KıbrısManşet

Hükümet “iyi polis-kötü polis” mi oynuyor? Özcenk’in amacı ne? Üstel neden görevden almıyor?

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ), mali krizle boğuşuyor. Hükümet, Akademik Personel Sendikası (DAÜSEN) tarafından hazırlanan “Kurtarma Paketi ve Protokole” imza atmadan borçlanma iznini vermiyor. DAÜ Vakıf Yöneticiler Kurulu (VYK) Başkanı Erdal Özcenk süreci tıkıyor, DAÜ birilerinin siyai ve kişisel hırsları yüzünden baltalanıyor

Peki DAÜ bugünlere nasıl geldi? Basına yansıyan bilgilerle; DAÜ’nün “mali kriz kronolojisi”

2008-2009 dönemi: İrsen Küçük hükümeti, TC’den 9 milyon dolarlık hibe ve Doğa Koleji satışı

DAÜ’de 2008-2009 yılında başlayan ilk mali kriz; 2011 yılında DAÜ üniversite önceki eğitim kurumları olan Doğu Akdeniz İlkokulu (DAİ) ve Doğu Akdeniz Koleji’nin (DAK), şimdilerin terör örgütü, o dönemin ise makbul cemaati olarak anılan FETÖ ile ilişkileriyle bilinen Doğa Koleji’ne satılmasıyla sonuçlanmıştı.

Dönemin DAÜ Rektörü Prof. Dr. Abdullah Öztoprak ve yönetimi, Eğitim Bakanlığı ve TC Lefkoşa Elçiliği’nin desteğiyle Maliye Bakanlığı’yla Türkiye’den DAÜ’nün mali krizden çıkabilmesi için hibe edilecek 9 milyon doları almak ve üniversiteye sıcak para sokmak için bir protokol imzalamıştı.

Ancak elbette bu “hibe”nin bir karşılığı da olacaktı; DAİ ve DAK’ın Türkiyeli sermaye Doğa Koleji’ne satılması.

Eylemler, protestolar, itirazlar ve sonuç: İmamın Ordusu”na geçit verildi

Türkiye’de eğitim sektörüne girdiğinde ülke genelinde sadece yüzde 3 olan “özel okullar” oranını, 102 kampüs, on binlerce öğrenci ve binlerce öğretmeniyle 2019 yılında yüzde 20’lere çıkaran Doğa Koleji’ne, Kıbrıs’ın kuzeyinde de var olan siyasi tepki, devlet üniversitesi DAÜ’nün parçası olan eğitim kurumlarının yabancı sermayeye satılmasının öfkesiyle birleşmiş ve bu satış büyük eylemlere sahne olmuştu.

UBP’nin tek başına iktidar olduğu İrsen Küçük hükümeti ve dönemin DAÜ yönetimine (Rektör Prof. Dr Abdullah Öztoprak) tepkiler çığ gibi büyümüş, dönemin muhalefeti CTP ve TDP’nin, sendikaların, velilerin ve halkın da büyük destek verdiği yumurtalı-sopalı eylemler yapılmıştı.

Bu eylemlerde “DAÜ Halkındır, Satılamaz“, “Doğa, DAÜ’de İstenmiyorsun, Gelirsen Pişman Olursun“, “İşte UBP’nin Formülü: Önce Batır, Sonra Sat“, “Haddini Bil Rektör“, “İmamın Ordusuna Geçit Yok“, “AKP, Elini Yakamızdan Çek” yazılı pankartlar asılmıştı.

Ama sonuçta egemenler amacına ulaşmış, DAİ ve DAK Doğa Koleji’ne satılmış, eylemler ve tepkiler de bir süre sonra tamamen bitmiş, “İmamın Ordusu”na geçit verilmişti…

DAÜ’nün yıldızı parladı, öğrenci sayısı tavan yaptı, sermayenin iştahı kabardı

Prof. Dr. Necdet Osam

DAÜ bu satışın ardından, 2014 yılında Rektör olan Prof. Dr. Necdet Osam döneminde de devam edecek olan bir büyüme stratejisi izledi.

