Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Doğuş Derya, Dipkarpaz‘da kaderine terk edilmiş insanların en temel hizmetlerini bile veremeyen hükümetin parçası olan Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı’nın, bunlar konuşulmasın diye sürekli küfür ettiğini söyleyerek bu zihniyetin arkaplanında “kendine benzetemediğinden nefret etmeye” alışmış bir tarih olduğunu vurguladı
Derya: Kelime hazinesi küfürden öteye gidemeyen, binbir oyunla hasbelkader Bakanlık koltuğuna atanan bir kişi
Sosyal medya hesabından açıklama yapan Derya Erhan Arıklı’nın; muhayyilesi işkencecilikten, kelime hazinesi ise küfürden öteye gidemeyen bir kişi olduğunu, binbir müdahale ve ayak oyunu sonucunda hasbelkader kendini Bakanlık koltuğunda bulduğunu, halktan alamadığı gücü, kendisini oraya atayanlardan aldığı için mütemadiyen bu ülkede yaşayan insanlara hakaret ettiğini belirtti, husumet yaratmak için yalan siyaseti, provokasyon, ırkçılık gibi hallere tevessül ettiğini vurguladı.
Derya, “Arıklı, ‘ahmak’, ‘ishal’ gibi yaptığı siyaset ile müsemma küfürlere başvurarak seviyeyi kendi düzeyine indirgemeye çalışıyor. Öfke yaratarak, toplulukları güruha, yurttaşı da fanatik taraftara dönüştürmek ve siyasi bekasını buradan kurmak dışında yapabileceği bir şey yok çünkü…” dedi.
“Adaya satılacak emlak yığını ve ganimet olarak bakıyor, aidiyeti yok”
Derya açıklamasına şöyle devam etti;
“Mesela hakkındaki Sayıştay raporlarına cevap veremiyor, ihalesiz alınan yakıtların, her peşkeş karşılığında ayni ya da nakdi olarak ödenen komisyonların konuşulmasını istemiyor. Ercan’da yaşanan rezaletin hesabını veremiyor.
Bu ülkeye bir aidiyeti yok, Kıbrıs’ı yurt olarak göremiyor. Bu yüzden kuşunu, böceğini, taşını toprağını, denizini sahilini sevemiyor. Adaya satılacak emlak yığını ve ganimet olarak bakan birinden Apostolos Andreas gibi bir kültürel mirasa sahip çıkmasını bekler misiniz?
Ada insanlarını sevmeyen birinden dinsel ve kültürel hassasiyetlere saygılı olmasını bekler misiniz?
“İşte bunları konuşmayalım diye yine küfür ediyor”
Bunu da geçtim, bu ekonomik krizde insanların mevduatlarından bile kesinti yaparken, Dipkarpaz’da sağlık ocağı başta olmak üzere kaderine terk edilmiş insanların en temel hizmetlerini bile veremiyorlar ya… İşte bunları konuşmayalım diye yine küfür ediyor.
Tüm ülkede olduğu gibi o bölgede de hizmet veren bir cami varken, yani ‘bu konuda ihtiyaç var’ diye mütemadiyen tekrarladıkları yalanı artık söyleyemediği için lafı ihtiyaç olmasa da bunu yapacağız noktasına getiriyor.
“İnsanların kutsal kabul ettiği bir yere saldırmayı Müslümanlık olarak anlıyor”
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, ülkenin her yerini pespaye bir gericiliğin çarklarında döndürebileceğini sanıyor. Okul, hastane, ilaç, yaşlı bakım evi, sığınma evi, kreş ve daha birçok hizmet verilemezken insanların kutsal kabul ettiği bir yere taarruz edercesine saldırmayı Müslümanlık olarak anlıyor.
Yok kardeşim, bu ülkede daha fazla camiye, mescide ihtiyaç yok. Okula, kreşe, yaşlı bakım evine, sığınma evine ihtiyaç var.
Ha bunu bildiği için belki, konuyu ‘ihtiyaç olmasa da yapacağız kardeşim’ noktasına getiriyor. Çünkü bu zihniyet adaya her baktığında bu ülkenin insanlarını ‘eksik Türk’, ‘eksik Müslüman’ olarak görüp habire bir kimlik dayatmaya kalkan bir zihniyet.
“Üzerime düşeni yapacağım”
Kendine benzetemediğinden nefret etmeye alışmış, bir tarihsel arkaplan var bu zihniyetin ardında. Yok kardeşim, bu ülkeye daha fazla kimlik ve mekan uydurmanıza ihtiyacımız yok. Bu topluma, tarihine, kültürüne saygı duyacaksınız.
Faşizim dediğimiz şeyin, derin bir aşağılık kompleksini şiddet kokan ve pervasız bir büyüklenme haline tercüme etmek demek olduğunu biliyoruz.
Biz sizin tercümelerinizle değil kendi dilimizle konuşmaya devam edeceğiz. Şimdilik bu kadar yazmakla kalıyorum.
Zaten artık yapmamız gereken şey, buradan yazmak değil yurt hakkımızı gasp edenlere karşı adım atmaktır. Bunun için de üzerime düşeni yapacağım”