Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Genel Başkanı Mine Atlı, Kıbrıs‘ın kuzeyinde kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğini iliklerine kadar hissettiğini ancak ülkedeki ev içi şiddet verileri küresel verilerle örtüşse de, hala bu sorunun var olduğunu kabul etmek istemeyen bir anlayışla karşı karşıya olunduğunu belirtti
Atlı: Dünya genelinde öldürülen 45 bin kadının katili birdir; ataerkildir
25 Kasım Kadına Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla parti genel merkezi önünde partililerle birlikte bir basın açıklaması yapan Atlı, Kıbrıs Türk basınının elde edilen dünya ve ülke verilerini ortaya koymak için yoğun çaba sarf ettiğine dikkat çekti.
Atlı, “Birleşmiş Milletler’in verilerine göre; geçen yıl dünya genelinde bilindiği kadarıyla 45 bin kadın eşleri, aile yakınları ve erkek arkadaşları tarafından öldürüldü. Bu veri bir dünya istatistiğidir. Bu sorun küresel bir sorundur.
Bu resimlerde gördüğünüz kadınlar Kıbrıs dahil olmak üzere başka ülkelerde hayatlarını kaybetse de tümünün düşmanı birdir. Irk tanımayan bir düşman. Bu düşmanın adı ataerkildir” dedi.
“Ev içi şiddetin kaynağında alkol, ekonomik sıkıntılar, ırk veya eğitim düzeyi yoktur”
Atlı şöyle devam etti;
“Ülkemizde de iliklerimize kadar hissettiğimiz toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Ancak ülkemizdeki ev içi şiddet verileri, küresel verilerle örtüşse de, hala bu sorunun ülkemizde var olduğunu kabul etmek istemeyen bir anlayışla karşı karşıyayız.
Henüz bir jenerasyon uzağımızda çocuk evlilikleri olsa da, her birimizin ailesinde şiddet gören bir kadın olsa da, hala bu soruna göç sorunu olarak yaklaşmakta ısrar edenler var. Ev içi şiddetin kaynağında alkol, ekonomik sıkıntılar, ırk veya eğitim düzeyi yoktur.
İstanbul Protokolü…
Ev içi şiddetin sebebi, şiddet gösterenlerin şiddet görenlerin üzerinde uygulamak istedikleri güç ve kontrolden kaynaklanmaktadır.
Ev içi şiddet görenlerinin büyük ölçüde kadın olduğu gerçeğinin karşısında, kabul etmeliyiz ki, dünyada ve ülkemizde hala bir cinsiyet, diğerini kontrol etme hakkını kendinde görüyor.
Bu anlayışı dönüştürmek adına, çocukların orta okuldan hatta ilk okuldan itibaren toplumsal cinsiyet eğitimi almaları elzemdir.
İstanbul Protokolü, ülkemiz mevzuatına onay yasası ile yerleşmiş olsa da, ve bu bir devlet taahhüdü olsa da, bizim devlet yetkililerimiz bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da hukuku hiçe sayıyor.
Bu ülkenin değerli sivil toplum örgütleri bu bağlamda eğitim bakanlığı ile işbirliği yapıp, bakanlığın da kabul edebileceği bir toplumsal cinsiyet eşitliği, ev içi şiddet ve sağlıklı ilişki müfredatıhazırladı, ardından Olgun Amcaoğlu müfredatın okullara girmesiyle ilgili protokol imzaladı.
“Bu yönetimin hedefinde biat eden, itaatçı tutsak kadın vardır”
Ancak belli ki toplumun bu hedefi birilerini rahatsız etti ki, hiçbir izahat verilmeye ihtiyaç duyulmadan, aldıkları talimat doğrultusunda bu protokol fesih edildi.
Yine bu ülkenin değerli sivil toplum temsilcileri kıymetli zamanlarını ayırıp Ev İçi Şiddet Çalıştayı’na katıldı, ne yazık ki bu yönetim, söz konusu çalıştaydan ortaya çıkan eylem planı yerine külliye yapmayı tercih etti.
Çünkü bu yönetimin hedefinde laik, eşit ve özgür kadın yoktur. Bu yönetimin hedefinde biat eden, itaatçı tutsak kadın vardır. Bizler buna asla geçit vermeyeceğiz.
Bu ülkede hala bir ev içi şiddet yasası yok. Sivil toplum örgütleri ve paydaşlar yazıp ellerine verse de, siyaset üstü, her kadının hayatına olumlu dokunacak bir yasayı geçiremeyecek kadar iradesiz bir Meclis’le karşı karşıyayız.
Lefkoşa Türk Belediyesi’nin kurduğu Sığınma Evi, ve Kıbrıs Türk Barolar Birliği ile KAYAD işbirliğinde zorlanan adli yardım protokolü dışında şiddet direnişçilerine sunulan kaydı değer bir hizmet sunulmamaktadır.
Poliste kurulan kadına karşı şiddetle mücadele birimi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi ve ihbar hattı hala insan kaynağı açısından ciddi sıkıntılar yaşamaktadır.
Kadınlar yanı başımızda satılmakta, gece kulüplerinde ölüleri bulunmakta, kadın ticaretine maruz bırakılmaktadır.
Kadınlar yaşadıkları şiddet dolayısıyla intihara zorlanmakta, mental sağlık bağlamında hiçbir destek sunulmamaktadır.
“İnsan onuruyla yaşamak istiyoruz”
Kadına Karşı Şiddetle ilgili çalıştayda ortaya çıkan sonuçlar raflara kaldırıldı, yerine ‘aile çalıştayı’ düzenlendi. Bu çalıştayda dağıtılan broşörlerin üzerinde ‘yuvasını seven kadın her şeye tahammül eder’ gibi kadın hareketini 20 yıl geriye götürmeyi hedefleyen propaganda kullanıldı.
Bu yönetimin sevgi diye tanımladığı şeyi biz iyi biliyoruz. Onların sevgiden anladığı şeyin bağımlılık ve biat olduğunu da.
Biz eşitlik istiyoruz, güvenlik istiyoruz, saygı duyulmak ve kendi ayaklarımızın üzerinde durmak istiyoruz. Saçımızı özgürce savurmak, çalışıp emeğimizin karşılığını almak, insan onuruyla yaşamak istiyoruz.
Toplumcu Demokrasi Partisi olarak, İran’da, Türkiye’de, Yünanistan’da, yanıbaşımızda ve çok uzaklarda özgürlük mücadelesi veren tüm kadınları selamlıyoruz.
“Külliyenizin merkezine parodi yapan tiyatro sahnesi kuracağız”
Dünyanın her yerinde kadın mücadelesine dayanışma gösteren erkekleri, her türlü zorluğa karşı birbirine kenetlenen kız kardeşlerimizi, hayatları pahasına hepimiz adına isyan eden her bireyi selamlıyoruz,
Ülkemizin sadece kuzeyinde değil güneyinde de bu güne dair mesaj yayınlayan, eylem yapan tüm eşitlikçi örgütleri ve çabalarını selamlıyoruz.
TDP elbet bir gün yeniden yönetimde olacak. O gün gelecek ev içi şiddetle mücadele ulusal eylem planında yer alan tüm adımları atacağımıza sözümüz olsun.
Tıpkı o külliyenizin merkezine, ataerkil, faşist düzeninizi parodi yapan tiyatro sahnesi kuracağımız gibi”