InstagramKıbrısManşet

Baba Akın: Gördüğüm manzara kum yığınıydı. Umutlarımız, hayallerimiz o kum yığının içine gömüldü…




İsias Otel’de iki çocuğu Doruk ve Alp‘i yitiren baba Osman Akın ve anne Ayşe Akın’ın konuşmaları, salondakileri gözyaşlarına boğdu, sanık avukatlarını bile ağlattı

Baba Akın: Son fotoğraf Belediye Başkanı’nı ziyarette çektiğimiz fotoğraf oldu

Adıyaman‘da devam eden davayı yerinde takip eden BugünKıbrıs’tan Emine Yüksel’in haberine göre; acılı baba Osman Akın duruşmada şunları söyledi;

“Araştırmalarda Grand İsias Otel’in güvenli ve temiz olduğu belirtildi. Bizim için güvenlik çok önemliydi. Can parçalarımızı getirecektik.

Organizasyon bendeydi. Otel Müdür Can Tufan ile bütün görüşmeleri ben yaptım. Kendisinin benden bir talebi oldu. Patronunun içtiği sigaraları almam için Efe Bozkurt tarafından İş Bankası hesabıma 2 bin TL gönderildi.

Biz akşamüstüne doğru Adıyaman’a geldik. Otele giriş yapmadan Adıyaman belediye başkanını ziyarete gittik. Son çekilen toplu fotoğraf orada çekildi. Daha sonra oradan otele geçtik.

Ben ve diğer öğretmenler müdür Tufan’ın odasına girdik. Hafif kambur duran, başında kasketi olan bir beyefendi geldi. Tufan ayağa kalktı. Patronumuz Mehmet Fatih Bozkurt diye tanıştırıldık. Bize bir ihtiyacımız olursa burada olduğunu, yardıma hazır olduğunu söyledi. Ben aldığım sigaraları ona teslim ettim.

“Ben de İsias’ta kalsaydım şu an aranızda olamayacaktım”

Benim sorumluluk alanım Maraş’taki turnuvaydı. Bizimle birlikte gelen Canbolat Ortaokulu‘na yer kalmadığı için Park Otel’e geçtiler.

Ben ve Recep Kılıç, 5 Şubat sabahı Maraş’a hareket ettik. Oradan ayrılmadan iki aslan parçamı son kez orada gördüm. Ben Maraş’a neden gittim bilmiyorum, canımı kurtarmaya mı gittim! Ben de İsias’ta kalsaydım şu an aranızda olamayacaktım.

Biz Maraş’ta öğretmen evinde kaldık, burnumuz bile kanamadı. Ben Adıyaman’da depremin olduğunu eşimin mesajı ile öğrendim. “Adıyaman kötü otel yıkıldı” mesajıyla hayat durdu. O kadar yanlış bilgiler geliyordu ki.. iletişim yoktu. Kaos bir ortam vardı.

“Geldiğimde gördüğüm manzara kum yığınıydı”

Ben Maraş’ta otelden çocukları sağlam güvenli bir yere almak için çıldırıyoruz. Vasıta bulamadık hareket etmek için. Ankara Büyükelçimiz Maraş’a vardıktan sonra ben onunla birlikte Adıyaman’a hareket ettim. Buradaki depremi de yaşadım, İstanbul gölcük depremini de yaşadım. Bilirkişi değilim, Adıyaman’a gelene kadar birçok binanın yıkıldığını gördüm, buraya gelene kadar nelerle karşılaşabileceğimizi bilmiyorduk. Büyükelçiliğin aracı olmasa gelemeyecektik.

Buraya geldiğimde gördüğüm manzara kum yığınıydı. 72 can gitti orada. Umutlarımız hayallerimiz o kum yığının içine gömüldü. Hep bir umut, hayal. Sonra tek parça ulaşma umudu…

“Kolonları siz elinizle kazabilir misiniz?”

Kolonları siz elinizle kazabilir misiniz? Oradaki aileler elleri ile kazdılar betonu. O kadar adi yapılmıştı ki betonu elimizle kazabilirdik.

