KıbrısManşet

Özersay: 1960 Cumhuriyeti’nde olduğu gibi çok yaşatamazsınız, bedeli de ağır olur




Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar‘ın  ‘iki devletli çözüm’ derken neyi kastediyor olduğunu netleştirmek zorunda olduğunu söyledi

Özersay: Kıbrıs Türk Halkının, kendi kaderini tayin hakkı olduğuna inanan birisiyim

Özersay’ın sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşım şu şekilde:

“Cumhurbaşkanı Tatar “İki devletli çözümü” görüşmek istediğini söylerken birbirinden farklı o kadar çok kavramı bir arada kullanıyor ki tam olarak ne demek istediğini yorum yaparak anlamaya çalışıyoruz. Ortaya koyduğu Kıbrıs politikasının henüz netleşmediğini, netleştirilemediğini düşünüyorum. Artık seçim döneminde söylenen bir cümlenin dışına çıkıp altı dolu bir politik vizyon ve onu gerçekleştirmeye dönük bir strateji gerekir ki onu henüz göremedik.”
“İki devletli çözüm” derken neyi kastediyor olduğunu netleştirmek zorundadır. Aşağıda iki olasılık üzerinde durup bunların ne kadar gerçekçi ya da gerçekleştirilebilir olduğunu değerlendirmeye çalıştım. Evet çözüm iki devletli olabilir ancak iki devletin işbirliği temelindeki ortaklığı düşüncesine dayanmalıdır ki dünyada da kabul görebilsin. İki devletin işbirliğine dayalı ortaklık” düşüncemizi bir sonraki iletimde açıklamaya çalışacağım ama önce aşağıdaki değerlendirmeye bir bakalım.”

1) ‘İki devletli çözüm’ derken kastedilen şey KKTC’nin tanınması, BM’ye üye yapılması, mevcut durumun dünya tarafından da aynen kabul edilmesiyse bunun için müzakereye, Kıbrıslı Rumlarla masaya oturmaya gerek yoktur, müzakerelerin zaten anlamı yoktur. Reel politik açısından gücünüzü, müttefiklerinizin gücünü yani örneğin Türkiye’nin gücünü ve etkisini kullanarak bunu yapmaya çalışırsınız, başarırsanız da ne ala ama bu düşünceyi hayata geçirmek için Rum tarafı ile müzakere edecek bir şey yoktur, gayrı resmi beşli toplantıya da gerek yoktur.

Bugünün dünyasında ve uluslararası konjonktürde bu gerçekçi bir yaklaşım mıdır? Bize göre hayır, değildir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne inanan, Kıbrıs Türk Halkının en az Kıbrıslı Rumlar kadar bir devlet sahibi olmaya hakkı olduğuna inanan, Kıbrıs Türk Halkının self-determinasyon hakkı yani kendi kaderini tayin hakkı olduğuna inanan birisiyim. Öte yandan bu yukarıdaki yaklaşımın günümüz uluslararası konjonktüründe gerçekçi ve gerçekleştirilebilir olduğunu düşünmüyorum. Bunun için müzakereye de gerek yoktur, uluslararası politikada çok güçlü olmaya ve/veya çok güçlü ittifaklar kurmaya ihtiyaç vardır.”

“Bunun karşılığında sizden istenilecek taviz çok daha büyük olur”

2)” ‘İki devletli çözüm’ derken kastedilen şey ‘müzakere edilmiş ayrılık’ ise yani ‘negotiated partition’ ise bunu anlarım ama o zaman bunun da içini doğru düzgün doldurmanız gerekir. Yani müzakere masasına oturup Rum tarafıyla bir çeşit mahsuplaşacaksanız, neyi alıp neyi vereceğinize dair bazı işaretler vermeniz gerekir. Dünyaya böyle bir ayrılığın Kıbrıslı Rumlar tarafından neden kabul edilmesi gerektiğini yani Rumların böyle bir çözümü kabul edip sizinle müzakere etmesini neyin teşvik edeceğini açıklamanız gerekir. Çünkü uyuşmazlıkların barışçı yoldan çözümü için uyuşmazlık taraflarının her ikisinin de bu çözümden bazı faydalar elde etmeleri gerekir.