Burslar çeşitlendirildi, öğrenci sayıları artırıldı, yeni istihdamlar ağırlıklı olarak maliyeti yüksek full-time hocalar yerine part-time hocalardan yapıldı, özelleştirmeler de bir yandan devam etti.

2016 yılına gelindiğinde öğrenci sayısı yabancı öğrenciler başta olmak üzere zirve yaparak toplamda 19 bin 800’e kadar yükseldi.

Rektörlük

Bu süreçte DAÜ’ye ait yurtlar da “yap-işlet-devret” yöntemiyle özelleştirildi.

Hazır para suyunu çekmeye, haksız rekabet koşulları oluşmaya başladı

DAÜ’nün yabancı öğrenci popülasyonu, var olan özel üniversitelerin ve bazı sermaye gruplarının iştahını kabarttı.

Var olan özel üniversiteler pastadan pay almak için harekete geçerken, sermaye grupları da diğer taraftan “apartman üniversiteleri”ni peş peşe açtı.

Kıbrıs’ın kuzeyi yavaş yavaş yabancı öğrenci avcısı bir “üniversiteler çöplüğüne” dönmeye başlamıştı.

Ayrıca bu süreçte, DAÜ’ye yapılması gereken devlet katkısı da düzenli şekilde yapılmadı, günün koşullarına göre bu destek rakamları güncellenmedi.

Bu arada “yap-işlet-devret” formülüyle özelleştirilen DAÜ yurtlarını alanların büyük çoğunluğu da taahhütlerini yerine getirmedi.

Özelleştirme ve hibeyle gelen bu yükseliş trendi, gelir getirecek uygulamalar yapılmadığı için kasadaki hazır para suyunu çekince, 2016 yılından sonra düzenli şekilde düşüşe geçti, üniversitenin öğrenci harçları dışında neredeyse hiçbir geliri kalmadı.

DAÜ 2019 yılında ikinci kez açık veri: 30 milyon TL

CTP-HP-TDP-DP dörtlü koalisyon hükümetinin görevde olduğu 2018 yılına gelindiğinde ise DAÜ’de mali kriz söylemleri yüksek perdeden dillendirilir oldu ve DAÜ 2019 yılında bir kez daha açık verdi; 30 milyon TL.

Doğu Akdeniz Üniversitesi Akademik Personel Sendikası (DAÜSEN), dönemin Rektörü Necdet Osam’dan duruma müdahale etmesini, “emeklilik yaş düzenlemesi, performans yönetmeliği” gibi tasarruf tedbirleri almasını, öğrenci sayısının düşmesini engelleyecek politikalar devreye sokmasını istediyse de okul yönetiminden kayda değer bir adım gelmedi.

Prof. Dr. Aykut Hocanın

Yeni mali krizin başlangıcı olan bu dönemde yapılan Rektörlük seçimlerini de “bu sorunu çözmek” vaadini veren Prof. Dr. Aykut Hocanın kazandı.

Hocanın’ın vaatleri boşa çıktı, hızlı düşüş devam etti, 100 milyon TL öngörülen açık 270 milyon TL’ye çıktı

DAÜ için yeni bir dönem olacağı söylenen Hocanın dönemi, mali krizin büyümesinden başka bir işe yaramayacaktı ancak yeni yönetimin göreve gelmesinden hemen sonra patlayan Covid-19 pandemisinin tüm gündemi meşgul etmesi nedeniyle; durum şimdiki gibi net görünmedi ve kamuoyunun da bu denli dikkatini çekmedi.

Hocanın, kendisinin de imzası olan Toplu İş Sözleşmesi’nde yer alan “Performans Yönetmeliği”, “Birim bütçe ve birim kadro” uygulamalarını hayata geçirmedi, öğrenci sayısı azalmaya, bütçe açığı ise buna paralel olarak her yıl büyümeye devam etti.

