InstagramKıbrısManşetSağlık

Eczacılar iflas noktasına getirildi, vatandaşın ilaca erişimi kesildi

Bizzat Çalışma Bakanı Sadık Gardiyanoğlu‘nun; “Tarihin en büyük yolsuzluğu” sözleriyle basına yansıtılan ve ülkede infiale neden olan “sahte reçete” soruşturması süreci, yurttaşın ilaca erişimine ket vururken, birçok eczanenin de batma noktasına gelmesine neden oldu.

Ayrıca Sosyal Sigortalar Dairesi Müdürü Tahir Serhat‘ın açıklamaları özellikle eczacılardan ciddi tepki almaya devam ederken, iki buçuk aylık soruşturma sürecinde daireden ve ilgili Bakanlık’tan hiç kimsenin “tutuklanmaması” da toplumun sürece olan güvenini yerle bir etti.

Peki büyük harflerle kamuoyuna lanse edilen bu “yolsuzluk” nasıl yapılıyor?

Süreç içinde tam bir fiyaskoya dönüşen “soruşturma”

Ülke genelinde (Girne bölgesi hariç) 13 Eylül‘de soruşturması başlatılan ve şu ana kadar 46’sı eczacı, 17’si doktor, 3’ü eczacı kalfası ve 6’sı da sivil vatandaş olmak üzere toplam 72 kişinin tutuklanıp teminatla serbest bırakılmasıyla devam eden “sahte reçete yolsuzluğu” soruşturması tam bir fiyaskoya dönüştü.

Çalışma Bakanı Sadık Gardiyanoğlu‘nun, soruşturma başlamadan önce “Ülke tarihinin en büyük yolsuzluğu ile karşı karşıyayız” sözleriyle basına yansıtılan ve Sosyal Sigortalar Dairesi Müdürü Tahir Serhat‘ın henüz zanlı konumunda olan eczacı ve doktorları hedef alan açıklamalarıyla büyüyen süreçte, yolsuzluk yapılan söz konusu rakamın 55 milyon TL olduğu iddiaları da dillendirilmişti.

Belli kesimler uzun süre sessizce soruşturmayı izledi, duracağı tarafı belirledi

Soruşturmanın başlaması ve ülke genelinde tanınan ve saygı gören doktor ve eczacıların; açık isim ve elleri kelepçeli fotoğraflarının aleni şekilde yayınlanmasıyla yaşanan infial, ülkenin en saygın meslek gruplarından olan bu iki mesleğe mensup herkesin zan altında kalmasına neden oldu.

Ekonomik sıkıntılar altında ezilen yurttaşın, nispeten daha iyi bir yaşam sürdürdüklerine inanılan eczacı ve doktorlara adeta nefret kusmasına neden olunan yayınlar ve açıklamalar devam ederken, muhalefetin ve birçok kesimin süreci sessizce izlemesi, yurttaştaki bu öfkenin büyümesine yardımcı oldu.

Tutuklamaların ardı arkasının kesilmemesi ve hatta eski Başbakanlardan ve Meclis Başkanlarından Dr. Sibel Siber‘in de tutuklanması, bu kesimlerin nihayet harekete geçmesine, konuyla ilgili itiraz sesleri yükseltmesine sebebiyet verdi.

Hatta o zamana kadar hiçbir açıklama yapmayan Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği de açıklamalar yaparak, soruşturma sürecini eleştirdi, “yolsuzluk” yapanlarla “usulsüzlük” yapanların birbirine karıştırıldığını, mesleğin itibarsızlaştırıldığını vurguladı.

Yüzlerce kişi, yıllarca süren yolsuzluk ama miktar 55 milyon TL! Sorgulanan sigortalar çalışanı ve Bakanlık yetkilisi de yk!

Son 2-3 yıla yayıldığı ve yüzlerce kişinin dahil olduğu söylenen bir “yolsuzluk“la ilgili 55 milyon TL‘lik bir rakamın konuşulması da yavaş yavaş sürece olan güvenilirliğin sorgulanmasına sebep olurken, Sosyal Sigortalar Dairesi‘ne bağlı 290 eczacının olması da bu sürecin neredeyse tüm bu eczacılara sirayet edebileceği izlenimini doğurdu.

Süreçte ayrıca; şu ana kadar ne Sosyal Sigortalar Dairesi‘nden ne de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinden hiç kimse soruşturmaya tabi tutulmadı.

Hatta “Biz durumu fark ettik, 2021 yılında polise de gittik ancak süreç ilerletilmedi” diyen Sosyal Sigortalar Müdürü Tahir Serhat‘ın da yıllardır devam ettiği iddia edilen yolsuzluk karşısında, reçete ödemelerini neden devam ettirdiği de henüz hiç sorgulanmadı.

Eczacılar iflas noktasına getirildi, vatandaşın ilaca erişimi kesildi

Soruşturma kapsamında tutuklanan ve şu an tutusuz yargılanan eczacıların içine düşürüldüğü durum ise tam bir insani dram haline dönüştü.

