Yüksek Mahkeme Binasının Yeni Yeri Bir Tek Beni mi Rahatsız Ediyor?
Uzun süredir dillendiriliyordu, geçtiğimiz günlerde Yüksek Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ’ın Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) verdiği röportajla kesinleşmiş oldu.
Kıbrıs Türk Yargısı’nın en üst noktası olan Yüksek Mahkeme’nin yeni binası, Yasama ve Yürütme organları binalarının dibine, Ankara’nın seçtiği, belirlediği, “öyle uygun gördüğü” yere yapılacak.
Peki, bu durum bir tek beni mi rahatsız ediyor?
Öyle ya, konuşan yok.
***
Şunu anlayabiliyorum; Bizler için Ankara’nın baskılarına, alt yönetim olmanın verdiği tüm kısıtlamalara karşın; özellikle de Türkiye’de tamamen AKP’nin güdümünde olan yargı göz önüne alındığında, istenilenin tutuklattırılamadığı, canı çektiğinde içeri attırılamadığı ya da içerden çıkarılamadığı, kişiye göre hukuk uygulatamadığı Kıbrıs Türk Yargısı “Son Kale!”
Elbette her organ veya kurum gibi eleştirilecek kararlar veriliyor. Ancak o “Son Kale”yi gözümüz gibi koruduğumuz için, eleştirilerimizi de ona zarar vermeyecek ve yıpratmayacak şekilde yapmaya gayret ediyoruz.
Buraya kadar tamam da bu hassasiyetimiz ağzımıza mühür vurmamızı da gerektirmiyor.
Zira bu 3 maymunu oynamak olur.
***
Yüksek Mahkeme Başkanlığı seçimleri de eleştirilmişti yakın dönemde ama çok sessizce ve kulislerde. Buna belki ilerleyen dönemlerde daha yakından bakacağız.
***
Bugünkü meselemiz; Yüksek Mahkeme binasının yeni yeri.
Şöyle bir genel olarak dünyaya baktığımızda; spontane olarak ülkelerin başkentlerinde devlet erklerinin ve büyük kamu binalarının yan yana ya da belli yakınlıkta olması doğal olarak, kendiliğinden meydana gelebilir mi, elbette gelebilir.
Ama Kıbrıs’ın kuzeyine yapılan şey bambaşka ve bilinçli.
Hele hele bunun planını yapanın ve böyle olacağına dair emir verenin ülkesinde “hukuk” adeta “gukuk” olmuşsa, senelerdir binlerce masum insan yargı eliyle hapislerde çürütülmüş, öldürülmüş, konuşanın ağzı yine yargı eliyle kapatılmışsa… Çok ama çok derinden bir analiz ve duruş gerektiriyor.
***
Ankara’nın adanın kuzeyinde “Cumhurbaşkanlığı, Meclis, Yüksek Mahkeme” ve bir de yanlarına “Cami” şeklinde planladığı yapı tam bir kampüsü andırıyor.
İşte devletin birbirinden bağımsız olması gereken, Anayasa’da belirtilen “kuvvetler ayrılığı” ilkesine şekil olarak da ters düşmeyecek şekilde uyarlanması gereken Yasama, Yürütme ve Yargı’nın, bir de yanı başlarında dini bir ibadet yeriyle aynı kampüsün içine koyulması, doğal mıdır?
***
Yapılan açıklamalarda “Dünyanın pek çok ülkesinde bu var” deniliyor. Ama ben bir gazeteci olarak bunun bir örneğine rastlamadım. Bunu iddia edenler bu örnekleri önümüzde koyarsa sevinirim
Zira, yargının tamamen siyasallaştığı Türkiye’de dahi böyle bir uygulama ve kampüs düzeni yok.
***
Kaldı ki burada bence esas önemli olan şu; Yüksek Mahkeme bu binanın bu kampüsün içinde ve Türkiye tarafından yapılmasına nasıl razı geldi ve onay verdi?
Tartışılması gereken budur.
Bunun birkaç sebebi var. Birincisi; bu projelerin hepsi Türkiye’de çizildi, çiziliyor. Yasalarımıza göre bizim teknik insanlarımızın yapması gereken şeyler yasalara aykırı olarak bu şekilde planlanıyor.
Uygulamada da Türkiyeli şirketler tarafından yapılıyor ve izinler açısından da bizim kurumlarımızın yasa ve tüzüklerine aykırı.
Hatta “kaçak” durumdalar. Vizelendirilmeleri ve izinlendirilmeleri mevzuata aykırı. Bunun için meslek odaları dahil onlarca açıklama yapıldı, eylemler gerçekleştirildi.
Hal böyle iken, yargının en üst mertebesi nasıl olur da buna “evet” der?
***
Sonuç olarak; kendi ülkesinde yargıyı tamamen siyasallaştırıp, muhalif gruplara sopa olarak kullanan ve bizim ülkemizde de Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK) ve Elçilik vasıtasıyla ve şirketleri ve kurumlarıyla Kıbrıs Türk Yargısı’nda doğrudan taraf olan AKP, bizim Yüksek Mahkeme binamızı yapıyor.
Hem planı, projesi, yapanı, uygulayanı ile tüm tüzük ve yasalara aykırılığı hem de “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesine şeklen uyumsuz olarak.
***
En can alıcı soru şu; Bu koşullarda; Ankara’nın yapacağı bu binada, yargısal faaliyet göstermeyi kabul eden bir Yüksek Mahkeme, Ankara’nın ezici etkisinden nasıl kurtulacak?
Verilen kararlar bir de bu açıdan sorgulanmayacak mı?
Toplumun yargıya olan güveni sarsılmayacak mı?
***
Dikkatimi çeken bir başka noktada herkesin ama özellikle Barolar Birliği’nin suskunluğu.
Muhalif duruşuyla bilinen Baro, sindirildi mi?
Zaten bu ara “bazı” medyatik kişiler kullanılarak Baro’ya yapılan hakaret dolu yayınlar ve yazılar var.
Hele de bunların kimler tarafından yaptırıldığı konusundaki isimler; eğer doğruysa bizim “Son Kale” dediğimiz kalemizin de çoktan kuşatıldığı anlamına geliyor.
Sayın Barolar Birliği; siz de bu duruma okey misiniz? Hiçbir sakıncası yok mudur? Normal midir bu anlattıklarım?
Yoksa susmaya devam mı edeceksiniz?