InstagramKıbrısManşetSiyaset

Rahvancıoğlu: Özel sektörde çalışan ne kadar işçi varsa hepsinin bodrosu sahte






Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, Genel Sekreteri Umut Ersoy, Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, Emeğin Gündemi programına katılarak önce sahte reçete soruşturması ile başlayıp şimdi de sahte diploma soruşturması ile devam eden yolsuzluklar silsilesi gündemlerini değerlendirdi

Özkızan: Egemenler doğrudan çıkar sağlayarak sorunları besliyor

Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan Emeğin Gündemi programında yaptığı açıklamada, ortada bir sorun olduğu zaman, o sorunun var olmasına sebep olan bazı kesimlerin olduğunu söyledi. Egemenlerin doğrudan çıkar sağlayarak sorunları beslediğinden bahsetti.

Demokrasisi daha da kurumsallaşmış ülkelerde aslında yolsuzluğun dik alasının yaşandığını ifade eden Özkızan, yolsuzluğun, ekonominin ve toplumsal hizmetlerin birer kamusal uğraş ve odak noktası olmaktan çıkıp piyasaya açılmasıyla ilgili olduğunu söyledi.

Özkızan, sağlığa kaynak ayrılamama durumunun vatandaş üzerindeki ekonomik etkileri yanı sıra, psikolojik olarak “çok çaresiz bir durumdayız” yanılsaması yaratıldığını ifade etti. Halkın ciddi bir darboğazın içindeyken, devletin “elimizden bu kadarı geliyor” türküsünü söylediğini fakat bir yandan yüz milyonlarca sterlinlik inşaat ve emlak sektörü ve yüksek öğrenim sektörünün yükseldiğine dikkat çekti. Özkızan, dünyanın bir ucundaki yatırımcının fırsat belleyip geldiği bir sermaye cennetinin içinde yokluk yaşadığımızı söyledi.

“Yolsuzluk egemenlerin yolunu bulma biçimidir”

Özkızan, halkın yolsuzluk olarak deneyimlediği olgunun egemenlerin, ultra zenginlerin, büyük sermayenin ve siyasetçilerin yolu olduğunu söyledi. Yolsuzluk ve çürümüşlük olarak gördüğümüz her olumsuzluğun aslında ülkemiz egemenlerinin yolunu bulma biçimi olarak değerlendirdi. Sorunları konuşurken herkesin en keskin sözleri söylediğini belirten Özkızan, kimsenin yolsuzluğun etrafında şekillendiği adına üniversite sektörü denilen eğitimin piyasalaşmasının nasıl ortadan kaldırılacağıyla ilgili hiçbir çözüm önerisi sunmadığını vurguladı.

Denetim yoluyla suni bir şekilde dayatılan denetimin verimsiz olduğunu anlatan Özkızan, her iş yerinin kendi içinde bulunan dinamiklerini sendikalaştırılırsa, sadece özelde sendikalaşma zorunlu hale getirilse çalışan insanların yarısının sendikalaşacağını ve çok az bir kesime müdahale edilerek büyük denetim mekanizması yaratılacağını ekledi.

“Yolsuzluklardan kurtulmak için Bağımsızlık Yolu’ndan gitmeyi deneyelim”

Egemenlerin, ultra zenginlerin, sağdan soldan siyasi düzen partilerinin yolundan gittiğimiz müddetçe halkın yolsuzluğu deneyimlemeye devam edeceğini ifade eden Özkızan, yolsuzluklardan kurtulmak için Bağımsızlık Yolu’ndan gitmeyi deneyelim dedi.

Ersoy: Sahte reçeteler konusunda temel etki piyasalaştırma ve bundan kâr etme üzerine kurulu

Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy, bütün siyasetini Kıbrıs sorunun çözümü üzerine kuran kesimin “yolsuzluk zaten bu düzenin kendisidir, Kıbrıs sorununun çözümü için uğraşın” yaklaşımını kolaya kaçmak olarak değerlendirdi. Kısa yoldan çözüme ulaşmaya çalıştığı için sorunun kendisi analiz etmek yerine sihirli bir çözüme işaret ediyor dedi.