Yurt dışı yasağı getirilen, seyahat belgelerine el konulan, on binlerce lira kefalet ödeyen, haftada bir gün polise giderek ispat-i vücut yapmalarına emir verilen eczacıların banka hesaplarına da blokeler konuldu.

Ecza depolarına ödeme yapamayan, eczanesine yeni ilaç alamayan eczacıların yanında, sistemdeki bu kaosun bir faturası da ilacına ulaşmak isteyen yurttaşa kesilmiş oldu.

Sigortalı hasta “tam ücret ödeyerek” ilacını almaya mahkûm edilirken, özellikle fiziki ya da ekonomik sıkıntılar nedeniyle olarak hekime gidemeyen veya bakıma muhtaç olan bireyler ilaçlarına erişemez hale geldi.

Müdür Serhat’ın “Sistemde herhangi bir açık yoktur” açıklaması gerçeği yansıtmıyor

Peki büyük bir yolsuzluk ağının parçaları olarak gösterilen eczacılar iflasın eşiğine sürüklenirken, Sosyal Sigortalar Müdürü Tahir Serhat‘ın “Sistemde herhangi bir açık yoktur” açıklaması gerçeği yansıtıyor mu?

Özgür Gazete olarak durumun teknik ve güvenlik boyutunu araştırdığımızda, ortaya çıkan gerçekler Serhat’ın ifadelerini doğrulamıyor.

Sistem nasıl işliyor?

Çok güvenli” denilen online reçete sistemi basit haliyle şöyle işliyor;

Sigortalı hasta özel doktora gidiyor, muayenesi yapılıp ilaçları belirleniyor, hasta doktora kimliğini veriyor, ilgili doktor ilaçları sistemdeki kendi adına açılan sayfaya giriyor ve online bir reçete yazıyor, bunun bir çıktısını alıp hastaya veriyor.

Hasta elindeki reçete ile eczaneye gidiyor, eczacı bu reçeteyi alıp sistemdeki kendi sayfasına reçete kodunu giriyor ve hastadan bir telefon numarası istiyor.

Hastanın verdiği telefon numarasına bir SMS geliyor, eczacı bu SMS‘deki kodu sisteme giriyor ve reçete açılıyor.

Eczacı açılan reçetedeki ilaçları sisteme ilacın OR kodu (kupürü) ile giriyor, toplam fiyatın yüzde 20‘sini hastadan tahsil ediyor ve ilaçların kupürünü keserek hastaya veriyor.

Sonra eczacı ay boyunca topladığı bu kupürleri sigortalara göndererek, sattığı ilacın kalan parasını (Yüzde 80) devletten alıyor.

Bu arada kamu doktoru sigorta reçetesi yazamıyor. Yani hazırlanan bu sistem tamimiyle özel doktor ve hastanelere kazanç sağlamak üzerine kurulu.

Yani ilaca verecek parası olmayan hastanın, özel doktora gidip 1000-1500 TL arasında değişen vizite ücretini ödemesi isteniyor. Belki de ilaçları 500-600 TL tutacak olan hastanın, özel doktora bu parayı ödemesi sağlanıyor.

Güvenlik açıkları ile “yolsuzluk” çok basit hale geliyor

Basit haliyle bu şekilde işleyen sistemde “yolsuzluk” yapılmak istenirse bu da çok basit bir şekilde yapılabiliyor.

Çünkü sistemde hastaya ait olduğu belirtilen bir telefon numarası yok. Yani bir kişi; istediği herhangi bir telefon numarasını eczacıya verebilir. Yani sistem hastanın doğru kişi olup olmadığını sorgulayamıyor ve bunu doğrulayamıyor.

Ayrıca hastanın telefonuna giden SMS‘de de ne ilaç ne ilaçların sayısı ne de reçetenin kodu yazıyor, sadece bir kod gönderiyor sistem. (Banka sistemlerini düşünün, otomatik olarak sizin kayıtlı numaranıza doğrulama kodu gönderiliyor)

Örneğin bir kişi doktora hiç gitmeden de ilaçları elde edebilir. Ele geçirdiği herhangi bir kimlik üzerinden tanıdığı bir doktora reçete yazdırabilir, eczaneden gidip herhangi bir telefon numarası vererek o reçeteyi yaptırabilir, aldığı ilaçları da kötü niyetli ise satabilir ya da ihtiyaçlı kişiye ulaştırabilir.

Hatta herhangi bir yurttaşın kimliğini yerde bulsanız dahi sigortaların sistemine girip o kişinin bugüne kadar ki tüm yatırımlarını görebilir hatta gözlük başvurusunda bile bulunabilirsiniz, sistem buna gayet müsait.

Pandemi döneminde doğan ihtiyaç

Burada pandemi dönemini hatırlamak da çok önemli.

