Erhürman: Hedefimiz eş zamanlılık stratejisine geçmektir
ÖZGÜR GAZETE ÖZEL
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve Kıbrıs sorunu konusunda Özgür Gazete’ye değerlendirmelerde bulundu.
Erhürman, “Doğu Akdeniz’de bir yetki alanı paylaşımı olacaksa ki bu da oradaki doğal kaynaklar üzerinden yürüyen bir tartışmadır, bizim de bu platformda bir biçimde var olmamız gerekiyor. Bizim orada var olduğumuzu aktif bir diplomasi ile tüm dünyaya anlatmamız gerekiyor” dedi.
Erhürman, Kıbrıs sorununa ilişkin açıklamasında ise “’Kıbrıs sorunu sadece iki toplum arasındaki bir sorundur’ algısı artık gerçekçi olmaktan uzaktır” diyerek 5’li görüşme gerçekleşecekse, o masasının atmosferini Doğu Akdeniz’deki gerginlik ve Güney Kıbrıs’tan çıkan hidrokarbon konusunun oluşturacağını ifade etti.
Tufan Erhürman, “Oralarda oluşacak uzlaşmalar da masayı olumlu etkileme potansiyeline sahiptir” dedi.
Cumhurbaşkanlığı vizyonuna ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Erhürman, “Hedefimiz artık eş zamanlılık stratejisine geçmektir. İçerde, masada ve uluslararası alanlarda, eş zamanlı olarak yapılacak çalışmaların o dinamikleştireceğimiz süreçle birleştirerek her birinin bir diğerini olumlu etkilemesi yolu ile birbirlerini de tetikleyeceklerini düşünen yeni bir dış politika ve Kıbrıs sorunu stratejisi üzerinden konuşuyoruz” ifadelerini kullandı.
“DOĞU AKDENİZ’DE BİZ DE VARIZ”
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, Doğu Akdeniz’de Kıbrıslı Türklerin de var olduğunu bunun aktif bir diplomasi ile tüm dünyaya anlatılması gerektiğini ifade etti.
Erhürman, konuya ilişkin şunları kaydetti:
“Doğu Akdeniz’de bir yetki alanı paylaşımı olacaksa ki bu da aslında oradaki doğal kaynaklar üzerinden yürüyen bir tartışmadır, elbette bizim de bu platformda bir biçimde var olmamız gerekiyor. Söylediğim şey, “Doğu Akdeniz’in kaderini Kıbrıslı Türkler belirleyecek” gibi bir şey değildir elbette. Çünkü herkes gücü ve boyutu oranında oralarda hak sahibidir ama bizim hiç orada olmadığımız gibi bir algı üzerinden bu işin yönetilmemesi gerekir. Bizim orada var olduğumuzu aktif bir diplomasi ile tüm dünyaya anlatmamız gerekiyor. Şuandaki dış politika eksikliğimiz sanki biz orada yokmuşuz gibi bir durum yaratıyor. Benzer bir şey aslında adanın geneli ile ilgili. Bu adada evet bir tek bizim değildir ama bu adada biz de varız ve iki kurucu ortaktan biriyiz.
Ama hidrokarbon konusunda, sanki biz orada yokmuşuz gibi bir ortam oluştu ama unutmayalım ki hidrokarbon meselesi, 2003’lere, yani referandum öncesine dayanır. 2003’te ilk kez Rum Meclisi deniz yetki alanları ile ilgili bir karar verdi, Münhasır Ekonomik Bölge ilan etti. 2003’ten bu güne 17 yıl geçti. Elbette Birleşmiş Milletler nezdinde girişimlerimiz oldu ve ‘Biz de burada varız, bir komite kurulsun’ dedik ama artık bunun çok ötesine geçilmesi gerekiyordu.
KKTC tamam tanınmamış bir ülke, BM üyesi değil ama zaten BM Güvenlik Konseyi kararlarında Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar var. Yani halklar, toplumlar olarak orada varız. Toplumlar ve halklar olarak aslında kurucu ortak olarak kabul ediliyorsak, hidrokarbon konusunda sadece yararlanma hakkına değil, söz hakkına da sahipsek, o zaman Doğu Akdeniz meselelerinden biri de buysa, o bağlamda Doğu Akdeniz’de de sadece yararlanma hakkına değil, söz hakkına da sahip bir halkız biz.
Bu pozisyonda özne olma noktasında belli ki sizin salt hukuken o anlaşmalardan, yani Zürih-Londra Anlaşmalarından ya da Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’ndan haklarınızın kaynaklanması ve özne pozisyonunuzun orada hukuken tespit edilmiş olması yetmiyor. Bunu dünyaya sürekli hatırlatmanız, dünya ile sürekli iletişim halinde olmanız gerekiyor. Dış politikada böyle bir eksikliğimiz var.