Uluslararası Hukuk’un içinde olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yaşanan “altın pasaport” skandalını, Çin’de uluslararası tekellerin istedikleri ihaleleri almak için Çinli bürokratlara milyonlarca dolar rüşvet verdiğini ve Türkiye’nin yolsuzluğu kendi iktidar mekanizmasının içeresine yerleştirdiğini örnek gösterdi. Ersoy, yolsuzluk rüşvet gibi kirli işlerin sadece bizim coğrafyamıza özel olmadığını kapitalizme içkin bir tarafı olduğuna dikkat çekti. Toplumun algısına “köşeyi dönmek” fikri yerleştirildiği için ahlak değerlerinin bir tarafa bırakıldığını ve işlerin kısa yoldan yapıldığını ekledi. Üniversiteler, sahte zeytinyağı, yakıt ve sahte reçeteler konusunda temel itkinin piyasalaştırma ve bundan kar etme üzerine kurulu olduğunu anlattı.

Ekonominin günden güne büyüdüğünü ama emekçiye düşen payla sermayeye düşen payın sorgulanması gerektiğinden bahseden Ersoy, ekonomi büyürken özel okulların, bankaların, sermayedarların karlarını artırdığını emekçilerin ise paylarının azaldığını aktardı. Bunun paylaşım şoku veya adaletsizliği olduğunu ekledi.

“Üniversiteler eğitim kurumlarından çıkıp sektör haline geldi”

Ersoy, üniversiteleri nasıl kurgulandığıyla ilgili bir sorun olduğundan bahsederek eğitim kurumu olarak değil, sektör olarak kurgulandığını belirtti. Neredeyse holdingleşmiş Yakın Doğu Üniversitesi’ni örnek göstererek vergi muafiyeti olduğunu ve teşvik aldığını ekledi. Eğitimin de ikinci plana itildiğini belirten Ersoy, öğrencilerin müşteri olarak görüldüğünü ve sürekli içeriye öğrenci getirildiğini söyledi. Gelen öğrencilerin harcının takside bölündüğünü ve ilk taksitini ödedikten sonra okula kaydolduğuna değinerek, sonrasında kaçak işçi gücüne katıldıklarını veya çeteleştiklerini aktardı. Gelen öğrencilerin barınması için yurtlar, kutu kutu apartman daireleri yapıldığını ve böylece işin içine inşaat sektörü ve belirli büyük başka sermaye gruplarının da girdiğini ekledi.

Ersoy, barınma hakkından trafik güvenliği ve beslenme hakkına kadar burada yaşayan insanların ihtiyaçlarının karşılanmasının öncelenmediği, sermayenin kısa vadede hızlıca birikim yapabileceği bir model oluştuğunu anlattı. Verilen diplomaların bu yüzden bir önemi kalmadığını ekleyen Ersoy, sistemsel ve yapısal bir çürümeden bahsederek, bunu değiştirecek olan şeyin o üniversitelerde çalışan emekçiler olduğunun altını çizdi.

“Kamuculuğun çökertilmesi için özelleştirme politikalarının önü açılıyor”

Yolsuzluk meselesine kamudan örnek gösteren Ersoy, Kıb-Tek’te yapılan yolsuzluklara değindi. Sayıştay raporlarına da yansıyan ihalesiz yakıt alımıyla Kıb-Tek’in çok ciddi zarara uğratıldığını söyleyen Ersoy, kamu kurumu içinde bu tip bilinçli yolsuzluklar yapıldığı zaman kitlelerde “kamu kuruluşları yolsuzluğa bulaştı özelleştirelim” mantığında bir yaklaşım sergilendiğini ortaya koydu. Yolsuzluğun bir ayağında oradaki kamudaki yöneticiler olduğunu diğer ayağında ise sermaye olduğunun altını çizen Ersoy, ideolojik anlamda kamuculuğun çökertilmesi için özelleştirme politikalarının önü açılıyor dedi.