Örneğin müzakere edilmiş ayrılık sonunda ortaya çıkacak iki devletin sınırları daha mı farklı olacak, Rum tarafını böyle bir çözüme teşvik edecek olan unsur bu mu olacak? Yoksa denizlerdeki doğal zenginliklerdeki payınıza dair bir pazarlık içerisine girip karşılığında egemenliği yani ayrı bir devlet olarak BM üyesi olmayı mı elde edeceksiniz? Yani “toprak karşılığı egemenlik” ya da “doğal zenginlik karşılığı egemenlik” benzeri bir yaklaşım mı sergileyeceksiniz? Yoksa daha farklı bir pazarlık mıdır düşünceniz? Bunu netleştirmeniz gerekir. Öte yandan müzakere edilmiş ayrılık sonucu bölgede iki devletin netleştirilmesiyle bölge barış ve istikrarına nasıl katkı yapacağınızı da bölgesel ve uluslararası aktörlere ikna edici şekilde ele almanız gerekir, bunu destekleyecek tezler geliştirmeniz gerekir. Bu yaklaşım Kıbrıs’ta bir “ortaklık” düşüncesini dışladığı için, Rum tarafında ve uluslararası toplumda kabul görmesi ihtimali ya azdır ya da kabul görür ama bunun karşılığında sizden istenilecek taviz çok daha büyük olur.”

“Çözüm iki devletli olmalıdır”

Özersay açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

“Federasyon kötü bir yönetim şekli değildir, eğer öyle olsaydı ABD’den Avusturya’ya Almanya’ya ve Avusturalya’ya kadar pek çok ülke bu şekilde yönetilmezdi. Ama federal ortaklıklar karşılıklı olarak yönetimi ve zenginliği paylaşabilmeyi zorunlu kılar. O ortaklığı oluşturacak olan tarafların yönetimi (devleti) ve zenginliği diğer tarafla PAYLAŞMAYA hazır olmasını gerektirir. Taraflardan birisi bunu paylaşmaya hazır değilse federal ortaklık kuramazsınız ya da zorla kursanız da 1960 Cumhuriyetinde olduğu gibi çok yaşatamazsınız, bedeli de ağır olur. Bu nedenle federal bir ortaklığın koşulları bugün Kıbrıs’ta mevcut değildir. Bu nedenle mevcut şartları değiştiremiyorsanız federasyondan farklı bir ortaklığı tarif edebilmeniz gerekir.

Oysa bugün Sayın Tatar daha farklı bir ortaklığı da tarif eder noktada değildir. Kıbrıs Türk tarafının pozisyonu seçim dönemlerinde dile getirilen “iki devletli çözüm” cümlesinden ibaret kalırsa ya da yukarıda bazılarına değinilen türden gerçekle bağdaşmayan ve kabul görmeyecek bir hal alırsa o zaman bunların da kaderi federasyondan farklı olmaz, bir ömür daha müzakere masalarında geçer ve zaman kaybedilir. Bu nedenle Sayın Tatar’ın bir an önce Türkiye ile birlikte oturup bu “iki devletli çözüm”den ne anladığını tarif etmesi ve bunu da gerçekçi ve gerçekleştirilebilir bir hale getirmesi gerekir.

En başta dediğim gibi çözüm iki devletli olmalıdır ANCAK iki devletin işbirliği temelindeki “ortaklığı” düşüncesine dayanmalıdır ki dünyada da kabul görebilsin. Çok daha gerçekçi ve gerçekleştirilebilir olan “İki devletin işbirliğine dayalı ortaklık” düşüncemizi bir sonraki iletimde detaylı olarak paylaşacağım.”









Başa dön tuşu