“BÜYÜK GÜÇLERİ ARKANIZA ALMAYA ÇALIŞTIĞINIZDA BÜYÜK GÜÇLERİN ARKASINDA KALIRSINIZ”
Aslında bu bizim perspektifimizden bakıldığında yaşanan bir sorundur. Güney Kıbrıs’ın perspektifinden bakıldığında da önemli bir saptama yapmak gerekiyor. Güney Kıbrıs, belli ki şöyle bir tavır sergilemiş; 2004’te referandum vardı ama 2003’te bu kararlar çıktı belli ki geleceğe hazırlanılıyordu ve o hep sözünü ettiğimiz Kıbrıs Rum liderliğinin zaman kazanma ve zaman kazanırsak eğer daha lehimize pozisyonlar oluşacak’ anlayışı burada da geçerli oldu. 2003’te o 1. Çalışmayı başlattılar, süreç içerisinde hem deniz yetki alanları konusunda birçok ülke ile görüşmeler, anlaşmalar yaptılar hem de Baf Hava Üssü’nün kullanım konusunda da pek çok ülke ile anlaşmalar yaptılar.
Aslında şimdi okuduğunuz zaman geriye dönük olarak şunu net olarak görüyorsunuz: ‘Zaman kazanalım, bu zamanı dünya ile iletişimimizi arttırmak için kullanalım. Dünyanın güçlü devletlerini buralara çekelim ve bizim onlara tanıdığımız olanaklar üzerinden çekelim. Arkamıza büyük devletler toplamak suretiyle Türkiye’nin bölgedeki gücüne karşı bir denge oluşturalım. Eğer böyle bir denge oluşturursak masadaki pozisyonumuz da güçlenir. Ülkedeki pozisyonumuz da güçlenir’ yaklaşımı ile hareket ettiler. Ama ilginç olan şey şu; metaforik olarak söylersek, ‘büyük güçlerimizi arkamıza alalım’ çalışmasıysa bu görüldü ki büyük güçleri arkanıza almaya çalıştığınızda bölgede aslında büyük güçlerin arkasında kalırsınız. Sizin tanınmış bir devlete sahip olmanıza rağmen siz de özne pozisyonundan kaybedersiniz.”
“ULUSLARARASI HUKUK TEMELİNDE, DİYALOG YOLU İLE ÇÖZÜM”
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, Doğu Akdeniz’deki sorunun, uluslararası hukuk temelinde, diyalog ve diplomasi yolu ile çözülmesi gerektiğini belirtti.
Erhürman, şöyle konuştu: “Doğu Akdeniz’de Türkiye bir şey söylüyor. O da şu: Bu bölgede en uzun kıyı şeridi bendedir. Uluslararası deniz hukukuna göre küçük adlara dikkate alındığında, küçük adacıklardan münhasır ekonomik bölge çizilmesi söz konusu değildir.
Türkiye kendini haklı bulduğu için uluslararası hukuk nezdinde de dikkat ederseniz sürekli, ‘biz bu işi uluslararası hukuk temelinde çözmeye hazırız, tüm taraflar diyalog masasına gelsin, hep birlikte bu konuşalım, değerlendirelim, bu arada barışçı bir çözüm bulalım’ diyor. Bunu demesinin sebebi de uluslararası hukuk nezdinde aslında haklı konumda olduğunu bilemesidir. Bizim perspektifimizden bakıldığında, bizim zaten her noktada söylediğimiz şeydir, uluslararası hukuk temelinde, diyalog ve diplomasi yolu ile sorunların çözülmesi. O nedenle Türkiye’nin orada talep ettiği şey bizim bütün dünyadaki tüm sorunlar için söylediğimiz şey ile örtüşüyor.
Almanya devreye girdi, NATO devreye girmeye çalışıyor. Ama şuanda hala mesele çözülmüş değil, bizim hem Kıbrıs’ın etrafındaki hidrokarbon açısından hem Doğu Akdeniz açısından söylediğimiz uluslararası hukuk temelinde, diyalog yolu ile bu işlerin çözülmesidir.”
“SICAK ÇATIŞMA ÖNGÖRMÜYORUM”
Erhürman, Doğu Akdeniz’de şuanda bir sıcak çatışma öngörmediğini ancak, gerginliğin bile birçok ülkeye zarar verdiğinden sıcak çatışma konusundaki ön görüsünün kendisini rahatlatmadığını da kaydetti.
Amerika’nın tam da bu dönemde, bu sıkıntılar yaşanırken silah ambargosunu kaldırma kararının son derece yanlış olduğunu dile getiren Erhürman, “ Bizim burada da söylediğimiz, bölgede ihtiyacımız olan şey bir silahlanma ve güç yarışı değil. BM Güvenlik Konseyi’nin de bölge ile ilgili öngörüleri böyle bir tavır içerisine girilmesini aslında engellemesi gereken öngörülerdir” dedi.
Tufan Erhürman, şöyle dedi: “ABD, BM Güvenlik Konseyi üyesidir aynı zamanda ve BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesinden biridir. O BM Güvenlik Konseyi’nin de Kıbrıs’ta çözüm ve barışı vurgulayan kıyamet kadar kararı var. Sizin de bir ülke olarak bunların altında imzanız var. Dolayısıyla sadece bölge barışını dikkate alması gereken bir ülke değilsiniz. Aynı zamanda o kararlara sahip çıkması gereken ülkelerin başında geliyorsunuz. Bu davranış bence hem bölge barışı ve istikrarına hizmet etmiyor. Bir silahlanma yarışını tetikleyen bir davranıştır, hem de kendi attığınız imzalara uygun değildir.
