Halkın Partisi (HP) eski Milletvekili İş İnsanı Gülşah Sanver Manavoğlu, hükümetin TC kökenleri emekçileri ve seçmenleri sömürdüğünü, Kıbrıs sorununun çözülmemesinden dolayı en büyük sıkıntıyı bu insanların yaşadığını söyleyerek, ülkedeki siyasi iklimin “vasatın egemenliği” olduğunu söyledi
Manavoğlu: 4 buçuk senedir kriz yaşıyoruz, bir ekonomik kriz dünyanın hiçbir yerinde bu kadar uzun sürmez
Özgür Web TV’de yayınlanan Özgür Yorum programında Damla Dabis’in sorularını yanıtlayan Manavoğlu, dünyada ciddi bir küresel finans krizi olduğunu ve ekonomik açıdan zamanın, kuzey Kıbrıs için çok önemli olduğunu belirtti.
Manavoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti ile aynı para birimini kullandığımız ve iç içe olduğumuz için, 2018’de başlayan kriz bizi de etkilediğinden, yaklaşık 4 buçuk senedir kriz yaşayan bir ülke konumundayız. Bir ekonomik kriz dünyanın hiçbir yerinde bu kadar uzun sürmez. Bu kadar sürede bu krizde olmamıza rağmen yine de devam edebiliyorsak çok mukavemetli insanlarız” dedi.
“Ekonomik sıkıntı hiçbir zaman kolay idare ortamı yaratmaz”
Küçük bir ada ülkesi olan Kıbrıs’ın kuzeyinde, daha kısa sürede daha kolay karar verebilme şansı bulunduğunu, bu nedenle de iyi yönetebilme ve hataları düzeltme fırsatı olduğunu kaydeden Manavoğlu, şanssızlığın ise son dönemde yaşanan siyasi pek çok olay, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte gerek popülizm gerekse ideoloji anlamda yaşanan çatışmalar ve ülke insanının umudunun bitmesi olduğunu belirtti.
Manavoğlu, “Ne yazık ki hiç kimse düzgün düşünebilecek bir durumda değil. Ekonomik sıkıntı hiçbir zaman kolay idare ortamı yaratmaz. Doğru idare edip halka hakkını veremediğin takdirde, iyi bir icraat olsa bile ekonomik bağımlının cebine giren paraya katkısı olmadığı sürece seni götürmez. Böyle dönemlerde siyasilerin odaklanması gereke; ‘halkın cebini eritmemek’ olması gerekir” ifadelerini kullandı.
“En az 3 bin TL’lik elektrik faturası”
Halkın cebine bir şey koyabilmenin artık çok zor olduğunu, devletin belirlediği oran olan ve kamu maaşlarına yansıtılan yüzde 56’lık Hayat Pahalılığı’nın da elektrik faturalarıyla eridiğini hatırlatan Manavoğlu, 10 bin TL ile 15 bin TL maaş alınsa dahi en az 3 bin TL’lik elektrik faturası ödendiğinin altını çizdi.
“Diğer artışlarda başka durumlara gideceğinden dolayı yapılan artışlar piyasaya da akmayacak” diyen Manavoğlu, devletin hala ödemelerini kısmen yapabiliyor olmasının nedeninin de güneyden gelen Kıbrıslırumların yaptıkları alışverişlerle kuzeye euro girişi yapması olduğunu belirtti.
“Burada hapsolsak da sınır ötesinde bir imkânımız var”
Ne yazık ki piyasadaki Kıbrıslırumların döviz bırakması kaynaklı bu hareketlenmenin de yakında tekrar inişe geçeceğini, alışverişlerin devam etse de kuzeydeki esnafın ürünlerini çeşitlendirmeleri gerekeceğini vurgulayan Manavoğlu, bu alışverişin sadece “akaryakıt” alımından öteye taşınması gerektiğine işaret etti.
Manavoğlu, “Bizim de şu anda marketimize gelen az sayıda Rum müşterilerimiz olmaya başladı. Biz bunu devam ettirebilirsek bir miktar daha ekonomiyi idame ettirebileceğiz. Bizim yakınımızda bir imkân var, burada hapsolsak da sınır ötesinde bir imkânımız var. Bazı kişiler tabii bunu istemiyor, siyaset ve politika olarak görüyor ama bence bu bir avantajdır” dedi.