“Bağımsızlık Yolu halk ve emekçiler için siyaset yapıyor”

Bağımsızlık Yolu’nun “hükümete değil muhalefete talibiz” sözünü açıklayan Ersoy, esas iktidar odaklarını doğrudan karşısına alan ve bu odakların karşısında halkın çıkarlarının ortaklaştığı kamucu perspektiften, sorundan muzdarip olan insanları mücadelenin içerisinde özne kılacak şekilde Bağımsızlık Yolu’nun yaklaştığını aktardı. Sorundan muzdarip olan insanların gündelik hayatın içerisinde özneleşerek duruma müdahale etme gücünü bulabildiği oranda yaşadığımız sorunları değiştirebiliriz dedi.

Bağımsızlık Yolu’nun halk ve emekçiler için siyaset yaptığından bahseden Ersoy, emekçinin seyirci olmayı bırakıp özneleşerek müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Dışarıdan gelen hiçbir gücün sorunları çözemeyeceğini ekledi. Hükümet olmanın iktidar olmak anlamına gelmeyeceğini, istedikleri iktidarın emekçilerin kuracağı iktidar olduğunu vurguladı.

Rahvancıoğlu: Tartışma zemini dedikodu düzeyinden çıkarak sorunların nedenlerine dönülmeli

Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, yolsuzluk gibi bir sorunu görebilmenin önemli olduğuna değinerek sorunların varlığını kimin dile getirdiğinin de önemli olduğundan bahsetti. Herhangi bir sıkıntıyı ortaya çıkaran nedenleri teşhis etmeden çözme şansının olmayacağını söyledi. Sahte reçete ve diploma sorununu ifade ettikten sonra herkesin sorunun kaynağına aynı şekilde varamayacağını belirten Rahvancıoğlu, herkesin önce nedenleri ortaya koyması gerektiğini böylece tartışma zemininin dedikodu düzeyinden çıkarak sorunların nedenleri düzeyinden döneceğini ifade etti.

“Sağlık piyasalaşmasaydı sahte reçete skandalı yaşanmazdı”

Sağlığın piyasalaşması söz konusu olmasaydı sahte reçete skandalının asla hayat bulamayacağını ifade eden Rahvancıoğlu, eskiden ilaca erişimin kamusal hak olarak sağlanan bir hizmet olduğunu ekledi. Sağlıktaki piyasalaşmanın üç ayağı olduğuna değinerek bunların, hasta-ilaç, doktor ve kamuya yeterli personel alınmaması olduğunu söyledi. Rahvancıoğlu, doktora erişim kamusal olarak sağlansaydı özel doktorun sahte reçete yazmasının kurgulanamayacağına dikkat çekti. Kamusal sağlık hizmetleri erişilebilir ve sosyal sigortalar dairesi sigortalıların olduğunda yolsuzluğun ortamının kurutulacağını belirten Rahvancıoğlu, sosyalizmi, bir anda gelecek bir hediye değil gündelik sorunları adım adım çözdüğümüz bir süreç olarak açıkladı. Esas sorunun “Kıbrıs Cumhuriyet’i yasaldır, biz değiliz” yaklaşımı olmadığını kapitalizm olduğunu aktararak halkı bunu değiştirme mücadelesinin öznesi olmaya çağırdı.

Rahvancıoğlu, devlet hastanesinin veremediği hizmetleri veriyor olduğu için hastaların devlet tarafından sevk edildiği hastanelerin eğitim kurumu altında kayıtlı olduğundan bahsederek teşvik aldığının altını çizdi. Bu durumun da bir yolsuzluk olduğunu belirterek, sahte eğitim kurumu skandalı olarak değerlendirdi.

