Bağımsızlık Yolu parti üyeleri, ülkede yaşanan Mafya-Düzen Partileri ilişkilerini protesto etmek, “Mafyaya Hizmet Edenlerden Emekçiye Fayda Yok!” sloganıyla dün akşam eylem gerçekleştirdi
“Bu kokuşmuş sistemi, değiştirebilecek olan tek kesim alın teriyle yaşayan emekçilerdir”
Kuğulu Park’ta toplanan parti üyeleri ellerindeki fenerlerle meclise yürüdüler. Gerçekleşen eylemde sık sık, “Fuhuş, Mafya, Kara Para, Bu Abluka Dağıtılacak”, “Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber, Ya Hiç Birimiz”, “Gün Gelecek Devran Dönecek Faşistler Halka Hesap Verecek”, “Umutların Kuşatılmasın, Bu Abluka Dağıtılacak” sloganları atıldı.
Rahnvancıoğlu: Ultra zenginler, para babaları ve mafya elemanları, ülkenin hükümetinden, daha güçlü pozisyondadır
Bağımsızlık Yolu parti üyelerinin meclis önüne ulaşmasının ardından ilk konuşmayı Bağımsızlık Yolu Genel Sekreter Yardımcısı Münür Rahvancıoğlu gerçekleştirdi. Rahvancıoğlu konuşmasında, son on gündür ülkemizde çalkanan ve ne yazık ki sadece magazine boyutuyla konuşulmakta olan, ama aslında Kıbrıs’ın kuzeyinde on yıllardan beridir kurulmuş olan rejimin mafya ve kara para düzeniyle nasıl iç içe olduğunu ortaya dökülen sıkandallar üzerine eylemi gerçekleştirdiklerini açıkladı. Rahvancıoğlu konuşmasının devamında her türlü pisliğin, her türlü aymazlığın ve utanmazlığın yaşandığı bir memleket düzeni olduğunu vurgularken, ultra zenginlerin, para babalarının ve mafya elemanlarının ülkenin hükümetinden de, bürokratlarından da çok daha güçlü bir pozisyonda olduğunun altını çizdi.
“Hükümetinden, muhalefetine neredeyse herkes, ya sindirildi, ya da uyumlaştırıldı”
Hükümetinden, muhalefetine neredeyse herkesin, ya sindirilerek, ya korkutularak, ya satın alınarak, şantaj yoluyla bu rejime uyumlaşmış şekilde hizmet ederken, kimisininde sessiz kaldığını söyleyen Rahvancıoğlu, çıkar ilişkileriyle çerçevelenmiş bu düzen emekçileri sömürürken, ultra zenginlerin zenginliğine kar katmaya, kara para, uyuşturucu, kadın ticareti ve mafya düzeniyle bu halkın ensesinde zenginleşmeye devam etmekte olduğunu işaret etti.
“Bu kokuşmuş sistemi, değiştirebilecek olan tek kesim alın teriyle yaşayan emekçilerdir”
Bağımsızlık Yolu olarak bu akşam buraya gelirken bu kirli düzeni, bu kokuşmuş sistemi, değiştirebilecek olan tek kesimin alın teriyle yaşayan emekçiler olduğunu vurgulayan Rahvancıoğlu, “Emekçiler dışında, kendi güçleriyle, kendi kendilerini kurtarmaları dışında, hiç bir çözümün olmadığını vurgulamak amacıyla buradayız.” dedi.
“Mafyayla teması olan tüm siyasiler araştırılıp yargılansın”
Rahvancıoğlu’nun konuşması sonrasında parti adına açıklamayı okuyan Bağımsızlık Yolu Girne Bölge Sorumlusu Evren Gürtünç oldu. Basın açıklamasında, “Yaşanan skandallar ve yaşanacağı söylenen yenileri, halkımızın barış istencini boğmaya çalışan milliyetçi çevrelerin mafyalarla karşılıklı bir fayda ilişkisi içinde bulunduğunu ifşa etmiş durumda…
Böyle bir ilişki ağı üzerine kurulu rejimden halkın ve emekçilerin lehine kararlar çıkmayacağı ortadadır. Öte yandan, bu rezil mafyatik düzen, tüm kokuşmuşluğuyla ortadayken, bu düzeni “kim daha iyi yönetecek” yarışına giren sağdan soldan düzen partileri ise, ortaya hiçbir somut alternatif öneri koymadan sadece söylenmenin ve şikayet etmenin konforuna kapılmış durumda.” denildi.
Açıklamanın devamında, mafyayla teması olan tüm siyasilerin araştırılması ve yargılanması mücadelesi de emekçi halkın ekonomik kurtuluş mücadelesinin bir parçası olduğu vurgulandı. Bu kokuşmuş düzeni ortadan kaldırabilecek tek temiz güç, bu rejim partilerinden ve onların mafya bağlantılarından hesap sorabilecek tek irade; alnının teri ile yaşayan emekçi halk kitleleri olduğunun altı çizildi.
Mafyaya hizmet edenlerden emekçiye fayda yok!
Basın açıklamasının tamamı şöyle:
Bir süredir yaşamakta olduğumuz siyasi skandallar, Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi rejimin ve işbirlikçilerin sadece resmi olarak AKP ile değil, hem Türkiye’deki hem Kıbrıs’taki mafyalarla da nasıl kirli ilişkiler içinde olduğunu ortaya çıkarmıştır. Varlığı zaten bilinen bu kirli ilişkilerin çirkin ama gayet somut kanıtlarla ortaya çıkması, zaten çürümekte olan bu rejimin gerçek yüzünü artık tüm çıplaklığıyla ortaya sermiştir.
