kandırmaya ve iyi niyetle ortaya konmuş bir talebi sulandırmaya yönelik ve suistimal eden bir yaklaşımdır” dedi.

“Yüzde 50 prim desteğini devlet yapmıyor, işçi yapıyor”

Olağanüstü bir şey olmadığı durumlarda bile 2 yılda bir sigorta ve ihtiyat sandığı aflarının çıktığını belirten Rahvancıoğlu, insanlarda normal yasaya göre hareket etme alışkanlığının gelişmediğini söyledi. Uygulanacak aflarda da küçük ve büyük şirketlerin ayrımının yapılmadığını söyleyen Rahvancıoğlu, prim desteğinin tamamen sermayeye yaradığını ve aslında bu paranın aslında işçinin fonu olan ihtiyat sandığından çıktığını söyledi.

Devletin sağlaması gereken prim desteğinin, ihtiyat sandığında istihdam destek merkezinde birikmekte olan ve kktc uyruklu olmayan çalışanların gasp edilmiş hakları olan ihtiyat sandığı hakkından birikmiş olan para olduğunu açıkladı.

Rahvancıoğlu, “Şimdi bu para devletten çıkmıyor. Aslında ihtiyat sandığı fonundan çıkıyor. İşveren temsilcisi Metin Bey, bu para zaten işverenlerin ödediği paradır diye açıklama yapıyor. Onların gözünde zaten işçinin maaşı da işverenin ödediği paradır, ekmek parası verir. Onların gözünde zaten her şey onlara aittir. Dağıyla, taşıyla, deniziyle, toprağıyla, memleket, biz de her şeyimizle, onların malıyız. Öyle bir şey yok. İstihdam destek fonu, ihtiyat sandığı içerisinde bir fondur, ihtiyat sandığı da işçinindir. Yani bu yüzde 50 prim desteğini devlet yapmıyor, işçi yapıyor. Bu para, işçinin ve özel sektör çalışanlarının ikramiyesinden çıkıyor” dedi.

“Farklı asgari ücret uygulaması hukuken yanlış”

Farklı asgari ücret uygulamasının hukuken yanlış olduğunu belirten Rahvancıoğlu, evrensel “eşit işe eşit ücret” kavramından yola çıkarak etik ve insani açıdan da yanlış olduğunu vurguladı. Böyle bir uygulamanın vatandaşların daha az istihdam edilmesine yol açacağını ifade eden Rahvancıoğlu, patronların daha düşük ücrete yabancı uyruklu çalışan istihdam edeceklerini söyledi.

Maliye Bakanının asgari ücreti belirleme konusunda boşuna tartışıldığını ve doğal seleksiyon içerisinde kendi dengesini bulacak diye açıklama yapmasını eleştiren Rahvancıoğlu, “Bu aslında klasik liberalizmdir ve neoliberal dönemde aynı argümanlara başvuruyorlar. Yani bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler. Piyasanın görünmeyen elleri zaten her şeyi düzenler, devlet müdahalesine veya işçiden, yoksuldan veya zayıflıktan yana önlemlere gerek yoktur. Çünkü güçlü olan ayakta kalmalıdır. Toplumun gelişmesini veya diri olması için zayıfların desteklendiği değil, güçlülerin kazandığı orman kanunlarının geçerli olması gerekir. Bu Sosyal Darwinizm’dir, bunun gerçek Darwincilikle ve evrim teorisiyle hiçbir alakası yoktur. Doğal seleksiyon dedikleri, güçlü olan hayatta kalır ki evrim teorisi böyle bir şey söylemiyor. En çok uyum gösteren hayatta kalır diyor. Yani bakan diyor ki patronun da güçlüsü ayakta kalacak, güçsüz olanın canı cehenneme, batsın gitsin. İşçinin de güçlüsü hayatta kalacak, daha az parayla, daha az yiyerek daha uzun süre hayatta kalabilen kalacak” diye konuştu.

Rahvancıoğlu, modern çağda, sosyal anlayışın gereği olan toplumun dayanışma, el birliği, güç birliği ile birbirini destekleyerek var olmasını destekleyen değerler üzerine kurulu olduğunu söyledi.

Yaşlı olan birinin fiziksel bir iş yapamayacağını ama bilgisini, tecrübesini yeni kuşaklara aktarabileceği görgüsü olduğunu belirten Rahvancıoğlu, engellinin de, kadının da, çocuğun da toplumun var oluşunda değeri olduğunu vurguladı.

Evrimin en güçlü mekanizmasının çeşitlilik olduğunu ifade eden Rahvancıoğlu, ne kadar çok çeşitlilik olursa türün kendi içinden farklı durumlar karşısında savunma mekanizmalarını veya o duruma adapte olma yöntemlerini bulmak için şanslı olduğunu söyledi. Hiçbir tek tip türün hayatta kalmadığını hatırlatan Rahvancıoğlu, çeşitliliğin toplumsal yaşamda da, doğada da çok önemli bir değer olduğunu söyledi. Rahvancıoğlu, bilek gücünün değil, toplumsal dayanışmanın en önemli değer olduğunu belirtti.











Başa dön tuşu