Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, “Kıbrıslılar öyle işler yapmaz” sözünün külliyen yalan olduğunu söyledi, bu kişilerin güneyde çalışmalarını örnek gösterdi ve Kıbrıslıtürklerin kuzeyde haklarını alamadığı için çalışmadıklarını belirtti
Rahvancıoğlu: Asgari Ücret Tespit Komisyonu pazarlık masasıdır
ADA TV’de, Ramazan Adnan’ın sorularını yanıtlayan Rahvancıoğlu, Asgari Ücret Tespit Komisyonu‘nun garabet bir yapı olduğunu ifade ederek, orada belirlenen asgari ücretin prensip olarak özel sektör emekçisini temsil etmediğini, özel sektör çalışanlarının kaderiyle ilgili konuşulan bir komisyon olmasına rağmen orada asgari ücretli çalışan hiçbir sendika üyesi olmadığını söyledi.
Rahvancıoğlu Bağımsızlık Yolu olarak, 2018 yılından beri Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun lağvedilmesini ve asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenerek her kamu maaşı yenilendiğinde asgari ücretin de hayat pahalılığı oranında artması gerektiğini, böylece asgari ücretin bir tartışma konusu olmaktan çıkacağını savunduklarını hatırlattı.
“Sürece bakıldığında orada bizi oyalamak için çeşitli performanslar sergileniyor” ifadelerini kullanan Rahvancıoğlu, “Detaylarla uğraştırarak hayatımızı etkileyecek olan asgari ücretin belirlendiği süreçten bizi uzaklaştırmaya çalışıyorlar” dedi.
Rahvancıoğlu, işçi tarafının yüzde 27, iş veren tarafı yüzde 18, hükümet tarafının ise hayat pahalılığı oranında yüzde 23’lük artış önermesi ve işçi tarafının bu teklifi kabul etmesine rağmen hükümetin masadan kalkmasını iş verenlerin gönlünü almak, onları ikna etmek ve başka pazarlıklara girmek için yapıldığını aktardı.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu masasının bir pazarlık masası olduğunu ve asgari ücret dışında her şeyin pazarlığının yapıldığının altını çizen Rahvancıoğlu, “Asgari Ücret Tespit Komisyonu bir problemdir ve bunu ortadan kaldırmak lazım” dedi.
“Asgari ücret en düşük kamu maaşına eşitlenmeli”
Rahvancıoğlu, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun lağvedilmesi, asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi ve asgari ücretin hayat pahalılığı oranında artması çözüm önerilerinden bahsederek, son iki yıldır asgari ücretin hayat pahalılığı oranında artışının yavaş yavaş oturmaya başladığına değindi.
Bunu Bağımsızlık Yolu’nun ortaya koyduğu bir fikrin kamuoyu tarafından benimsemesinin bir yansıması olarak değerlendiren Rahvancıoğlu, asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi talebinin de çok uzak olmadığına değinerek, bunun toplumsal bir mesele olduğunu ve yeterince bastırılırsa erişilebilir bir hedef olduğunu söyledi.
Çalışma hayatının iş veren ve çalışan için de para kazanmak üzerine kurulu olduğuna değinen Rahvancıoğlu, asgari ücretin belirlenmesi sürecinde çıkan her kavganın, yapılan her davranışın ve tavrın parasal bir karşılığı olduğunu ortaya koydu.
Rahvancıoğlu, çıkan tartışmaları sadece işin görünen yüzü olarak değerlendirerek, süreci oyalamaya çalıştıklarını ve bir aylık maaşı ödemekten, gerekli yatırımları yapmaktan yırtmayı amaçladıklarını ifade etti.
“İşyerlerinin yüzde 1.8’i özel sektör çalışanlarının yüzde 50’sini çalıştırıyor”
Rahvancıoğlu, İstatistik Kurumu tarafından açıklanan işyeri sayımlarıyla ilgili resmi rakamlardan bahsederek, Kıbrıs’ın kuzeyinde hali hazırda var olan iş yerlerinin yüzde 1.8’ini sadece 371 tane iş yerini oluşturduğunu ve özel sektör çalışanlarının yüzde 50’sinin oralarda çalıştığını kaydetti.
