Özgür Gazete‘de geçtiğimiz haftadan bu yana gündeme getirdiğimiz cemaat evleri haberleri sonrası, konuyla ilgili gazeteye ulaşan bir tanığın ifadeleri, dernek adı altında faaliyet gösteren bu dini yapılanmaların amaçlarını da ortaya koydu (Haberde iddiaların sahibi takma isim Arife G. olarak anılacaktır)
“Bu ülkede neler oluyormuş” diyeceksiniz…
Özgür Gazete’deki ısrarlı yayınlarımızın devam etmesi sonrası, bahsi geçen derneklerle daha önce tanışan ancak dernek evleri ve buralardaki faaliyetlere tanıklık ettikten sonra uzaklaştığını iddia eden kişiler, konuyla ilgili bildiklerini anlatmak için benimle görüşmek istedi.
Bugün size şimdilerde 37 yaşlarında olan birinin, Arife G.’nin iddialarını aktaracağım. Duyduklarınız karşısında çok şaşıracak ve “Bu ülkede neler oluyormuş” diyeceksiniz.
Adanın kuzeyinde, merkezi Türkiye’de olan dini yapılanma ağı…
Arife G.’nin anlattıklarına göre dernekle ilişkisi, Yakın Doğu Üniversitesi’nde (YDÜ) okuduğu 2004 yılında, derneğin buradaki yapılanmasından birileriyle tanışmasıyla başlıyor.
“O dönem kendini bulma çabam vardı ve ailemle sürekli tartışmalar yaşıyordum, adeta kendimi her şeyden soyutlamıştım” diyen Arife’nin anlattıkları, bahsi geçen derneklerin üniversitelerde de nasıl yuvalandıklarını ve örgütlendiklerini gözler önüne seriyor.
Araştırmamızı genişlettikçe derneğin, her okul, üniversite ve bölgeye özel yapılanmalar ve örgütlenmeler oluşturduğunu, bu grupların birkaç sorumlusu olduğunu, gruplara bağlı kız ve erkeklerin ayrı ayrı toplandıkları apartman daireleri (evler) olduğunu ve bu evlerde de yine sorumlu “Kız kardeşler” ve “Abiler” bulunduğunu, bu grupların ilçe merkezlerine (Lefkoşa, Girne, Mağusa, Lefke, Güzelyurt, İskele), ilçe merkezlerinin bir “Ada Genel Merkezi”ne ve buranın da Türkiye’deki genel merkeze bağlı olduğu bir ağ çıkıyor karşımıza.
Bu noktalara araştırmamızın ilerleyen bölümlerinde geçeceğiz. Şimdi Arife G’nin anlattıklarına kulak verelim.
“Her ilçede kız ve erkekler için ayrı evler var”
Arife, “Evrensel Sevgi ve Kardeşlik Derneği (Sevkad), bildiğim kadarıyla adadaki faaliyetlerine 2000’li yılların başlarında başladı. Ben dernekle tanıştıktan sonra derneğin Türkiye’de çok önceden var olduğunu ve buradaki şubelerine sürekli oradaki merkezden bilgiler geldiğini gördüm.
Kıbrıs’ın kuzeyinde, Sevkad’ın da bağlı olduğu Evrensel Sevgi ve Kardeşlik Derneği’ne (Eskad) bağlı her dernek için her ilçede birkaç ayrı apartman dairesi kiralanmıştı” diyor.
Bu dairelerin kız ve erkekler için ayrı ayrı kiralandığını anlatıyor Arife ve yurtta kalan bazı öğrencilerin ise okul ve yurt paralarının dernek tarafından ödendiğine şahit olduğunu söylüyor.
Aslında Arife’nin anlattıkları buraya kadar nispeten normal. Çünkü görüntü; öğrencilere destek olmak isteyen, onların yurt ya da okul paralarını burs verir gibi ödeyen bir yardım kuruluşu görüntüsü. Ancak evlerde yaşananlar, bunun pek de masum bir “yardım” olmadığını gösteriyor.