Evden çıkamayan, doktoruna ulaşamayan ancak dönemlik hastalık geçiren ya da kronik bir hasta olarak sürekli kullandığı ilaçları almak durumunda olan ya da yatalak veya fiziki durumu müsait olmadığı için evden çıkamayan kişiler bu dönemde eczacıları aracılığıyla ilaçlarına ulaştı.

Eczacılar; yurttaşa yardımcı olabilmek adına, çevrelerindeki bazı doktorlar aracılığıyla, hasta doktora gitmeden bu kişilerin ihtiyacı olan ilaçları içeren reçeteleri yazdırdı ve ilacın hastaya ulaşmasını sağladı.

Pandemi döneminde doğan bu durumun; pandemi sonrasında da devam ettiği ve ilgili birçok eczacı ve doktorun herhangi bir yolsuzluk niyeti olmadan ve kazanç elde etmeden hastanın ilaca erişimini sağladığı da biliniyor.

Her ne kadar “usulsüzlük” olarak yorumlansa da “devletin” “özel doktor dayatması” karşısında ilacına ulaşmak için çare arayan yurttaş, eczacısından bunu istemek zorunda bırakıldı.

Sistemdeki güvenlik açığı da buna gayet iyi bir ortam hazırladı.

Sistemin hiçbir noktasında doğrulama ayağı yok!

Sistemdeki bir diğer güvenlik açığı ise; eczacı ve doktorların sistemdeki sayfalarına girerken herhangi bir doğrulama ayağı olmaması.

Eczacı ve doktorların sadece basit bir kullanıcı adı ve şifresi var.

Yani herhangi bir eczacı ya da doktorun bu bilgilerini edinirseniz; istediğiniz bilgisayardan istediğiniz hesaba giriş yapabilirsiniz.

Bahsi geçen sistemin hiçbir yerinde en basit güvenlik önlemi olan “Ben robot değilim” sistemi dahi bulunmuyor.

Halbuki devletlerin sistemlerinde mutlaka bir doğrulama ayağı olması gerekiyor. Zira bunlar Kişisel Verileri Koruma Yasası‘nın 12. maddesine de aykırı.

Eczacı ve doktor “yolsuzluk” yapmak isterse…

Peki yolsuzluk yapmak isteyen eczacı ve doktor bunu nasıl yapabilir?

Eczacı elinde kalan, son kullanım tarihi yaklaşan ve satamayacağı bir ilacın en azından maliyetini çıkarabilmek için herhangi bir doktora herhangi bir kişi adına reçete yazdırabilir ve ilacı satılmış gibi gösterip, yüzde 80‘ini sigortalardan alabilir.

Bir diğer ihtimal ise bu şekilde hazırladığı ve yüzde 80‘ini sigortalardan aldığı ve kupürünü de sigortalara gönderdiği ilacı bir kez daha satarak haksız kazanç elde edebilir.

Sistem buna da gayet müsait. Peki kaç eczacı bunu yapmış olabilir? Sigortalarla anlaşması olan tüm eczacıları zan altında bırakan bir soruşturmada, kaç eczacı ve doktor bu kadar küçük kazançları elde etmek için mesleğine ihanet etmiş olabilir?

Sigortalar madem şüphelendi neden yıllarca ödeme yapmaya devam etti?

Bu soruların cevabı yokken, Sosyal Sigortalar Dairesi‘nin de buradaki rolü hiç konuşulmuyor. Eğer yıllarca süren bu haksız kazanç elde edilmişse ve hatta sigortalar 2021 yılında bu durumdan şüphelenip polise dahi gitmişse, neden eczanelere ödeme yapmaya devam etti?

Sigortaların bağlı olduğu Çalışma ve sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nın ihmali neden konuşulmuyor?

Neden daire müdürü Tahir Serhat sürekli sansasyonel açıklamalar yaparak sigortalardaki güvelik açığını ve ödemelere devam edilmesiyle büyüyen haksız kazancı gündeme getirmiyor?

Ayrıca polis; hiç bilmediği bir sistem hakkında soruşturma yaparken, kimlerden bilir kişi olarak yardım aldı? Tüm bu süreç içinde daireyi yöneten müdürden mi yoksa sigortalar soyulurken oturup izleyen Bakanlıktan mı?

Cevapsız sorular

Bu soruların da cevabı aslında oldukça basit; herkes kontrolsüze büyüyen bu soruşturma sürecinden bir şekilde “sıyrılmaya” çalışıyor.

Ancak bu arada Türkiye’de 17 Aralık’ta ilaca zam geleceği haberleri yayımlandı, dolaylı olarak Kıbrıs’ın kuzeyinde de ilaca zam gelecek.

Ancak soruşturma kapsamında teminata bağlanan eczaneler; hesapları da blokeli olduğu için sattıkları ilacın yerine yenisini koyamayacak ve ecza depolarını da ödeyemeyecek.

Öyle görünüyor ki; hem Sosyal Sigortalar hem Bakanlık hem de polis bu işin tek sorumlusunu eczacı ve doktor olarak belirledi bile.

Özgür Gazete süreci takip etmeye devam edecek.











Başa dön tuşu