GenelKıbrısManşet

Harmancı, İzmir’de yapılan 3. Uluslararası Bir Arada Yaşam Zirvesi’ne katıldı






Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanı Mehmet Harmancı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından”3. Uluslararası Bir Arada Yaşam Zirvesi’ne katıldı

Harmancı, İzmir’de yapılan 3. Uluslararası Bir Arada Yaşam Zirvesi’ne katıldı

Montreal ve Düsseldorf’tan sonra üçüncüsü İzmir’de yapılan ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen zirvede Başkan Harmancı, insan hakları, demokrasi, bir arada yaşam ve eşit yurttaşlık hakkında konuşma yaptı.

Zirvede LTB Başkanı Mehmet Harmancı ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras da konuşma yaptı. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ile Almanya Sindelfingen Belediye Başkanı ve Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Kongresi Başkanı Bernd Vöhringer ise panele video mesajla katıldı.

LTB Başkanı Mehmet Harmancı konuşmasında Kıbrıs adasının geçmişten günümüzde geldiği noktayı özetlerken, LTB’nin şehre bakış açısını ve yarattığı vizyonu ortaya koydu.

Harmancı: Kıbrıs, bölgesel güç kavgalarına kurban edildi

“Çağlar boyu çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yaptı Kıbrıs adası. Gün geldi savaştan, soykırımdan kaçanlara güvenli liman oldu; gün geldi bölgesel güç kavgalarına kurban edildi, birbirine kırdırılan halkların, zorunlu göçlerin, özlemlerin, kayıpların, acıların, bölünmüşlüğün yurdu oldu Kıbrıs. Hem zenginliğimiz, hem zafiyetlerimizle bu mirasın çocuklarıyız biz.

Kuzey Kıbrıs, 1974’ten beri göçmen nüfus akışıyla sürekli bir demografik dönüşüm yaşıyor. Savaşın hemen ardından Türkiye’den bir nüfus planlı bir şekilde adanın kuzey yarısına yerleştirilirken, 1990’lardan itibaren ülkeye ekonomik göç kapsamında ciddi bir nüfus akışı yaşanıyor. Özellikle bu ikinci dalganın yönetiminde insan hakları ve toplumsal barış bağlamında sınıfta kaldı KKTC devleti.

“Nüfusumuz kaç” sorusu bile bitmek bilmez bir siyasi çatışma ve manipülasyon/propaganda konusuna dönüştü. Hayatını adada sürdüren önemli bir nüfusun düzensiz göçmen durumuna düşmesine göz yumulması, muhaceret politikalarının adaletsiz ve şeffaf olmayan şekillerde uygulanması; bir taraftan göçmen nüfusun topluma entegrasyonu ve temel insan haklarından faydalanabilmeleri açısından sistematik mağduriyetler yaratırken, diğer yandan da yerli toplumda göçmen karşıtı, ırkçı söylem ve tutumların yaygınlaşmasına sebep oldu.

“Şehirlerdeki yaşamlarda ise ciddi bölgesel ayrışmalar ve gettolaşma yaşandı”

Bir yandan bu ülkede doğup büyüyen çocuklar vatandaşlık alamadılar, oturum izni alamadılar, 18 yaşına geldiklerinde üniversiteye kayıt yapacak güçleri olmadığı veya iş bulamadıkları durumlarda “burada artık yasal bir statünüz kalmadı, haydi memleketinize” diyerek belki de hayatlarında hiç görmedikleri bir memlekete “geri” gitmek zorunda bırakıldılar.

Yasal statüsü ve dolayısıyla hiçbir sosyal güvencesi olmadan adada çalışan emekçiler “ucuz işçi” olarak görülürken en temel insan hakları ve kamusal hizmetlerden faydalanmalarının da önü kapatıldı. Anayasa “kimse öğrenim ve eğitim hakkından yoksun bırakılamaz” derken ve 15 yaşa kadar eğitimi zorunlu kılarken, bu emekçilerin çocuklarına “tüzüğümüze aykırı, seni okula alamayız” dendi. Şehirlerdeki yaşamlarda ise ciddi bölgesel ayrışmalar ve gettolaşma yaşandı. Sadece sosyo-ekonomik olarak değil, etnik ve kültürel olarak da ayrıştık, bölündük, uzaklaştık.

Diğer yandan vatandaşlık devletin kapasitesini, toplumun yapısını, adaleti ve insan haklarını temel alan akılcı ve sistematik bir devlet politikası olarak değil, bir siyasi rant malzemesi olarak kullanıldı. Her seçim dönemine 5 kala siyasal bir motivasyonla dağıtılan vatandaşlıklar, yerli nüfus tarafından “irademize müdahale” olarak görüldü. Bu da ayrımcı, dışlayıcı yaklaşımları besledi ve beslemeye devam ediyor.

Üçüncü Ülkeler

Son 10 yıldır göçmen nüfusun demografik yapısında da ciddi bir değişim görüyoruz. Birçok sektördeki düşük nitelikli işgücü ihtiyacını artık büyük ölçüde Pakistan, Bangladeş, Vietnam gibi farklı üçüncü ülkelerden gelen emekçiler karşılıyor. Bu nüfusun büyük bir bölümü geçici olarak adada bulunsa da ülkede bulundukları sürede insani koşullarda çalışıp yaşamalarını garanti altına alma konusunda tabii ki devlet önemli bir yükümlülük taşıyor. Bu konuda ne kadar başarılı olunduğu da kamuoyu vicdanındadır.