“İki haftada bir Halkbank aracılığıyla hesaplarına para yatırılıyordu”
Arife anlatmaya devam ediyor;
“Kız öğrencilerin neredeyse tamamı tesettürlüydü. İnansalar da inanmasalar da beş vakit namaz kılarlar ve sadece kendileri gibi düşünüp yaşayanlarla arkadaşlık ederlerdi.
Bazıları sadece derneğe üye olan kızlarla görüşürdü. Bu öğrencilerin Halkbank’taki hesaplarına her iki haftada bir o dönemler (2004) 200 TL harçlık yatırılırdı, öğrenciler de bankaya gidip çekerlerdi.
İçinde bulunduğum ruh hali, kendimi arama hali ve ailemle aramın hiç iyi olmaması ve burada birileriyle etkileşim kurmak ilk zamanlar beni mutlu etmişti.
Evdeyken odamdan çıkmadan dernekten bana verilen dini kitapları okuyordum. Hatta namaz kılmaya bile başlamıştım. Annem ve babam odama her baktığında yeni aldığım seccadelerde beni öyle görüyor, ‘Sen yarın başörtü de takarsın” diye espriler falan da yapıyorlardı.
“Üniversitedeki mescidde Eskad kitapları ve notlar dağıtılıyordu”
Ben YDÜ yurdunda kaldım. İkinci kız yurdunda mescit denilen ufacık bir oda vardı. Oraya da gittim oradaki kızlarla. Orada dini sohbetler yapılırdı.
Kitapların olduğu bu odada sohbete katılanlara da Eskad tanıtım kitapçıkları ve kısa kısa notlar yazan kağıtlar dağıtılırdı.
Küçükkaymaklı’da kızlar için bir apartman dairesi… Eskad kızları toplantısı…
O yıllarda Küçükkaymaklı’da 2+1 bir apartman dairesinde yapılan ‘Eskad kızları’ toplantısına gitmiştim. Evin salonunda, sandalyelere oturan 18-20 yaşlarında 30-40 kişi vardı.
100 ekran olduğunu tahmin ettiğim tüplü bir televizyon vardı salonda. Ayrıca o evi yöneten iki de kız vardı.
Evin yöneticisi(!) olan kızlardan biri birazdan ‘Türkiye’den gelen bir CD’yi izleyeceğimizi’ söyleyince, herkesin heyecanlandığını hatırlıyorum.
Türkiye’deki merkezden böyle CD’ler geldiğini ve sürekli evlerde toplanılıp bunların izlendiğini sonradan anladım.
Kız CD’yi açmadan önce şunları söyledi;
‘Biz imanlılara tüm dünyada yapılan şiddet, dışlama, hor görme, küçük düşürme ve aşağılamalara rağmen imansızlara direnen peygamberimizin çocukları sayesinde buradayız. Bilin ki; biz burada olduğumuz sürece bu kapı hepinize açık. Hepimiz kız kardeşiz, aileyiz. Giderek de büyüyoruz. Yaşadıklarımızı görünce herkes bize hak verecek. Kıbrıs’ta da yalnız değilsiniz. Şimdi derneğimizin merkezinden bizim gibi imanlı kadınlarımızın neler yaşadığını gösteren videoları izleyeceğiz. Bunları burada da yaşamaya hazır olun’
“Türkiye’den gönderilen CD izlendi, topluca namaz kılındı…”
Bu konuşmalar yapılırken, salondaki herkes çok üzgün ve etkilenmiş görünüyordu.
CD’deki video izlendikten sonra da topluca ikindi namazının kılınacağını ve herkesin evine dağılacağını söyleyerek videoyu açtı. Görüntüler ekranda belirlemeye başladığında çok fazla dayanamayacağımı anlamıştım.
Görüntülerde; Afganistan ve İran gibi bazı ülkelerdeki tesettürlü kadınların durmadan ağladığına, savaştan kaçtığına, dayak yiyip tecavüze uğradığına dair görüntüler vardı.
Kızların hemen hepsi hüngür hüngür ağlamaya başladı, ben dayanamayıp balkona çıktım. Benimle beraber birkaç kızın daha izleyemediğini hatırlıyorum.