“Asgari ücret en düşük kamu maaşına eşitlensin” talebine karşılık olarak “Esnaf bunu nasıl ödeyecek?” sorusu aldıklarına değinen Rahvancıoğlu, “Böyle bir sorunumuz varsa; devlet 50 kişiden çok çalışanı olan iş yerlerini desteklemesin, 50 kişiden az çalışanı olan desteklesin, böylece işletmelerin yüzde 98’ini devlet desteklemiş, işçilerin yüzde 50’sini çalıştıran yüzde 1.8 işvereni ise desteklememiş olacak dedi.
İstatistik Kurumu’nun çalışmasını iş yeri bazında yaptığına değinen Rahvancıoğlu, aynı işverenin birden fazla iş yeri olabileceğinden bahsederek banka hesabı sayımının ve bu gibi çalışmaların tüzel kişi üzerinden hesaplanması gerektiğini söyledi, bu şekilde yapılacak hesaplamaların sonucunda daha çarpıcı veriler ortaya çıkacağına dikkat çekti.
“Ultra zenginler mahalle bakkalının arkasına saklanıyor”
Ultra zengin işverenlerin mahalle bakkalının arkasına saklandığını ifade eden Rahvancıoğlu, “asgari ücret en düşük kamu maaşına eşitlensin” derken küçük esnafla değil ultra zenginlerle ilgili konuştuklarının altını çizdi, ultra zenginlere yapılan yardımlar olmasa küçük esnafa daha fazla yardım yapılabileceğini ekledi.
“Çalışma hayatını düzene sokabilmek için belli bir oranda sendikalaşmak şart”
Rahvancıoğlu, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda temsil edilmeyen özel sektör çalışanlarının temsil edilebilmesinin yolunun, 10 ve üzeri çalışanı olan iş yerlerinde sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasından geçtiğini kaydetti.
Bu yasa geçirildiği takdirde iş yerlerinden sadece yüzde 9.4’ünün bundan etkilendiğine değinen Rahvancıoğlu, geriye kalan yüzde 90 iş yerlerinin etkilenmediğini, işçilerin ise yüzde 73.6’sının sendikalaşmış olacağına dikkat çekti.
Çalışma hayatını düzene sokabilmek için belli bir oranda sendikalılığın çalışma hayatında olması gerektiğini ifade eden Rahvancıoğlu, özel sektörde yüzde 15-20’lik bir sendikalaşma olduğunda geri kalanları belli bir dengeye çekeceğini kaydetti, Kıbrıs’ın kuzeyinde özel sektörde sendikalaşma oranının yüzde yarım olduğundan bahsetti.
“Hayatın ucuzlaması için giderlerin kısılması gerek”
Asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesinin mutlak çözüm olmadığına değinen Rahvancıoğlu, gerçekten hayatı ucuzlaştırmanın yolunun ürünlerin ucuzlatılmasından geçtiğini ifade etti.
Sadece maaşları artırarak hayatın ucuzlatılamayacağını, maaşları artırmanın sadece acil bir çözüm olduğunu anlatan Rahvancıoğlu, alım gücünü artırmanın giderleri kısarak olacağını belirtti, İstatistik Kurumu’nun hazırladığı aylık tüketim harcaması verilerinden bahsetti.
Ortalama olarak konut, su ve elektriğe yapılan harcamanın gelirlerin yüzde 21.6’sını kapsadığını kaydeden Rahvancıoğlu, alım gücünü artırmanın bu verilerden geçtiğine, sosyal devlet olmanın gereği olan sosyal konut yapma yükümlüğü sağlanırsa; konut, kira giderlerinin azalacağına, AKSA elektriğin sırtında bir kambur olarak bulunmazsa ve bu kadar pahalı olmazsa elektrik giderlerinin azalacağına ve toplu taşıma olsa ulaştırma harcamalarının bu kadar olmayacağına dikkat çekti.
Rahvancıoğlu, aylık tüketim harcamalarına bakıldığı zaman her birine çöreklenmiş bir sermaye grubu olduğunun altını çizerek, bu sermaye gruplarının her birinde farklı olduğunu ve oradan rant elde edebilmek için sosyal devletin sosyal devlet olma görevini yerine getirip anayasal olarak taahhüt etmiş olduğu vaatleri yerine getirmesine engel olduklarını söyledi.
