Ulusal Birlik Partisi (UBP) Milletvekili Hasan Taçoy, KKTC vatandaşı iş insanı Simon Aykut’un güneyde tutuklanmasına ilişkin yaptığı açıklamada, yaşananlar ve sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu
Taçoy: Yine mülk meselesi, yine ekonomik engel oluşturma çabası
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de (AİHM) desteklediği yönetim şeklinde, yapılan işlerde ve verilen koçan belgelerinde hiçbir sorun bulunmadığının savunan Taçoy, güney Kıbrıs’ın siyasi ve ekonomik engeller oluşturma peşinde olduğunu söyledi.
Taçoy açıklamasında şunları kaydetti:
Önce Akan Kürşat şimdi Simon Aykut ve bakalım sonrasında daha neler olacak.
Simon Aykut’u siyasetten dolayı tanıdım. Ona Rum mahkemesince verilen beş günlük tutuklu kalma emri trajikomiktir.
Gerçekleri olduğu gibi kabul etmek yerine insanların ırkıyla, dini ile veya başka sebeplerle uğraşıyoruz. Gerçeklerden kaçıyoruz.
Aykut, bizim için bir İsrailli. İsrail’in son zamanlarda yapmış olduklarına baktığımızda kahır ederiz. Ancak, aynı zamanda bir KKTC vatandaşı. Bir yatırımcı, üretmiş olduğu projeyle İskele ilçesinde inşaat sektörüne adını yazdırmış öncülerden bir tanesi.
Suçu ne? Rum malına yatırım yapmak. Bu bir suçsa eğer, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi daha çok kişiyi tutuklamak zorunda kalacak.
Bu durumda bazı anımsatmalarda bulunmamız gerekir.
“O bölgede bir yönetim var ve aldıkları karara biz müdahale edemeyiz…”
80’li yıllarda, yanılmıyorsam 1987’de, Dome Otel’in Kıbrıs Türkleri tarafından işletmeye açılmasından dolayı İngiltere mahkemelerinde açılan dava. Sonuç; ‘O bölgede bir yönetim var ve aldıkları karara biz müdahale edemeyiz…’
Ardından diğer davalar ve İnsan Hakları Mahkemesi’nin tavsiyesi üzerine Taşınmaz Mal Komisyonu’nun oluşumu. 1974 öncesi maliklerinin mallarından doğan haklarına ulaşması için verilen bir imkan.
Taşınmaz Mal Komisyonu’ndaki süreç tamamlanmadan başka davalar açılamaz, suç iddiaları yapılamaz.
KKTC’ye yapılan yatırımlara ilişkin iddiaları gündeme getirenler zaten sırra kadem basmış durumda.
Bu durumda biz ne yapmalıyız?
“Maksat belli, KKTC’de güvensizlik ortamı yaratmak”
Hükümet devreye girmeli, gerçekleri gündeme getirerek gereğini yapmalı.
Mümkün olan her platformda Güney Kıbrıs’ın yaptığının ne kadar hukuk dışı olduğu anlatılmalı. Ayrıca Kuzey’e uyguladığı yaptırımlara dünyanın nasıl seyirci kaldığı öne çıkarılmalı, AB’nin oy derdine düştüğü bu günde böyle bir olaya nasıl bir yanıt vereceği sorgulanmalı.
Bir yandan ‘Kıbrıs’ta Türkler de var, onlar da sandığa gitsin’ çağrıları yaparken, sonucunda ise hepinizin tutuklanmaya namzet olduğumuzu, bu durum karşısında AB’nin ‘bizler bir şey yapamayız’ demekle yetinen taraf olarak kalmayı tercih edeceğini de unutmamalıyız.
Böyle bir samimiyetsizlik içinde inandırıcılık arayanlara gereken yanıtı vermesi gereken bizleriz, hükümettir.
Bugün Aykut, yarın Ali, Veli, Vlademir, Charles ve dahaları.
Maksat belli, KKTC’de güvensizlik ortamı yaratmak.
Şu bilinmelidir ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de desteklediği yönetim şeklinde, yapılan işler ve verilen koçan belgelerinde hiç bir sorun yoktur.
Güney Kıbrıs tarafından yapılanlar sadece siyasi ve ekonomik engeller oluşturmak ve bundan kendileri adına sonuçlar çıkarmak içindir”