KıbrısManşet

Özgeçen: Plandan yoksun bir eğitim sistemi ilk olağanüstü durumda sarsılmaya mahkumdur






Sol Hareket Eğitim Sekreteri Nuray Özgeçen, 2021-2022 akademik yılını değerlendirdi; eğitimde büyük kayıplar yaşandığını vurguladı

Özgeçen: Eğitim paydaşları tamamen kaosa sürüklendiler

Covid-19 salgını döneminde eğitim paydaşlarının tamamen kaosa sürüklendiğini ifade eden Özgeçen, kumarhane patronları ve sermaye gruplarının çıkarları öncelikli tutularak, ülke ekonomisi ve kalkınması için en önemli kurumlar olan okulların en uzun süre kapalı tutulan yerler olduklarını ifade etti.

“Plandan yoksun bir eğitim sistemi ilk olağanüstü durumda sarsılmaya mahkumdur”

Hedeften, felsefeden ve plandan yoksun bir eğitim sisteminin ilk olağanüstü durumda sarsılmaya mahkum olduğunun altını çizen Özgeçen,  eğitimden beklenilen öncelikli şeyin başarı notu olduğu için tek elde edilen sonucun da bu olduğunu kaydetti.

işte Sol Hareket Eğitim Sekreteri Nuray Özgeçen‘in açıklamasının tamamı:

Bu Haziran ayı ile birlikte ‘tamamlanmamış’ iki akademik yılı geride bıraktık. Peki önümüzdeki akademik yılda bizleri neler bekliyor? İlk olarak, geçen yılın 10 Mart günü dönemin Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu koronavirüs nedeni ile eğitime 15 Mart’a kadar zorunlu ara verildiğini duyurmuş ancak artan salgın, eğitimin öncelikli olarak ele alınmaması gibi nedenlerle bu ara eğitimde büyük kayıplar yaratacak bir sürece doğru ilerlemişti.

Öğrenciler, öğretmenler ve veliler uzun süren ve belirsizliklerle dolu bir ortamda bırakılmış, eğitimi planlamakla yükümlü kurum ve kişiler sessizliğe bürünmüştü. Bu süreçte bir kısım öğretmen kendi imkanları, öğrencilerinin de hazır bulunuşluluk ve ekonomik imkanları çerçevesinde uzaktan olarak eğitime devam ettiler. Bir kısım öğretmen ise belirsizlik içerisinde bekledi. Ardından uzun süren ve yaz tatili gibi olamayan, bitmemişliğin verdiği huzursuzlukla, bir sonraki yıla dair belirsizliklerle dolu geçen yaz tatili dönemine girildi.

Herkes tarafından nasıl başlayacağı ve devam edeceği merak edilen bir sonraki akademik yıl ise Eylül ayının başında ‘uzaktan eğitim’ olarak başladı. Bu süreçte bakanlık yetkilileri eğitimin nasıl işleyeceğini ‘uzaktan’ izlediler. Önceden uzaktan başlayacağı duyurulan bu yıl için bakanlığın gerekli hazırlığı yapmadığı öğretmenlerin okula gittiği ilk gün anlaşıldı. Öğretmenler ve okul idarecileri uzaktan başlayan bu akademik yılda da eğitimin sürebilmesi için kendi imkan ve vicdanlarıyla baş başa bırakıldılar. Eğitimin 15 gün erken başlaması bir önceki yılın telafisinin yapılması gibi düşünüldüyse de süreç böyle işlemedi. Kayıplar belirlenmeden, yüksek düzeyde müfredat tamamlama kaygısıyla dolu bir döneme girildi.

“Uzaktan eğitim öğrencilerde davranış bozukluğuna neden oldu”

Uzaktan eğitim, öğrencilerde davranış bozukluğu, kilo alma, görme bozuklukları, tükenmişlik sendromu gibi pek çok psikolojik ve tıbbi rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden oldu. Gerek öğretmenler gerekse veliler ve ilgili sendikalar tarafından bu sorunlar gündeme getirilmesine karşın günübirlik kararlarla açılıp kapanan okullar, zaman zaman uzaktan zaman zaman ise seyreltilmiş sınıflarla yürütülen eğitim ile tüm eğitim paydaşları tamamen kaosa sürüklendiler. Kumarhane patronları ve sermaye gruplarının çıkarları öncelikli tutularak, ülke ekonomisi ve kalkınması için en önemli kurumlar olan okullar en uzun süre kapalı tutulan yerler oldular.

Tıpkı uzaktan eğitimde yaşandığı gibi seyreltilmiş eğitim için de bakanlık tarafından gerekli planlama yapılmamıştı. Bu dönemde okullar, bakanlığın yetersiz katkılarına rağmen hem eğitimin devamlılığı hem de okullarda olası salgını önlemek için mücadele ettiler. Ardından okullarda görülen vakalar ve artan güvensizlikler dolayısıyla uzun soluklu bir uzaktan eğitim süreci ile akademik yıl sonlandırıldı. Bu yıla ait ölçme- değerlendirmenin nasıl yapılacağı çok konuşulup tartışılsa da yine sağlıklı bir değerlendirme süreci gerçekleştirilemedi. Bu anlamda da yük öğretmenin omuzlarına ve insafına bırakılarak yıl sonlandırıldı. Bu durumun sonucu olarak kamusal ve özel okullar arasındaki uçurum daha da derinleşti.