Aylık tüketim harcamalarının lüks değil insani ihtiyaç olduğuna değinen Rahvancıoğlu, “Yaşamsal ihtiyaçlarımızın üstüne çöreklenmiş, devletin de yapmasını istemeyen bir sermaye grupları silsilesi var” dedi.
Sermaye gruplarının sadece yüzde 1.8’lik kısmı oluşturduğunu hatırlatan Rahvancıoğlu, “Sadece asgari ücreti artırmaktan değil kamuculuğu geliştirmekten bahsetmemiz lazım” dedi.
“Sadece sağlık ve eğitim kamusal olarak karşılansa gelirinin yüzde 10’luk kısmı rahatlar”
Rahvancıoğlu, “Özel sektör emekçileri başkalarının kavgalarını vermeyi bırakıp kendi harcamalarının kimin cebine gittiğini değerlendirerek kendi çıkarları için mücadele ederlerse hedefe ulaşılabilir” dedi.
Yakın zamanda bunun örnekleri olduğundan bahseden Rahvancıoğlu, 1970’lerde okullarda kalem, silgi, kitap, süt vs. verildiğine değinerek, şimdi kıyafet parası, kırtasiye parası istenildiğine değindi.
“1970’li yılların yeni kurulmuş cılız devleti bunları karşılayabiliyorken şimdi ‘kalkınan’ devlet bunu neden yapamıyor?” diye soran Rahvancıoğlu, pandemi sürecinde özellikle sağlığın özel sektöre bırakılmaması gerektiğinin görüldüğünü, insan hayatının devlet tarafından kamu güvencesiyle sağlanması gerektiğini söyledi.
Rahvancıoğlu, sadece sağlık ve eğitim kamusal olarak karşılansa da hane halkının gelirinin yüzde 10’luk kısmının rahatlayacağını belirterek, anayasaya bakıldığında devletin 16 yaşına kadar eğitimi zorunlu tuttuğunu, kendine de kamusal ücretsiz eğitim sağlamayı görev biçtiğini söyledi.
Rahvancıoğlu, “Ben çocuğumu 16 yaşına kadar okula göndermesem devlet enseme biner ama okula yazdırmak isteyince de kayıt parası istiyor. Bu nasıl bir çelişki” ifadelerini kullandı, sadece maaşları artırmanın yetmeyeceğini, giderlerin kısılması gerektiğinin altını çizdi.
“Zengin daha da zengin olsun diye toplum fakirleşiyor”
İstatistik Kurumu’nun 2016-2023 yılındaki gelir dağılımı verilerini değerlendiren Rahvancıoğlu, en zenginlerin gelirlerin yüzde 40’ını alırken şu anda yüzde 43.60’ını aldığını söyledi.
Kurumun verilerine bakıldığı zaman zenginin daha da zenginleştiğinin gözle görülür olduğunu belirten Rahvancıoğlu, en zengin yüzde 20’nin gelir dağılımında yüzde 3 oranında payını artırdığını, en fakirin verilerinde ise, en fakir yüzde 20’nin gelirlerinin yüzde 71.10’unu alırken yüzde 6.54 almaya başladığını söyledi., “En zengin daha da zengin olsun diye geriye kalan toplum fakirleşiyor” dedi.
Rahvancıoğlu, hayatı ucuzlatmak için örgütlenmemiz gerektiğini ifade ederek, özel sektör çalışanlarının iş güvencesi olmamasından dolayı örgütlenmesinin çok zor olduğundan bahsetti.
Bu yüzden kamu çalışanlarına çok büyük görev düştüğünü kaydeden Rahvancıoğlu, kamu çalışanının da haklarının geriye gittiğinin ve fakirleştiğinin gözle görülür olduğuna dikkat çekti, “Çalışanlar olarak aynı gemideyiz, ultra zenginlerle aynı denizde bile değiliz” dedi.
“Emekçiler olarak kendimizi düşünmeliyiz”
“Bir şey yapalım da hemen olsun” beklentisinden çıkılması gerektiğinden bahseden Rahvancıoğlu, hayat pahalılığı oranında artış meselesini örnek vererek, mücadelenin 2018’den beri sürdüğünü, yasal bir kazanım haline gelene kadar da “elde var” diye düşünmemek gerektiğini kaydetti.
