Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası (KTEZO), asgari ücret ne kadar artarsa artsın, aynı oranda vergiler ve harçlar da artacağı için asgari ücretlinin yine yoksul kalacağına ve sadece bir haftada TL’de yaşanan değer kaybının yüzde 25 olduğuna dikkat çekerek, hükümetin ise kendi açığını kapatmak için vergi artırmaya devam ettiğini, tüm bunların da ülkeyi tüm kurumlarıyla çöküşe götürdüğünü kaydetti
KTEZO: Bir hafta içinde TL değer kaybı yüzde 25’lerin üzerine çıktı
Yazılı açıklama yapan örgüt, son yıllarda ekonomik krizlerin hızının arttığını, daha önce ortalama 10 yıl aralıklarla gelen krizlerin şimdi 1-2 yılda tekrarlanmaya başladığını söyleyerek, bu krizlerin eskiye göre de daha etkili ve yıkıcı bir şekilde meydana geldiğini belirtti.
KTEZO açıklamasında, “Bu yaşananlar karşısında sözü uzatmanın çok da anlamı yok. Bir hafta içinde TL değer kaybı yüzde 25’lerin üzerine çıktı. Girdiler artarak tavan yaparken alım gücü aynı oranda yerlere serildi. Toplum açısından ekonomi neredeyse durdu, sıfır noktasına doğru evriliyor. Nedeni elbette ki çok açıktır” dedi.
“Tüketimini üretim ile karşılayamayan, har vurup harman savuran ülkelerin kaçınılmaz sonu ile karşı karşıyayız”
Kafa karışıklığına gerçekten yer kalmadığını, tüketimini üretim ile karşılayamayan, karşılamaya çalışmayan, politik yatırımlar için har vurup harman savuran ülkelerin kaçınılmaz sonu ile karşı karşıya olunduğunu dile getiren KTEZO, daha beterinin; üretim ve tüketim arasında bir denge olması gerektiğinin görmezlikten gelinmesi ve politik amaçlar için harcamaların artırılması olduğunu kaydetti.
“Bu da bizi değil kriz iflas noktasına getirmiştir. Şu anda yaşanan tam da budur” diyen KTEZO açıklamasında şu ifadelere yer verildi;
“Enflasyonun ülkemizde, Türkiye Cumhuriyeti ve benzer ülkelerde çok yüksek olmasının nedeni budur. Dolayısıyla, kimse laf oyunlarıyla mazeret aramasın. Üretimi gelişmiş, üretim ve tüketim arasındaki dengeyi gözeten ülkelerde enflasyon her zaman düşüktür.
“Durmadan borçlanıyor, tüketimi hızlandırıyor, iki yakayı bir araya getirmeye çalışıyoruz”
Bu gerçeklik de bize ne yapmamız gerektiğini gösteriyor. ‘Ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız’
Ayakları uzatmak istiyorsak yorganı büyütmek için çaba göstereceğiz. Aslında 2008 mali krizinden bugüne bu gerçeği tartışmaya başlayan bir dünya oluştu. Salgınla birlikte bu tartışmalar daha da önem kazandı. Bütün bu tartışmalardan ülke olarak ders alıyor muyuz? Hayır!
Durmadan borçlanıyor, tüketimi hızlandırıyor, iki yakayı bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bu yöntemle bir süreliğine gönülleri fethederek hükümet olunur elbette.
Ancak geriye ne devlet kalır ne de uzun süreli hükümet. Sağlıktan eğitime, çevreye, alt yapıya, ulaşımdan güvenliğe kadar her şey çöküntüye gider.
Halkın üzerinde yükü artırma yoluna gidersiniz. İlaç bulamazsınız, tedavi olacak doktor bulamazsınız, gidecek hastane bulamazsınız, çocukların eğitim alacağı okul, eğitim verecek öğretmen, içine girecek derslik bulamazsınız. Nihayetinde bütün kurumlarla birlikte çökersiniz! Olay budur!
“Kendi açıklarını kapatmak için vergi artışları yapan bir sistemle karşı karşıyayız”
Dün olduğu gibi bugün de dayanışma çağrımızı yenilemek zorundayız. Eski alışkanlıkları kırmak, statükoyu aşmak için mücadeleden yana taraf olmalıyız.
Bir taraftan kaynakları yerinde kullanmak, üretimi ve istihdamı artırmak, diğer taraftan da eğitim ve sağlık başta olmak üzere her şeyi yeniden ele almak zorundayız.
Lütfen birlikte düşünelim. Gerçekten çok büyük bir çelişki ile karşı karşıyayız.
Enflasyon altında ezim ezim olan, alım gücü her geçen gün yerlerde sürünen toplumun üzerinden bir de kendi açıklarını kapatmak için enflasyon oranında vergi artışları yapan bir sistemle karşı karşıyayız.
“Bunun adı topluma sırtını dönmektir, vicdansızlıktır”
KDV’den sosyal güvenlik yatırımlarına, belediye meslek vergilerinden ruhsatlara her şey asgari ücret oranına bağlanmıştır. Asgari ücretli kaç para artış alacak olursa olsun, alacağı artış kadar yükselen vergi ödeyeceği için yine yoksullukla ve açlıkla karşı karşıya kalacaktır.
Tam bir rezalet! Bunun adı topluma sırtını dönmektir, vicdansızlıktır!
Toplum olarak bu gerçekle yüzleşmek zorundayız. Yol bellidir. Çözüm bellidir”