Pandemi nedeniyle öğrencilerin gelmemesi, devletin yasal sorumluluğunu yerine getirmemesi, yükselen enerji fiyatları, döviz krizleri, TL’nin erimesi ve hayat pahalılığı oranları da sürece eklenince, 100 milyon TL olarak öngörülen 2022 bütçe açığı, inanılmaz bir farkla tam 270 milyon TL olarak açıklandı.

Çavuşoğlu DAÜ’yü ve hocalarını itibarsızlaştırma çalışmalarına gaz verdi, hükümetlerinin ve devletin bu çöküşte payı olduğunu inkâr etti

Tüm bunlar yaşanırken hükümet bir kez daha değişti, kötü ekonomi politikaları ve Ankara‘nın “emir eri” gibi çalışacak olan UBP-DP-YDP Hükümeti başa geçti.

Nazım Çavuşoğlu AKSA’ya satılan yandaş medya Kıbrıs TV’de

DAÜ’nün her gün kan kaybetmesi karşısında kılını kıpırdatmayan hükümetin Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu, çıktığı televizyon programlarında da DAÜ’nün kötü yönetildiğini, durumun hükümetle alakalı olmadığını söyleyerek, DAÜ’yi itibarsızlaştırmak için 20 yıllık hocaların, profesörlerin aldığı maaşları diline doladı, mali krize sebep olarak gösterdi.

Bu arada Rektör Aykut Hocanın da 2022 yılının Aralık ayında yaptığı bir açıklamada, 2023 yılının DAÜ için sorunsuz bir yıl olacağını, tam bin 200 yabancı öğrenci getireceğini vaat etti.

Açık 700 milyon TL’ye dayandı, DAÜ artık çalışanlarının sosyal yatırımlarını dahi yapamayacak duruma geldi

Hocanın tüm bu vaatleri, mevduatta bulunan paraya güvenerek vermişti ancak altını dolduramadığı kısa sürede anlaşıldı.

Nitekim 2023 yılının şubat ayında okula gelen yabancı öğrenci sayısı sadece 460 oldu, mart ayında ise DAÜ, çalışanlarının İhtiyat Sandığı ve Sosyal Sigorta yatırımlarını yapamadı, bütçe hesaplamalarında 410 milyon TL olarak öngörülen bütçe açığı bu kez de 700 milyon TL’ye ulaştı.

“Batıyor” denilen DAÜ’de münhal açıldı, onlarca yeni isthidam yapıldı

Gazetelerde ve köşe yazılarında her gün “Battı, batıyor” haberleri yapılan DAÜ’de, işveren pozisyonunda bulunan DAÜ Vakıf Yöneticiler Kurulu’nun (VYK), geçtiğimiz yerel seçimlerde UBP’den Mağusa Belediye Başkan adayı da olan Başkanı Erdal Özcenk’in de desteğiyle 26 kişilik münhal açıldı ve 37 kişilik istihdam yapıldı.

Erdal Özcenk

Batan bir üniversite” olarak anılmaya başlayan DAÜ’de istihdam yapılması ve üstelik 26 denilirken 37 kişinin işe alınması sonrası tepkiler ve torpil iddiaları havada uçuştu ancak DAÜ ve VYK Yönetimi konuyla ilgili tek kelime etmedi.

DAÜ’de örgütlü sendikalar ilginç bir şekilde konuyla ilgili sessizliğini bugüne kadar korudu.

Rektör Aykut Hocanın ve VYK Başkanı Erdal Özcenk, birbirlerini destekleyen açıklama ve tavırlarına devam etti.

Hükümetin dışındaki ses ve görüşler medyada görünürlülüğünü yitirdi

DAÜ’ye yıllarını vermiş hocalar, Dekanlar peş peşe açıklamalar yaptı, DAÜ’nün diğer üniversitelerle neden rekabet edemediğini, mali durumunun neden kötüleştiğini anlatmaya çalıştı.