Uzun süreli mücadelelere hazır olunması, örgütlü olunması ve fazlasını istemeye cüret etmekten geri durulmaması gerektiğini söyleyen Rahvancıoğlu, “Başkalarını değil, çalışanlar, emekçiler olarak kendimizi düşünmeliyiz” dedi.
Rahvancıoğlu, toplumsal bir bilincin ve toplumsal bir hareketin üstünde yükselmeyen her partide; arkasında bilinçli bir hareket yoksa yozlaşmaya ve onun içindeki bireylerin kendi çıkarını düşünmesine neden olacağını kaydetti.
Sınıf mücadelesinde gardın düşürülmemesi gerektiğini ifade eden Rahvancıoğlu, desteklenen ve karşısında durulan kesimlerin ensesinde olunması gerektiğini aktardı.
“Yabancı iş gücüne asgari ücret bile verilmiyor”
Göç hareketliliğinin, örgütlülüğün ve sınıf mücadelesinde olumsuz bir unsur olarak durduğunu ifade eden Rahvancıoğlu, buradan yola çıkarak varılması gereken noktanın insan düşmanlığı olmaması gerektiğini belirtti.
Sermayenin zapturapt altına alınması gerektiğini belirten Rahvancıoğlu, sermayenin ucuz iş gücü taşımasını önüne geçilmesinin bir kontrol biçimi olduğunu ekledi.
Rahvancıoğlu, yabancı uyruklu kişileri ve kktc vatandaşlarını çalıştırmanın yatırımlarının aynı paraya denk geldiğine değinerek “Neden yabancı uyruklu kişiler çalıştırılıyor?” sorusunu yöneltti.
‘Kıbrıslılar öyle işler yapmaz’ sözünün külliyen yalan olduğunu ifade eden Rahvancıoğlu, bu kişilerin güneyde çalışmalarını örnek gösterdi.
Kıbrıslıtürklerin haklarını alamadığı için çalışmadıklarını belirten Rahvancıoğlu, yabancı uyruklu çalışanlara asgari ücret bile verilmediğine dikkat çekti.
Rahvancıoğlu, “Bütün çalışma mevzuatının tam anlamıyla uygulanmasını sağlarsak iş veren açısından Nijeryalı çalıştırmak yerine kktc vatandaşı çalıştırmak daha mantıklı olur” dedi.
Yabancı iş gücüne asgari ücret bile verilmediğine dikkat çeken Rahvancıoğlu, bu yüzden yabancı işçi getirdiklerini söyledi, bu kişilerin Türkçe bilmedikleri için iletişim kurmakta zorlandıklarını, 35 bin küsür yabancı çalışan olmasına rağmen İş Yasası’nın sadece Türkçe olduğundan bahsetti.
Rahvancıoğlu 35 bin kişiyi buraya çalışmak için getirildiğini ama haklarıyla ilgili düzenlemeyi onların diline çevrilmemesini “bile isteğe emek sömürüsü” olarak değerlendirdi, iş vereni zapturapt altına almak için 10 ve üzeri çalışanı olan iş yerlerine sendikasız işçi çalıştırılmasının yasaklanması gerektiğini söyledi.
“Kayıt dışı işçi çalıştıran patronlara caydırıcı cezalar uygulanmalı”
İşsizlik belli bir oranın altına düşene kadar yeni çalışma izini verilmemesi gerektiğini söyleyen Rahvancıoğlu, kayıt dışı çalıştırmakla ilgili olarak, iş verenin kayıt dışı çalıştırdığı işçinin yatırımlarından tırtıkladığı paranın cezasını karşıladığını hatta kâra geçtiğini açıklayarak, işçinin ise sınır dışı edildiğinden bahsetti.
Meselenin işçiyle ilgili görmekten vazgeçilmesi gerektiğine değinen Rahvancıoğlu, iş verene caydırıcı cezalar uygulanması gerektiğini söyledi, bu yaptırımların cezaları yükselterek değil, kayıt dışı işçi çalıştıran patronlara bir yıl işten çıkarmama zorunluluğuyla veya parasal değil başka anlamda cezalar uygulayarak olabileceğini söyledi.