Video izlendikten sonra salona ve diğer odalara seccadeler serilip hep birlikte namaz kılındı ve akşam üstü oradan ayrıldık.
“Beyinlerini yıkıyorlar. Çok korkunç şeyler izletip korkutuyorlar…”
Ben yaklaşık 5 ay kadar içlerinde kaldım. Edindiğim izlenim de oraya çağırılan ve okul parası ya da kalacak yerler verilen henüz çocuk yaştaki öğrencilerin beyinlerini kendi öğretileriyle doldurdukları oldu.
Adeta beyinlerini yıkıyorlar. Çok korkunç şeyler izletip korkutuyorlar. O gün oradan çıkarken elimize bir de küçük bir kâğıt parçası verdiler hiç unutmuyorum.
Kağıtta; ‘Ne zaman ki kadınlar pantolon, erkekler ise etek giyecek; işte o zaman dünya cehennem olacak‘ gibi bir şey yazıyordu.
Uzun yıllar derneğe giden kızlar ve erkekler, korkarak yaşıyor ve dernektekilerin sözlerinden çıkmayacak hale geliyorlar.
“Dernekte olan biriyle sevgili oldum, elimi hiç tutmadı…”
Mesciddeki buluşmalar, ev buluşmaları derken dernekteki bir sufi erkekle tanıştım. Birbirimizden hoşlanmıştık ve sevgili olduk. Hatta onu annemle de tanıştırdım.
Göçmenköy’deki bir dernek evinde 10-15 erkekle birlikte yaşıyordu. Bu kişilerin hepsi uzun saçlı, sakallı, tırnakları da uzun ve beş vakit namaz kılan kişilerdi. O evde toplantıları da oluyordu.
Hepsinin de maddi durumu çok iyi ve zeki gençlerdi. Benim sevgilim benim elimi hiç tutmadı, saçlarını ve sakallarını neden kesmediğini sorduğumda da ‘Allah uzattığı ve keserlerse ona karşı gelmek olacağı için’ kesmediğini söylüyordu.
“Abilerim senin gibi ‘açık’ birine güvenmemem gerektiğini söylemişti…”
Modern bir ailenin çocuğu olarak biraz dikkat çeksem de uyum sağlamıştım. Ancak birkaç ay sonra erkek arkadaşımın, evindeki ‘Abilerden’ E.K adlı birisinin sözünden hiç çıkmadığını ve hatta bana karşı davranışlarının da değiştiğini gözlemledim.
Adeta beyni yıkanmış gibi onun sözünden hiç çıkmıyordu, onun ağzı ile konuşuyordu.
Bunları gördükçe tedirgin oldum ve ayrılmak istediğimi söyledim. Bunu söylediğim de zaten ‘abilerinin’ benim gibi ‘açık’ birine güvenmemesi gerektiğini söylediğini söyledi ve onu bir daha hiç görmedim.
Dernekle ilgili evlere gitmedim ve bu defteri kendi adıma kapattım…”
Hiçbir adım atılmadı…
Arife’nin anlatacak daha çok şeyi olduğunu anlamamla, anlattıkça hala etkilendiğini hissetmem aynı anda oldu.
Neden şikâyette bulunmadığı ya da o dönem henüz yetişkinliğe giren bir genç olarak şikayet etmekten korkup korkmadığını sorduğumda sessizdi.
İlerleyen günlerde onunla ve diğer deneyimleri olanlarla da yaşadıklarını konuşmak üzere buluşacağız.
Ülkemizde yaşanan cemaatleşme furyasına sessiz kalınmasıyla, bu durumun nerelere gidebileceğini tahmin etmek sanırım zor değil.
Not: Cemaat evleri haberini yaptığımız ilk günden bu yana on günlük bir süre geçti. Fotoğraflarıyla belgelenen birçok şeye rağmen, ne polis ne Savcılık ne Eğitim Bakanlığı ne de hükümetten herhangi biri harekete geçmedi, derneğin evleri basılmadı, soruşturma başlamadı…
Pınar Barut /Özel Röportaj
İlgili haberlerimize bu linklerden ulaşabilirsiniz;