Jeopolitik pazarlık arsızlığı
Ankara “içerde baskı, dışarda saygın görünme” peşinde. Bu mümkün değil. Hayat ülkeyi içine düşürüldüğü karanlıkta öylesine zorluyor ki artık “at pazarlıklarıyla” durumu idare etmek imkansızlaşıyor.
İlk kez 2013’te dillendirildi… 2014’te de güzergâh belirlendi… İpek Yolu’nun 21’inci yüzyıl versiyonu olan ve 70’den fazla ülkeyi kapsayan Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi Projesi’nden” söz ediyorum.
Geçenlerde toplanan G-20 Zirvesi de tarihi Baharat Yolu’nun 21’inci yüzyıl versiyonu olarak da görülen Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru ’nu (IMEC) oluşturdu.
Yeryüzündeki çıkar kavgaları Çin odaklı İpek Yolu ile Trans-Atlantik destekli Hindistan odaklı Baharat Yolu’nu yeniden canlandırmış oldu.
xxxxxx
“Neo Baharat Yolu” denen IMEC, deniz ve demiryolundan oluşan iki güzergâhlı bir ekonomi koridoru.
Son yapılan G20 Zirvesi, 2 ay içinde koridorun oluşturulmasına yönelik bir eylem planı hazırlamayı da kabul etti.
Baharat Yolu’nun Hindistan’dan BAE’ye uzanarak, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail’i geçip Yunanistan’dan Avrupa’ya bağlanması öngörülüyor…
Amaç, Hindistan’dan yüklenen malların İsrail ve Yunanistan limanları üzerinden Avrupa’ya hızlıca gönderilmesi…
İlk alkışın ABD Başkanı Joe Biden’dan geldiği yeni Baharat Yolu güzergâhında Türkiye yok.
xxxxxxx
Türkiye nerede?
Kırklareli’nin İğneada ilçesine kurulması planlanan 3. nükleer santral için Çin ile yürütülen ve son aşamaya gelen müzakerelerde…
Türkiye nerede?
Sinop’ta planlanan ikinci santral için Rusya ile müzakerelerde…
Türkiye nerede?
Kendisi de bir yandan hızla “Pakistanlaşırken” diğer yandan da Pakistan ile askeri-stratejik iş birliğinde boyut atlamada…
Çin, Rusya, Pakistan…
Nerede anti-demokratik baskıcı rejim var ise Ankara’nın yakın dostu.
xxxxxxx
AB’nin yürütme organı Avrupa Birliği Komisyonu’na, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin kamuoylarının düşüncelerini yansıtan Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raporu tam da böyle bir iklimde geldi.
Ankara’nın mevcut zihniyetinin ve uygulamalarının “köklü bir rota” değişimine uğramaması halinde “AB’ye katılım sürecinin sürdürülemeyeceği” vurgulanıyor.
Bu galiba ilk kez olmakta.
AB, hızla demokrasi ve hukuk devletinden uzaklaşan bir rejimin algı operasyonlarından bunalmış gözüküyor.
xxxxxxx
Türkiye’deki demokratik gerilemenin geçen yıl boyunca devam ettiğine işaret edilen Avrupa Parlamentosu raporunda, bu olumsuz gidişatın durmaktan ya da tersine çevrilmekten çok uzak olduğu belirtiliyor.
“Türkiye’de yargının bağımsız olmaması ve yargı sisteminin siyasete alet edilmesi” kınanarak, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tüm kararlarının tam olarak uygulanması” isteniyor.
Ancak nafile çaba…
xxxxxxx
Nafile çaba çünkü Ankara “içerde baskı, dışarda saygın görünme” peşinde…
Bu ise mümkün değil.
Gene de ısrarla bu çabayı sürdürüyor… Elindeki kozu da “göçmenler.”
AB’ye söylediği şu:
“İçerde anayasanın, hukukun katline, yolsuzluklara, uyuşturucu sarmalına, keyfi ve denetimsiz yönetim anlayışına karışmayın… Ben de sizin mülteci deponuz olmayı kabul edeyim.
Kritik anlarda uyuştuğumuz askeri stratejik konulara müdahil olayım.”
xxxxxxx
Avrupa Parlamentosu Raporu, bu garip talepleri sadece deşifre etmiyor, elinin tersi ile de itiyor:
“Türkiye’nin AB üyeliği, jeopolitik pazarlıklar sonucu değil, Türk yetkilileri ülkedeki temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğündeki gerilemeye son verilmesi için gerçek bir çaba içine girdiğinde gerçekleşecektir.”
Temel hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü katletmek için jeostratejik konumunu üzerinden pazarlık yapmak insanın içini ürperten bir yaklaşım.
xxxxxxx
Avrupa Parlamentosu, “Türkiye’nin Rusya’yı hedef alan yaptırımları delmek isteyen şahıs ve kuruluşlar için merkez haline gelmesinin engellenmesini” istiyor ve “Türkiye, Rus sermaye ve yatırımları için bir sığınak haline gelmekten de kaçınmalı” uyarısı da yapıyor.
Ayrıca raporda “İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygı, iyi komşuluk ilişkileri ve ek protokolün tüm AB üyesi devletleri kapsayacak şekilde uygulanması koşulları” yerine getirilmediği sürece Gümrük Birliği’nin güncellenmeyeceği de kaydediliyor.
xxxxxxx
“Gerekirse AB ile yolları ayırırız” cümlesini bu bağlamda okumak lazım…
Şöyle de tercüme edilebilir:
“Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dönmek asla, zorlarlarsa AB’den ayrılırım.”
Sanki ayrılmamışlar gibi …
xxxxxxx
Geçenlerde de vurgulamıştım:
“AB ile rahatça müzakere edilebilecek, hiçbir engeli olmayan dosyalar ise daha sonra Türkiye’deki zihniyetin değişimiyle birlikte karanlık raflarda kayboldu.
Bu dosyalar arasında örneğin ‘kamu alımları’ dosyası vardı… Örneğin ‘rekabet’ dosyası vardı…
Örneğin ‘sosyal politika ve istihdam’ dosyası vardı.
Ulusal Eylem Planı’nda bu dosyaların hayata geçirilmesi için neler yapılması gerektiği satır satır tanımlanmaktaydı.
Hiçbiri yapılmadı.
Bunların yapılmamasının bugün kaç milyon insanın hayatını olumsuz yönde etkilediği daha sonraki yıllarda daha iyi ortaya çıkacaktır.
Bu dosyalar açılsa, gereken köklü reformlar hayata geçse, çok farklı bir Türkiye olacaktı…
Avrupa Birliği’nin hukuk sorunları bulunan Türkiye’nin ‘önünü açması’ imkânsız.
Türkiye ise ‘önünün açılmasını’ istiyorsa bugün yaptığı ne varsa hepsinin tersini yapmak zorunda.
Bu da şu anda pek mümkün gözükmüyor.”
xxxxxxx
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporu, sürekli demokrasiden ve hukuk devletinden uzaklaşan bir zihniyetin bir yandan algı operasyonlarıyla sanki AB üyeliğini istiyormuş gibi yapmasına…
Diğer yandan da demokratik ülke değerler sisteminin reddine karşılık “jeo-stratejik önem” kartını ileriye sürmesine son vermek istiyor.
Hayat ülkeyi içine düşürüldüğü karanlıkta öylesine zorluyor ki artık “at pazarlıklarıyla” durumu idare etmek de imkansızlaşıyor.
Gittikçe daralan ve sonunda ne olduğunu bilmediğimiz bir tünelde ilerliyoruz…