“Özel gereksinimli öğrenciler bu dönemde tamamen gözden çıkarıldı”

Tıpkı farklı sınıflardan ailelerin çocuklarının eğitime erişiminde olduğu gibi. Tek bir öğrencisinin bile ekonomik imkansızlıklarından dolayı eğitime ulaşamaması bir öğretmen için büyük bir sorunken bir çok öğretmen bu sorunla baş başa bırakıldı. Bir çok öğrencinin eğitim hakkı elinden alındı. Belediyeler, sendikalar ve farklı organizasyonlarla öğrencilere cihaz ve internet sağlandıysa da asla tam katılıma ulaşılamadı. Dil sorunu yaşayan, farklı ülkelerden gelen, oryantasyon eğitimi alması gereken öğrenciler yok sayıldılar ve özel gereksinimli öğrenciler bu dönemde tamamen gözden çıkarıldılar.

“Eğitim bir süredir”

Hatırlamakta yarar var ki eğitim bir süredir öğrencilerin, gelişim hakları, gelişimsel süreç ve ihtiyaçları gözetilmeden sadece derslere indirgenmiş olarak devam etmektedir. Zaten ağırlıklı olarak sınav odaklı olan ‘kolejler’ odaklarına tamamen sınavları koydular, ayrıcalıklı okul algısı yüzünden devlet yetkililerinin sırt çevirdiği diğer lise ve ortaokullar daha da yalnızlaştırıldılar. Bu süreçten en büyük zararı ise ilkokul öğrencileri aldı. Gelişim süreçleri için elzem olan bir çok unsura uzaktan eğitim ile ulaşamadılar. Bir yaş büyüseler de gelişim süreçlerini sağlıklı olarak tamamlayamadılar.
Bu dönemin kapanmasıyla birlikte aklımda oluşan ve gittikçe büyüyen soruları paylaşmak istiyorum.

Kaybedecek bir yılımız daha var mı? Pandemi ile derinleşen eğitim alanındaki eşitsizlikleri daha ne kadar görmezden gelebiliriz? Öğretmenler, öğrencilerimiz ve veliler plansız bir eğitim yılına daha gerek psikolojik gerek fiziksel anlamda hazır mı? Uzaktan eğitimin verimliliğine ilişkin elimizde bilimsel bulgular var mı? Öğrencilerde ve öğretmenlerde gözlemleyebildiğimiz uzaktan eğitim kaynaklı sorunlara rağmen yine bize sunulanı, öngörüsüzlüğü kabul edebilecek miyiz? Sendikalar, öğretmenlerin aşılanması için kamuoyu yaratırken aşılanamayan veya aşılanmayı reddeden öğretmen sorunu ne olacak? EBA için harcanan 9 milyon TL ve bakanlığın ısrarla EBA kullanımını dayatması ile zaten yasalarla TC ile uyumlaştılırmış olan eğitim sistemimizin pandemi koşulları da fırsat bilinerek daha da uyumlaştırılması mı hedefleniyor? Peki günün sonunda öğretmenler olarak bilgisayar ekranındaki bir robottan farksız olmaktan korkmuyor muyuz?
1 Eylül’de başlaması ‘planlanan’ 2021-2022 akademik yılına bu ve bunun gibi soru işaretleriyle gireceğiz. Burada zaten normal koşullarda eğitimde yaşadığımız ve eğitimi temelde etkileyen nedenlerden detaylı olarak bahsetmeyeceğim ama hedeften, felsefeden ve plandan yoksun bir eğitim sistemi ilk olağanüstü durumda sarsılmaya mahkumdur.

Eğitimden beklediğimiz öncelikli şey başarı notu olduğu için tek elde ettiğimiz sonuç da bu oluyor. Bir çok güçlü devlet, pandemi sürecinde yüksek bulaş riskine rağmen çocuk ve gençlerin gelişimi, sağlığı ve refahı için okullarını açık tutup gerekli önlemleri alarak eğitime ara vermedi. Bu bir öncelik meselesidir. Eğer bir ülkede kumarhaneler okullardan önce geliyorsa, gençlerin ve çocukların eğitim hakkı çiğneniyor ve zaman onların aleyhine işliyor demektir.

Kısacası, tıpkı aile ortamı gibi, çocukların ve gençlerin sağlıklı bireyler olması için okullar en önemli ortamlardandır. Sosyalleşme, birlikte etkinliklerde bulunma, iş birliği, sorgulama, problem çözme gibi davranış ve becerilerin gelişmesi için çocuk ve gençlerin bu ortamlara ihtiyaçları vardır.

Nitelikli eğitim, bir toplumun gelişmesi ve olumlu değerlerin yaygınlaştırılması için en önemli araçtır. Ancak tüm bunları gözden çıkararak atılmış olan her adım bugün hepimizin omuzunda bir yük ve telafisi ise genç ve çocuklara boynumuzun borcudur.









Başa dön tuşu