Sorunun sadece üniversite yönetimi değil VYK ve hükümetten kaynaklandığı ortaya koyuldu ancak kendi ülkesinde Cumhuriyetin kazanımları olan tüm yerli fabrika ve kurumları özelleştiren Ankara hükümetinin “yan sanayisi” olarak atanan UBP-DP-YDP Hükümeti’nin, yine AKP desteğiyle medyada kurduğu hakimiyet, bu gerçeklerin kamuoyunda ve yükselmesini de engelledi.

Medyadaki ses sadece hükümet tarafının sesi oldu.

Halbuki DAÜ’nün bir devlet üniversitesi olarak özel üniversitelerle rekabette dezavantajlarını oluşturan birçok unsur vardı.

Gerçekler: DAÜ neden özel üniversitelerle rekabet edemez? Dezavantajları nedir?

-Bunlardan biri ve belki de en önemlisi; özel üniversitelerin profesör maaşlarını dahi asgari ücretten gösterip vergi kaçırması. Bu üniversiteler vergi beyanlarını nasıl isterse o şekilde düzenleyebiliyor.

-Bu konu on yıllardır çözülmemişken, DAÜ’deki tüm yatırımlar gerçek maaşlar üzerinden yapılıyor. Bu diğer üniversitelerin karşılamadığı çok büyük bir gider kalemini oluşturuyor.

-Ayrıca, Yüksek Teknoloji Enstitüsü döneminde kamu görevlisi olanların DAÜ’ye devredildiği de unutturulmaya çalışılıyor ancak bu kişilerin emeklilik maaşları da yıllık 50 milyon TL olarak DAÜ bütçesinden ödeniyor.

-Özel üniversitelerden bir diğer fark da şu; Herhangi bir üniversiteden emekli olan bir hoca, hali hazırda istediği üniversitede çalışabiliyor ancak bu DAÜ için geçerli değil.

-Sendika bu durumu; “Mali kriz nedeniyle yeni dönemde, yeni istihdamlar dahil maaşlar yükselemeyince herkes emekliliğe çıkıp özelde çalışmak isteyecek” olarak yorumluyor.

Emekli hocaların, DAÜ’de çalışmaya devam etmesi konusuna ise bazı Dekan ve çalışanlar karşı çıkıyor, bunun çifte maaş beklentisiyle, düşük vasıflı hocaların da üniversitede tekrar kendine yer bulacağı ortamın yaratılması olarak görüyor.

Ayrıca bu maddeye muhalif olanlar; böyle bir durumda bu hocaların daha az saatle daha çok maaş alırken, part time ya da kıdemi daha az olan hocalara da haksızlık ve adaletsizlik olacağı görüşünde birleşiyor.

DAÜSEN atağa geçti, Cumhurbaşkanı ve Başbakanla görüştü ancak süreç durdu

DAÜSEN tüm bu gelişmeler ve gerçekler ışığında geçtiğimiz mayıs ayında hem Cumhurbaşkanlığı hem de Başbakanlığa giderek “kapsamlı bir çözüm” için toplantılar yaptı.

Atama Başbakan Ünal Üstel bu toplantılar sonrası VYK Başkanı Erdal Özcenk’e görev vererek, haziran ayı içinde sendikayla birlikte bu kapsamlı çözüm önerisini hazırlamasını ve hükümete sunmasını istedi.

Ancak o toplantının hemen ardından Özcenk yurt dışına gitti, yerine de vekaleten Ersun Kutup geçti.

DAÜSEN, Kutup Başkanlığında oluşturulan, VYK üyelerinin de olduğu bir komiteyle çalışmaya başladı ve kısa süre içinde de VYK’nın, sendikaların ve hükümetin taraf olacağı bir protokol eşliğinde kapsamlı çözüm paketi ortaya çıktı. Geriye sadece bu paketin sendikalar ve VYK tarafından onaylaması ve hükümete sunulması kaldı.

İşte işler tam burada durdu.

DAÜSEN ve VYK’nın hazırladığı 4 yıllık bir süreyi öngören çözüm paketinde neler var?

Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu DAÜSEN’in bu tavrı karşısında, her ne kadar üstten bir bakışla DAÜ’nün itibarını sarsan açıklamalar yapsa da “Son bir kez katkı koymaya hazırız. Ama çalışanlar da özveride bulunmalı. Böyle bir tablo ortaya çıkmazsa dış borçlanmaya izin vermeyeceğiz” diyordu.

DAÜSEN, hükümetin de üzerine düşenleri yapmayı kabul etmesi durumunda, hükümetin bazı şartlarını kabul edeceklerini söyledi ve hükümet, işveren (VYK) ve yetkili sendikaların olduğu bir protokol taslağı hazırladı.

VYK ve DAÜSEN’in uzlaştığı ve Bakan Çavuşoğlu’nun da “kabul edeceğini” söylediği, 4 yıllık bir süreyi öngören bu çözüm programında şunlar yer aldı;

-Yıllık program yapılacak ve personel giderlerinin bütçe içindeki payı yüzde 70’e çekilecek,

-Hayat Pahalılığı oranının her 3 ayda bir net maaşa uygulanması ötelenecek (Temmuz HP’si Ekim’de, Ocak HP’si de Nisan’da yansıtılacak)

-Personelin 13. maaşları, 4 yıllık bu çözüm programı içinde borçlanma kaleminde tutulacak, emekli olanlara emekli olduğu gün kıdem tazminatı gibi ödenecek

Sendika ve VYK’nın hazırladığı ve kabul ettiği bu önlemlerle öngördüğü şey ise; üniversitenin nakit akışı açısından rahatlatılması, DAÜ’nün bankalardan borçlanması gereken parayı, geri ödemek şartıyla çalışandan borçlanması.

Protokole göre bunun karşılığında hükümetin de yapacakları var.

Paketin içinde hükümetin üzerine düşen sorumluluklar neler?

DAÜ’nün faizleriyle birlikte birikmiş olan ve vergi aflarından da yararlanamadığı vergi borçları bulunuyor.

Bu borçlar yüzünden Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu (YÖDAK) DAÜ’nün yeni programlar açmasına izin vermiyor. 700 milyonluk açığın 250 milyonunu da bu vergi borçları oluşturuyor.

DAÜSEN ve VYK’nın üzerinde anlaştığı çözüm önerisine göre; üniversite 350 milyonluk açığı yukarıdaki kendi üzerine düşen önlemlerle kendi içinde çözecek.

Hükümetten talep edilenler ise şöyle;

-Devletin 250 milyonluk vergi açığında üniversiteyle mahsuplaşması,

-Yüksek Teknoloji Enstitüsü döneminden DAÜ’ye aktarılanlar ve DAÜ bütçesinden emekli maaşı alanlarla ilgili; devletin yasal düzenleme yapması ve bu kişilerin devlet tarafından ödenmesi,

-Yasal değişiklik yapılarak emekli olanların DAÜ’de de çalışabilmesinin önünün açılması,

-DAÜ’nün iki yıllık dış borçlanmasına onay verilmesi ve birikmiş kıdem tazminatları için uzun vadeli borç sağlanması.

DAÜSEN’in paketin hayata geçmesiyle birlikte öngörüleri neler?

DAÜSEN, bunlar yapılmazsa hem mali krizden çıkmanın hem de diğer üniversitelerle rekabet etmenin mümkün olmadığını düşünüyor.

Hatta bu çözüm programıyla sendika, mali yapıyı da tıpkı idari yapı gibi özerkleştirmeyi, kendi giderlerini karşılayan bir düzen getirmeyi hedeflediğini söylüyor.

Yani DAÜ’nün bina, güçlendirme, sosyal alan, gelir getiren işletmeler gibi yatırımlarını da kendisinin yapması öngörülüyor.

Yasada da bu vergi açığının Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılabileceği yazıyor yani devletin sorumluluğu yasal olarak da tespit edilmiş durumda ve bunu yapması gerekiyor.