Esas gerçek çocuğunu maddi görüp de yüzünü tanıyamadan tabuta koyup ülkenize götürmenizdir maddi gerçek. Neye yanacağız onu da bilmiyoruz. Ama biz tek yüreğiz. Acımızı yaşayamadan adalet mücadelesine başladık. Size güveniyoruz Sayın Başkan. Türk yargısına güveniyoruz. Bütün sanıklardan şikayetçiyiz”

Anne Akın: Alp ve Doruk da depreme yönelik projeler yaptılar. Bunların hiçbiri İsias’a benzemiyordu…

Duruşmada konuşan diğer isim anne Ayşe Akın ise şunları anlattı;

“İki oğlumu ve eşimi mutlu bir şekilde Adıyaman’a gönderdik. Hiç böyle bir son olacağını düşünmedik. 6 Şubat’ta sabaha yakın bir telefonla uyandık. Kıbrıs’ta da depremi hissettik ama bunların yaşanacağını hiç düşünmedik.

Eşini ve oğlunu Adıyaman’a gönderen başka bir arkadaşım ‘Murat’a ulaşamıyorum Ayşe, sen Osman’a ulaştın mı?’ diyordu mesajda. Ulaşamadık, sonra eşimden SMS geldi ‘Mesaj gönder telefonlar çalışmıyor’ diyordu eşim…

Adıyaman’dan haber alamadık, televizyonlarda ve gazetelerde Adıyaman’dan bahsedilmiyordu. Devletin sağladığı uçakla direkt Adıyaman’a uçtuk ve yıkımın boyutunu gördük.

Ben depremlerde neler olabileceğini seminerlerde öğrendim, öğrencilerime aktardım. Alp ve Doruk da depreme yönelik projeler yaptılar. Bunların hiçbiri İsias’a benzemiyordu. İsias bir kum yığınıydı.

“Diliniz tutulup dua edemediğiniz oldu mu Sayın Başkan?”

Havaalanından otele kadar yıkık dökük binalar vardı, ben İsias’ın da öyle olduğunu düşündüm. Biz çocuklarımızı kurtarmaya geldik. Siz hiç öyle bir görüntü karşısında, diliniz tutulup dua edemediğiniz oldu mu Sayın Başkan? Benim oldu, çocuklarımın için neyin hayırlı olduğunu bilemedim.

Biz tek tek ellerimizle taşları kovalara atıp aşağıya indirdik evlatlarımızı kurtarmak için. Tuttuğumuz taşlar elimizde parçalanıyordu. Demirler parmağımın kalınlığındaydı. Dünkü ifadelere de demirlerin nerelerden geldiği anlatıldı. Gördük biz o demirleri Sayın Başkan.

Otel odasında TV, buzdolabı, dolap olur. Biz hiçbir şey görmedik. Her şey ezim ezimdi.

“Çocuklarımızı tek parça çıkartmak için uğraştık”

Biz evlatlarımızı kaybettik, sizden adalet bekliyoruz. Ben dozerlerin karşısında, kepçeleri takip eden bir anneyim. Çünkü artık çocuklarımızın bedenlerinin zarar görmemesi için gözlerimizi dikmiş o şekilde dozerleri takip ettik.

Çantasını gördüm çocuğumun, sakın dedim dikkatli Doruk buradadır dedim ve biz saatlerce çocuklarımızı tek parça çıkartmak için uğraştık.

Önce rehberlere ulaştık. Ailelerden özür diliyorum ama bunları anlatmak zorundayım. Biz yataklarından bile kalkamayan canlara ulaştık. 10 saniye içinde yıkılmış bir otelden bahsediyoruz Sayın Başkan.

Kendi çocuğuma ulaştığımızda, sıkıştığı yerden çıkarmak için çalıştık evet canı gitmişti ama bedenini çıkarmak için…

Aynı uçakta, onlar aşağıda bayraklara sarılı, biz yukarda gittik ülkemize. Eğer bu bir kaderse, İsias’ın kaderi de biziz!”









Başa dön tuşu