“Diploma satıcılarıyla diploma alıcıları arasında güvene dayalı bir süreç var”

Muafiyet ve teşvik gibi uygulamaların çok önemli olduğundan bahseden Rahvancıoğlu, insanların üniversite açmak için birbirlerinin sırtına bastığı, karlılık düzeyinin muazzam derecede yüksek olduğu bir durumda uzun yıllardır devam ettirilen teşvik politikasının devam ettiriliyor olmasının hiçbir açıklaması olmadığını söyledi. Eğitimin piyasalaştırılmasını ücretsiz, kamusal eğitim, nitelikli akademik alanlar yaratmayı tartışmadığımız sürece magazinsel boyuttu tartışmaya devam edileceğini ekledi.

Rahvancıoğlu, sahte diploma meselesinin kamuda bir yerleri tutan ve barem içi artışla maaşına yansıtan kesim etrafında döndüğüne değinerek bu durumun iki boyutu olduğunu açıkladı. Diploma satıcılarıyla diploma alıcıları arasındaki ilişkinin yeni olmadığını, güvene dayalı bir sürecin unsuru olduğunu aktardı. Kamuda olmayıp, sahte diploma alarak ilgili meslekleri yapan var mı sorusunu yöneltti.

Denetimi ön plana alan bir politika izlediklerini anlatan Rahvancıoğlu, içten gelen denetimi, sektörün içinde çalışmakta olan emekçilerin sendikalaşmanın gücüyle sektörü sürekli olarak denetleyerek kontrol altında tuttukları denetim biçimini savunduğunu söyledi. Denetmenler ordusu yaratıp her işletmenin başına devlet görevlisinin gönderildiği modelin uygulanabilir olmadığını ekledi. kktc’nin ultra zenginlerin yanında küçük bir işletme boyutunda kaldığını belirten Rahvancıoğlu, müdahale edilmesi gereken yerin dış denetim olmadığını, servet vergisiyle sermayenin elindeki gücünün törpülenmesi ve kamuya şirketlerin içinden müttefikler yaratmak olduğunu söyledi.

“Özel sektörde çalışan ne kadar işçi varsa hepsinin bordrosu sahte”

Rahvancıoğlu, Bağımsızlık Yolu’nun ‘hükümete değil muhalefete talibiz’ sözüyle sorumluluk almaktan kaçtıklarını düşünen bir kesim olduğunu belirterek ‘Hükümet olduğun zaman ne yapacaksın? Şu anda bu sorunların var olmasının sebebi nedir? Sorularını yöneltti. Muhalefetteyken sorunların kaynağını söylemezken hükümeteyken o kaynaklarla mücadele edeceğini nasıl düşünelim dedi. Şimdi muhalefette önceden hükümette olan partilerin sorunlarla ilgili hiçbir şey yapmadığını ekledi.

kktc tarihinin gelmiş geçmiş ve hala daha devam eden en büyük yolsuzluğunun “sahte bordro skandalı” olduğunu ifşa eden Rahvancıoğlu, “bütün işletmelerin, özel sektörde çalışan bütün işçilerin bordrolarını sahtelemektedirler, özel sektörde çalışan ne kadar işçi varsa hepsinin bordrosu sahtedir” dedi. Gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin, şu anda var olan hükümetin ve muhalefetin bu durumu bildiği halde hiçbir şey yapmadığını açıkladı. Hükümet olabilmişler ama iktidar olamamışlar, ifadelerini kullanan Rahvancıoğlu, iktidar olabilmek için rejimin muhalifi olabilmek ve bu sorunların kaynağı olan işletmelere kafa tutabilmek gerektiğini söyledi. O işletmelere piyango bileti satarak, 1 Mayıs’ta fotoğraf çekinerek ve bağış alarak mücadele edemezsin dedi.









Başa dön tuşu