Tüm renklerin kardeşçe yaşadığı şehir Lefkoşa

2014’te “her rengi kucaklayan Lefkoşa” şiarıyla ve Lefkoşaların bu şiara olan desteği ile, güveni ile göreve geldik. İki dönemdir de öncelikli olarak toplumda yerleşmiş, yapısal ve kültürel her türlü ayrımcılığı ve hak ihlallerini ortadan kaldıracak proaktif politikalar geliştirdik ve uyguladık. KKTC’deki merkeziyetçi yapıdan ötürü özerk bir yerel yönetim olabilmekten çok uzak olmamıza, yetki ve kaynaklarımız çok sınırlı olmasına rağmen, bunu yerel yönetim olarak asli görevimiz olarak kabul ettik. Yetki ve kaynaklarımızın sınırlarını çok zorladık. İnsan ve hak odaklı sosyal hizmetler anlamında birçok ilki gerçekleştirdik, örnek ve öncü olduk. Bir yandan devlet hizmetlerindeki boşlukları doldurduk, diğer yandan devlet kurumları ve merkezi siyaset üzerinde insan hakları ve sosyal adalet yolunda itici bir güç olmaya gayret ettik.

“Birimiz aç, birimiz tok olmaz” “birimiz güvende, birimiz korku içinde olmaz” dedik ve sosyal mahrumiyetle mücadele politika ve hizmetleri geliştirdik

– Ülkede bir ilk olan Paylaşım Mutfağı her gün yüzlerce ihtiyaçlı bireyin karnını doyuruyor.

– Ülkenin tek Kadın Sığınma Evi etnik, vatandaşlık, muhaceret statüsü gibi hiçbir ayrım yapmadan her yıl 100’ün üzerinde kadın ve çocuklarına güvenli yeni bir hayat fırsatı sunuyor. Aile içi şiddet direnişçileri için kurulan sığınma evi, başka hiçbir kurum benzer bir hizmet sunmadığı için aynı zamanda insan ticareti mağduru yabancılara ve mültecilere de hizmet veriyor.

Çocuk kreşi, çocuk merkezi ve çocuklara yönelik diğer hizmetlerimizde bir yandan sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı ailelerin çocuklarının da eğitim ve kendilerini geliştirme gibi temel haklardan faydalanmasını sağlarken, diğer yandan da toplumun ayrılmış, bölünmüş farklı kesimlerini kaynaştırıcı bir rol oynamaya çalışıyoruz.

Yaşlılar ve Özel Gereksinimli Bireylere hizmet sunan şubelerimiz de yine hiçbir ayrım gözetmeden hizmet veriyor, hak ve hizmetlerden faydalanmaları ile yaşamın farklı alanlarında var olabilmelerinin önündeki engelleri kaldırmak için çalışıyor.

– Pandemi döneminde ihtiyaçlı her bireyin temel gıda ürünlerine erişimini sağlayabilmek için büyük bir toplumsal seferberlik başlattık ve bu dayanışma, paylaşma, birlikte yaşama ruhunu geliştirdik.

– Ve bu ay faaliyete girecek olan Paylaşım Bakkalı projemiz ile bu paylaşım ve dayanışmayı kurumsallaştıracak bir gıda bankasını Lefkoşa’ya kazandırıyoruz.

Lefkoşa Avrupa’nın bölünmüş son başkenti

Lefkoşa aynı zamanda Avrupa’nın bölünmüş son başkenti. Temel hedeflerimizden biri de yarım asırdan uzun bir süredir devam eden ve sayısız bireysel ve toplumsal hak ihlallerine sebep olan, Kıbrıs’ın kuzeyini uluslararası toplumdan izole eden, uluslararası hukuktan koparan Kıbrıs sorunun barışçıl, adil ve nihai bir çözüme kavuşturulması. Bu bağlamda ülkesel ve bölgesel barışa katkı koymak için de elimizden geleni yapıyoruz.

Ülkedeki siyasi atmosfer ne olursa olsun, güney Lefkoşa Belediye Başkanı ile diyaloğumuzu hep canlı tuttuk. Toplumlararası barışın inşasına katkı koymak için iki toplum arası etkileşimi kolaylaştıracak, iki toplumun iş birliğinin tüm adaya fayda sağlayacağını göstermek adına birçok girişime imza koyduk. Gün geldi kendi milliyetçi merkezi siyasetimizle mücadele ettik, gün geldi Kıbrıs halkları adına birlik olup uluslararası aktörlere karşı duruş sergiledik.

Mümkün Olduğunu Gördük, Gösterdik: En iyi örnekler ve dönüşümler yerel yönetimlerden geliyor

LTB tecrübesi bize her türlü engele ve sınırlara rağmen; insan hakları ve sosyal adalet temelinde toplumsal barış ve onurlu bir birlikte varoluşun mümkün olduğunu gösterdi.

Neoliberal, antidemokratik baskıların dünyanın hemen her yerinde her geçen gün daha da yoğunlaştığı bu dönemde, bu yolda en iyi örneklerin ve dönüşümlerin yerel yönetimlerden geldiğini biliyoruz. Hepimize düşen görev bu politikaları, bu uygulamaları çoğaltmak ve merkezi siyasete taşımak.”

 









Başa dön tuşu