Şuan itibari ile ben bir sıcak çatışma öngörmüyorum bunu sadece tahmin olarak konuşabiliriz çünkü her an bir şeyler değişebiliyor. Ama tahmin olarak ben böyle bir şeyin olacağını veya bir küçük çatışma başlarsa da bunun uzun erimli bir şey olacağını şuan için öngörmüyorum. Çünkü tüm bölge ülkelerini çok yakından ilgilendiren bir konudur. Orada böyle bir uzun erimli veya orta erimli bir sıcak çatışma çıkarsa bu dünya savaşına kadar gidebilecek bir şeydir ve herkes de bunu görüyor, kimsenin de böyle bir şeye cesaret ve cüret edebileceğini en azından tahmin etmiyorum. Fakat bu tahminim de beni rahatlatmıyor. Çünkü gerginliğin kendisi bile birçok ülkeye zarar veriyor.”
KIBRIS SORUNU
CTP ) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, Kıbrıs sorununa ilişkin açıklamasında ise “’Kıbrıs sorunu sadece iki toplum arasındaki bir sorundur’ algısı artık gerçekçi olmaktan uzaktır” diyerek 5’li görüşme gerçekleşecekse, o masasının atmosferini Doğu Akdeniz’deki gerginlik ve Güney Kıbrıs’tan çıkan hidrokarbon konusunun oluşturacağını ifade etti.
Erhürman şöyle dedi: “Ben diyorum ki; Kıbrıs sorununun bir an önce kapsamlı çözümü tabi ki bizim birinci hedefimizdir. En çok üzerinde emek harcanması gereken de budur. Bu dönemde Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümü söz konusu olabilir beklentisi gerçekçi midir? Belki de tam da Doğu Akdeniz’de böyleyken ve tam da hidrokarbon konusunda da aslında makul bir yol çizilememişken bundan sonra o 5’li görüşme gerçekleşecekse, bu görüşme masasında elbette o 6 başlık olacak ama masanın atmosferini aslında Doğu Akdeniz’deki gerginlik ve Güney Kıbrıs’tan çıkan hidrokarbon oluşturacak. Oralarda oluşacak olan uzlaşmalar, doğal olarak masayı da olumlu etkileme potansiyeline sahiptir. Fakat tabiki bu gerginlik aynı şekilde masayı olumsuz etkileme potansiyeline de sahiptir. Olumsuz etkileyip masanın hiç kurulmamasını veya masasının kurulup sonuçsuz dağılmasına yol açabilir.
Çünkü bölgenin tamamında artık çözüme ihtiyaç olduğu çok açıktır. Bir anlaşmaya gidilecekse bu anlaşmanın ilk parçası Kıbrıs’taki meselenin halli olabilir o nedenle biz artık Kıbrıs sorununun kapsamlı çözüme gitmesini konuşurken bunları da konuşmak zorundayız. Kıbrıs sorunu sadece iki toplum arasındaki bir sorunmuş gibi algılayarak bir çözüm arayışı içerisine girmek artık gerçekçi olmaktan uzaktır.”
“BU SÜRECİ BÖYLE DURAĞAN SÜREÇ OLARAK GÖRMÜYORUZ”
Hedefinin artık, eş zamanlılık stratejisine geçmek olduğunu kaydederek bu süreci dinamik bir süreç olarak değerlendirdiklerini ifade etti.
Erhürman, şöyle dedi: “Biz artık ‘önce bu, sonra bu’ stratejisinden çıkmış durumundayız biz artık aynı anda, eş zamanlılık stratejisine geçmektir bizim hedefimiz. Yani eş zamanlı olarak Doğu Akdeniz, Hidrokarbon çerçevesinde kapsamlı çözüm arayışını hızlandırmak ama aynı anda Maraş konusunu, Doğrudan Ticaret Tüzüğü, Yeşil Hat Tüzüğü konusunu, sporcularımızın dünyaya açılması konusunu ve dış dünya ile kurabileceğiniz tüm ilişkilerin kurulması konusunu da hızla başlatmak, tabiki gene aynı anda içerde de kendi ayaklarımız üzerinde durabilmemiz için yapılması gerekenler konusunda cumhurbaşkanlığının liderlik öncülük, koordinatörlük görevini de hızla hayata geçirmesidir.
Bu dinamik bir süreçtir. Bu süreci böyle durağan süreç olarak görmüyoruz. İçerde, masada ve uluslararası alanlarda, eş zamanlı olarak yapılacak çalışmaların o dinamikleştireceğimiz süreçle birleştirerek her birinin bir diğerini olumlu etkilemesi yolu ile birbirlerini de tetikleyeceklerini ve birbirlerini de bir yerlere taşıyacaklarını düşünen yeni bir dış politika ve Kıbrıs sorunu stratejisi üzerinden konuşuyoruz. Tabi salt dış politika değil içeriye de etkisi olan bir stratejidir bu. Fark olarak ortaya koyduğumuz şey budur.”