KıbrısManşetSağlık

Rahvancıoğlu: Ya onlar sosyal devleti yok edecek ya biz onları






Bağımsızlık Yolu Genel Sekreter Yardımcısı Münür Rahvancıoğlu, TC-KKTC arasında imzalanan “Sağlıkta İş Birliği Anlaşması“nda yer alan USHAŞ adlı şirketin, AKSA ve T&T‘nin bir başka versiyonu olduğunu söyleyerek, kamusal kurumların yatırımsız ve atıl bırakılırken, Türkiye sermayesi özel şirketler için dikensiz gül bahçesi yaratıldığına dikkat çekti

Rahvancıoğlu: Bu anlaşma; ülkemizi Türkiye’deki hastanelerin piyasası haline getiriyor

Sosyal medya hesabından “Sağlıkta Gericilik ve Özelleştirme” başlıklı bir açıklama yapan Rahvancıoğlu, Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nin (KTTB) dün bir basın bildirisi yayınlayarak, TC-KKTC arasında imzalanan “Sağlıkta İşbirliği Anlaşması”nın, sağlık sisteminin ticarileşmesi ve hastaların “müşteri” muamelesi görmesi yolunda nasıl tehlikeler içerdiğinin altını çizdiğini hatırlattı.

Rahvancıoğlu, “20 Aralık 2022’de imzalanan anlaşma, USHAŞ isimli şirkete geniş yetkiler vererek, ülkemizi Türkiye’deki hastanelerin piyasası haline getiriyor” dedi.

“AKSA ve T&T gibi örneklere şimdi USHAŞ eklendi”

Tüm hizmetlerde olduğu gibi sağlıkta da kamusal olan yıpratılırken, özel sermayeye alan açıldığını görebildiklerini kaydeden Rahvancıoğlu, sosyal devletin gereği olan hak odaklı kamusal kurumların yatırımsız, geri ve atıl bırakıldığını ve kâr amacı güden şirketler için dikensiz gül bahçesi yaratıldığını belirtti.

Rahvancıoğlu, “Eğitim, enerji, ulaşım, barınma ve akaryakıt gibi yaşamsal konular gibi sağlık da benzer bir süreci yaşıyor. Tüm bunlar olurken, özellikle yüksek yatırım ve sermaye girdisi gerektiren alanlarda, büyük Türkiye şirketlerine özel kıyaklar yapılıyor. AKSA ve T&T gibi örneklere şimdi USHAŞ eklenirken; piyasalaştırma ve özelleştirmeden rant elde eden yerli kompradorların yerini, Türkiye’nin büyük şirketleri alıyor” dedi.

“Şikayet etmenin ötesine geçmeliyiz”

Rahvancıoğlu şöyle devam etti;

“14 Mart’ta Tıp Bayramı vesilesiyle yaptığım açıklamada; dün Tabipler Birliği’mizin dikkat çektiği ‘Sağlıkta İş Birliği Anlaşması’nın ticarileşme boyutunu vurgulamış, buna ek olarak anlaşmada öngörülen ‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp alanında yasal düzenleme yapılması’ maddesinin dinsel gericiliğe zemin hazırlayan tehlikesine dikkat çekmiştim.

Bu vesileyle her iki konuda da olumsuzluklardan duyduğumuz endişelerimizi dillendirmenin yeterli olmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. Sağlık başta olmak üzere, tüm alanlarda halkın haklarını savunmak, tutarlı ve kararlı bir kamuculukta; dinsel gericiliğin sistemli saldırılarına direniş ise, devrimci laiklik tutumuyla mümkündür.

Gelişmelerden şikayet etmenin ötesine geçip, temel haklar alanından kâr elde eden özel şirketlerin kamulaştırılması, sahiplerinin ekonomik ve siyasi gücünün servet vergisi ile budanması, kamuya teknik ve insani yatırımların yapılması, dinsel gericilik ile sosyal alanda polemiğe giren aydınlanmacı bir yıpratma mücadelesi verilmesi; kısacası savunmadan çıkıp atağa geçilmesi, şikayeti bırakıp talepler geliştirilmesi dışında bir çıkış yoktur.

“Ya onlar aydınlanma değerlerine bağlı sosyal devleti yok edecek, ya biz onları”

Ne sermaye ne de gericilik, halkın haklarına saldırılarını durdurmayacak, her iki odak da kamuyu ve aklı tamamen sıfırlamadan durmayacak, hiçbir zaman bir denge kurulamayacaktır.

Ya onlar aydınlanma değerlerine bağlı sosyal devleti yok edecek, ya biz onları!

Seçenekler bundan ibarettir, arası, dengesi, uzlaşması yoktur. Mücadele de buna göre yürütülmelidir.

Halkın haklarını savunan kamuculuk ve aydınlanma noktasında net ve kararlı bir duruşu olan #EmekçininPartisi #BağımsızlıkYolu saflarında örgütlenmemiz bu nedenle hayati önemdedir”









Başa dön tuşu