Referandum çıkmazı ve Özcenk’in tavrı

Tüm bunları içeren protokol taslağı hazırlandı, DAÜSEN ve VYK uzlaştı. Geriye sadece o dönem 6 Temmuz’da yapılacağı duyurulan referandumla, DAÜ’deki yetkili sendikanın belirlenmesi ve onun da pakete imza koyması kaldı.

Peki ama bu çözüm paketi VYK Başkanı Erdal Özcenk tarafından haftalardır neden hükümete sunulmadı?

VYK Mayıs’ta hazırlanan bu paketi bekletti, hükümete sunmadı ve hali hazırdaki yetkili sendika DAÜ-PERSEN’in imzaladığı Toplu İş Sözleşmesi’nin (TİS) süresi de  bu süreçte dolmuş oldu.

Şimdi referanduma gidilip yeni yetkili sendika belirlenmeden ve yeni TİS imzalanmadan, tüm tarafların hazırlanan çözüm taslağına imza koyma imkânı ortadan kalktı.

Amaç UBP yakın sendikanın kaybetmesini engellemek

VYK bununla da kalmadı, Sendikalar Mukayyitliği’nin belirlediği referandum tarihleri için hazırlık ve işlemleri yapmayarak, yetkili sendikanın belirleneceği referandumun önce 14 Temmuz’a ardından da 2 Ağustos’a ertelenmesine neden oldu.

Amaç, “UBP’ye yakınlığıyla bilinen hatta UBP’den Mağusa Belediye Başkan adayı dahi olan VYK Başkanı Özcenk’in, yine ılımlı muhalif tavrıyla bilinen DAÜ-PERSEN’in referandumda kaybetmeyeceği ortamı yaratmak ve yine DAÜ-PERSEN’in desteklediği Rektör Aykut Hocanın ve yönetiminin yerini sağlama almak” olarak yorumlandı.

Yani Özcenk, UBP’ye yakın olan sendika seçimi kazansın diye üniversitenin kapsamlı çözümünü rafa kaldırdı.

Hükümet “iyi polis-kötü polis” mi uyguluyor?

Başbakan ve Eğitim Bakanı da bir yandan ele güne karşı Erdal Özcenk’e “Çözüm paketini bize sun, DAÜ’yü kurtaralım” derken, diğer taraftan arka planda Özcenk’in paketin sunumunu kişisel saiklerle rafa kaldırmasına da ses çıkarmadı.

Bu durumda iki ihtimal öne çıkıyor; ya hükümet ve Eğitim Bakanı söylediklerinde samimi değil ve Özcenk aracılığıyla ikili oynayıp süreci kilitliyor ya da Özcenk hükümet ve Bakan’ın sözünü dinlemeyecek kadar cesaretli.

Özcenk’in görevden alınmaması da soru işaretlerini ve danışıklı dövüş bir samimiyetsiz süreci adeta doğruluyor.

Kriz büyüyor, çözüm üretilemiyor

Bu arada DAÜSEN, 10 Temmuz’da Eğitim Bakanı ile görüşerek protokolün taslağını sundu, üç ayrı kitle toplantısı yaparak üyelerine protokol ve paketle ilgili sunum da yaptı.

Sonuç olarak; ciddi bir krizin ortasındaki DAÜ’nün, Eylül’de başlayacak olan yeni eğitim yılına nasıl gireceği bilinmiyor.

Kriz büyüyor, çözüm üretilmiyor, protokol imzalanmadan DAÜ’ye borçlanma izni de verilmiyor.

DAÜSEN ve VYK uzlaştığı, Bakan Çavuşoğlu ve Başbakan Üstel en azından görünürde destek verdiği halde, Özcenk ısrarla süreci tıkıyor ve aslında asli görevini de yapmıyor.

Özcenk’e görevini hatırlatacak bir siyasi irade şimdilik yok görünürken, DAÜ birilerinin siyasi ve kişisel hırslarının kurbanı olmaya her geçen gün daha da yaklaşıyor.

Pınar Barut











Başa dön tuşu