“Devlet, halkın sağlık hakkını koruyamıyor”
“Devlet, halkın sağlık hakkını koruyamıyor”
“Hastalar ilaç ve tıbbi malzemeye erişimde zorluk yaşıyorlar”
Ülkemizde kronik hastalığı bulunanlar, yaşlılar, engelli bireyler, nadir hastalıktan muzdarip olanlar ve akut nedenlerle sağlık hizmetlerine ihtiyaç duyanlar, yıllardır kamu sağlık hizmetlerinde katlanarak büyüyen sorunlar nedeniyle kaliteli ve çağdaş sağlık hizmetlerinden yoksundurlar.
Covid-19 pandemisinin yarattığı sağlık krizi ise zaten var olan sorunların daha da derinleşmesine ve bir çok insanın sağlık hakkını tehdit eder noktaya gelmesine neden olmuştur. Hayatının büyük bir kısmını düzenli sağlık hizmeti alma gerekliliği içinde geçiren kronik hastalar ve engelli bireyler bu konuda yaşanan yetersizliklerin birinci elden mağduru ve tanığı durumundadırlar.
Ayrıca her iki aşısını tamamlamış olanların nüfusa oranının %67 olması ve dünyada aşıya erişememiş onca devlet varken aşıların iade edilmiş olması sürecin devlet tarafından iyi yönetilemediğinin kanıtıdır.
“Anayasa sosyal devlet diyor ama pratik bunu göstermiyor”
Ne yazık ki gelinen süreçte, Sağlık Bakanlığı’nın sorunların çözümüne ilişkin talepleri konusunda Covid-19 dışı hastaları ve engelli bireyleri kaynak olmadığı gerekçesiyle Maliye Bakanlığı’na yönlendirdiği görülmüştür. Oysa bu süreçte eldeki kamu kaynakları iyi yönetilememiş ve israf edilmiştir.
Ülkenin gelirleri iyi yönetilemezken, sağlığa kaynak olmadığı gerekçesi doğru değildir! Devletin yurttaşlar arasında kayırmacılık yaptığı ve diğer alanlarda olduğu gibi sağlık hizmetlerinde de aşıya, ilaca ve tıbbi malzemeye erişim konusunda devlet eliyle ayrımcılık yapıldığı gözlemlenmiştir.
Sağlık Bakanlığı sorunlara çare üretme becerisini gösteremedi, çözüm bekleyen hastaları Maliye Bakanlığı’na yönlendirdi.
Vergisini kuruşuna kadar gününde ödeyen vatandaş kaliteli kamu sağlık hizmetine ulaşamazken, devlet gelirlerini etkin bir şekilde toplamada, eşit ve adil dağıtmada sınıfta kalmıştır. Bunun bedelini ise sağlık hizmeti alan herkes ödemektedir.
“Hasta hakları için özel yasa olmalı”
Covid 19 Pandemisi başladığından bu yana hakların birçoğunun sistematik olarak ihlal edilmesiyle, 19 yıldır defalarca Cumhuriyet Meclisine gönderildiği halde, nihayete erdirilemeyen hasta hakları yasasının önemi daha çok hissedilir olmuş ve yasada tanımlanan hakların pratikte karşılığının ne olduğu toplum tarafından daha çok anlaşılmaya ve farkedilmeye başlanmıştır.
Pandemi süresince “Koruyucu önlemlerin alınması hakkı”, “tedaviye erişim hakkı”, “bilgi edinme hakkı” ve “mahremiyet hakkı”, “güvenlik hakkı” “bilgi edinme hakkı” en çok ihlal edilen hasta hakkı olmuştur Bu ihlaller defalarca kamuoyunun bilgisine gelmiş ve bu hakların korunması konusunda toplumsal farkındalık ve talep artmıştır.
Hasta Hakları Yasasının işaret ettiği birçok konunun idari sorumluluk ve yükümlülükler olduğu görülmektedir. Bu nedenle hasta hakları için özel bir yasanın olması sağlık sisteminde yapılacak herhangi bir düzenlemenin hak temelli yapılabilmesi için bir kılavuz oluşturması açısından da elzemdir.
“Yaşlı bireylerin sağlık hakkı şans eseri korunuyor”
Mevcut kapasitesinin çok üzerinde mahkum bulunduran Merkezi Cezaevinde ortaya çıkan bulaş, hem mahkumların hem de çalışanların sağlık hakkını tehdit etti.
Yeni inşa edilen cezaevinin inşasının tamamlanmış olmasına rağmen, hükümetteki sorunlar yasamayı da etkilediğinden Cezaevi Teşkilat Yasasının Meclis Genel Kurulundan geçmemiş olması taşınma işleminin önünde engel oluşturmaktadır. Şartlı Tahliye Yasası uygulamaları ise Cezaevinde sağlık hakkının korunması için sürdürülebilir bir adım değildir.
Ülkemizde Huzurevi yok ama yasası varken, öte yandan özel sektörün işlettiği Yaşlı Bakım Evleri varken, yasası olmayan garip bir ülkede yaşıyoruz. Yaşlı bireylerin sağlık hakkı şans eseri korunabiliyorken, bu yıl içerisinde pandemiden dolayı yeni açılan ve hiç denetlenmeyen bir Yaşlı Bakım Evinde maalesef yaşlılarımızı kaybettik. Bu alanda ihtiyaç duyulan yasal altyapı ve denetimlerin hayati önemde ivedilik arzettiğine dikkat çekmek isteriz.
Devlet ülkemizin ruh ve sinir hastalıkları konusunda tek kamu hastanesi olan Barış ve Ruh Sinir Hastanesinin de yasal ve idari altyapısında ihtiyaç duyulan yenilikleri yapmadı. Mevcut haliyle tekleyerek hizmet veren hastanede, geçtiğimiz günlerde tedavi olmak maksadıyla hastaneye yatan mülteci bir kadın hastanın intihar ederek yaşamını yitirmesinin “talihsizlik” olmadığı kanaatindeyiz.
Yasası ve organizasyonu İngiliz döneminden kalan bu gözden çıkarılmış hastaneye gün gelir hepimizin ihtiyacı olabilir. Bu olay bir kez daha kaliteli kamu sağlık hizmetlerine yatırım yapılmasına acilen ihtiyaç duyduğumuzu ortaya koymaktadır.
Sağlık hakkımızın korunmasını talep ettiğimiz Yasama ve Yürütmenin olmadığı 26 Ekim Dünya Hasta Hakları Günü’nde, EHHD olarak bizler, paydaşlarımızı ve halkımızı bir kez daha sağlık hakkımızın korunması için verdiğimiz mücadeleye destek olmaya davet ederiz.