“İşverenler bu miktarı, devletten destek olmadığı takdirde veremezler”
Devletin bu konu ile alakalı destek vermediği sürece bu sorunun çözülemeyeceğini, bir sistem ve denetleme mekanizması olmadığını, haksız rekabet ortamı yaratıldığını söyleyen Manavoğlu, bu durumun böyle sürmesi durumunda da kimsenin kendisini yasal zeminde sorumlu hissetmeyeceğini belirtti.
Manavoğlu, eskiden beri olması gerekenin, denetimlerin hiç kesilmemesi olduğunu söyleyerek, “Yasada sıkıntılar varsa Çalışma Bakanlığı tarafından çözülmesi gerekir. Dün sendikalar özellikle Asgari Ücret Tespit Yasası‘nda değişiklikler yapılmasını ve asgari ücretin en düşük kamu maaşına endekslenmesi durumunu masaya yatırmışlar. İşverenler bu miktarı, devletten destek olmadığı takdirde veremezler. Esnafın bu maaş artışını verebilmesi için 10 bin liralık satış yaparken, 18 bin liralık satış yapması gerekir. Esas mesele budur. Sabit harcamalara kıyasla sen cironu arttıramazsan bu ücreti veremezsin” dedi.
“Devletimiz var ama sen hükümet olarak bu kaynakları tekrar seçilme için sömürürsen bu iş olmaz”
Ekonomik kriz ortamında “kayıt dışılığın” düzeltilemeyeceğini çünkü kimsenin bir diğerini dinleyip anlayabilecek psikolojide olmadığını savunan Manavoğlu, ülkede yaşanan ekonomik krizin, toplam üç krizin ürünü olduğunu, bunlardan birinin küresel finansal krizi, ikinci sinin TC’de yaşanan TL krizi, üçüncüsü de ülkedeki kötü yönetim krizi olduğunu belirtti.
Manavoğlu, “Bütün sorunlarla ilgili toplu bir hareket lazım. Halkın siyasete ve siyasilere ve Meclis’e olan bütün inancı sıfırlanmıştır. Yapılması gereken; halkın yararına kararlar alınmasıdır ki halkın güveni ve umudu geri gelsin. Devletimiz var ama sen hükümet olarak bu kaynakları tekrar seçilme için sömürürsen bu iş olmaz” dedi.
“Ben TC kökenli olsam; çözüm odaklı politika yapmayan partiyi desteklemem”
TC’den gelen ve çalışma izni ile çalışan emekçilerin ve onların oturma izni ile adada yaşayan ailelerinin durumlarına da değinen Manavoğlu, bu insanların devlet hastanelerinden hizmet alması, devlet okullarında okuması için bir harcama gerektiğini ve bununla ilgili bir vergi sistemi getirilmesi gerektiğini kaydetti.
Manavoğlu, “TC Elçiliği ile bir sandık oluşturup bu işi çözmek lazımdı. Sen TC ile olan sınır ilişkini Schengen sınırı gibi yapıp bu işi çözebilirdin ama biz bu şekli beğendik. Seçim dönemlerinde bu işine yarar dendi. Buradaki vatandaşın yaşam hakları sömürüldü. Buradaki TC kökenli halkın duyguları istismar edildi ve kalıcı bir çözüm bulunmadı. Vatandaşlığın oy için kullanılması dünyanın neresinde görüldü? Bu insanlar Türklük adı altında yine istismar ediliyor. Ben Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olarak ben istediğim yere uçabiliyor ve iş bulabiliyorum ama federasyonla ilgili çözümler bulunmadığı içi, buradaki TC kökenliler sömürülüyor. Ben TC kökenli olsam; çözüm odaklı politika yapmayan partiyi desteklemem çünkü onlar bu politikanın zararını daha çok görürler” dedi.
“Bu yaşanan vasatın egemenliğidir”
Manavoğlu son olarak şunları kaydetti;
“Seçimleri boykot noktasında da, moraller bozuk olduğu için sandığa gidilmemesi durumu var. Bunun birkaç sebebi var. Biri “kendi kendimizi yönettiğimize inanmıyorum artık”, ikincisi “artık bize siyasetten bir şey çıkmıyor” Şimdi yanlış anlaşılma olmasın, biz hiçbir zaman kendi kendimizi yönetmedik. Sen sandığa gitmeyince bu durum daha da kötüye gidecek. Sandığa gidilmezse daha vasatları gelecek başa. Bu yaşanan vasatın egemenliğidir”