Tüm bu siyasi skandalların ve mafya-siyaset ilişkisinin gündeme yerleştiği bir dönemde, aynı zamanda ekonomik bir krizden de geçiyor olmamız tesadüf değildir.
Mafya-siyaset ilişkisi ile halkın yaşadığı geçim sıkıntısı arasında güçlü bir ilişki vardır. Siyasetin mafyalaşması ve mafyanın siyasileşmesi süreçleri, ekonomik yaşantımızın halkın kontrolünden gittikçe çıkmasıyla yakından ilgilidir.
Geçim derdinin gittikçe artan sayıda haneye yayılması, ekonomik sektörlerimizin bir avuç ultra zenginin talepleri ve çıkarları etrafında şekillenmesiyle yakından ilgilidir. Borç yükü altında ezilmemiz, güvencesiz çalışmamız, alım gücünü kaybetmemiz, maaşımızı ve gelirimizi artık en temel ihtiyaç ürünlerine bile yetiştiremememiz, ekonomik düzenin bir bütün olarak mafya ekonomisine dönüşmesiyle yakından ilgilidir.
“Piyasa ekonomisi” adı altında, ülkenin kaynaklarının neredeyse tamamı üzerinde halkın ve kamunun hiçbir denetim ve kontrolü kalmamıştır. Dağlardan yollara, denizlerden sahillere, işgücü akışından sermaye akışına, dış ticaret rejiminden eğitim ve sağlık alanlarına, ulaşım politikasından gıda politikasına, imalattan perakendeciliğe ve toptancılığa kadar toplumsal ve ekonomik hayatın her alanının kamu denetiminden ve halkın çıkarlarını kollayan bir kalkınma politikasından tamamen azade olduğu bir düzende yaşıyoruz.
Toplumsal ve ekonomik tüm alanlar, ülkedeki bir avuç ultra zengin daha da çok kâr yapsın diye şekilleniyor ve düzen siyasetçileri de, bu devasa güç odakları karşısında, kasetleri olsun veya olmasın boyun eğmek durumunda kalıyor.
Bu nedenle mafya ekonomisi mantığı, sadece illegal alanda değil, legal sektörlerde de mevcuttur. Mafya düzeni demek kural-tanımazlık demek ise; özel sektör çalışanlarının maruz kaldığı kural tanımaz güvencesizlik, sömürü ve keyfilik, Kıbrıs’ın kuzeyindeki ekonomik yaşamın bir bütün olarak mafya ekonomisine doğru dönüştüğünün en önemli göstergesidir.
Mafya düzeni demek, kaynakları elinde bulunduran küçük bir azınlığın zorbalık yoluyla geri kalan herkesi kontrol etmeye çalışması demek ise; başta inşaat, üniversite, ithalat, otel-kumarhane, finans-bankacılık, özel hastane ve özel okul sektörleri olmak üzere ülkenin tüm köşe başlarını ekonomik zorbalıkla ele geçirip tüm emekçileri ve çalışanları -yani halkı- kontrol etmeye çalışan bir avuç ultra zenginin varlığı, toplumsal yaşamın bir bütün olarak mafya ekonomisine doğru dönüştüğünün en önemli göstergesidir.
İllegal mafyalaşma kaba kuvvet, silah ve gizlice servis edilen görüntülerle siyaset kurumu üzerinde etkisini gösterirken; legal mafyalaşma da finansal ve ekonomik gücü, borç ilişkileri ve ekonomik kaynaklar üzerindeki hakimiyeti aracılığı ile siyaset kurumu üzerindeki etkisini göstermektedir.
Şantaj; bazen bir görüntülü konuşma, bazen de banka hesabı ekstresi biçiminde kendini göstermektedir. Tehdit; bazen gece karanlığında, bazen de en resmi dairelerin en üst düzey makamlarında ayan beyan ilan edilmektedir.
Yaşanan skandallar ve yaşanacağı söylenen yenileri, halkımızın barış istencini boğmaya çalışan milliyetçi çevrelerin mafyalarla karşılıklı bir fayda ilişkisi içinde bulunduğunu ifşa etmiş durumda… Böyle bir ilişki ağı üzerine kurulu rejimden halkın ve emekçilerin lehine kararlar çıkmayacağı ortadadır.
Öte yandan, bu rezil mafyatik düzen, tüm kokuşmuşluğuyla ortadayken, bu düzeni “kim daha iyi yönetecek” yarışına giren sağdan soldan düzen partileri ise, ortaya hiçbir somut alternatif öneri koymadan sadece söylenmenin ve şikayet etmenin konforuna kapılmış durumda.
Hükümete gelmek için can atıp her defasında halkı hayal kırıklığına uğratan düzen partilerinin göremediği gerçek, bu ülkede bir hükümet boşluğu değil muhalefet boşluğu olduğudur. Bu rezil düzende hükümetmiş gibi davranan ister soldan ister sağdan her siyasi yapı, ülkedeki kaynakların çoğunu tekeline almış ekonomik güç odaklarının güdümüne girmekten kurtulamayacaktır. Bu güç odaklarının işlerini yürütecek bir hükümet sağdan da bulunur, soldan da – tıpkı bugüne kadar olduğu gibi. Ancak bu düzene muhalefet edecek bir alternatif, henüz mevcut değildir.
İşte Bağımsızlık Yolu, bu düzeni yönetmeyi değil bu düzene muhalif olmayı hedefleyen, meclise girse ve hatta hükümete gelse bile, bu güç çıkarlarının karşısında ancak “muhalefet ederek” bir direniş ortaya koyabileceğinin bilincinde olan, “bu düzeni ben nasıl yönetirim” anlayışıyla değil “bu rezil düzene ben nasıl muhalefet ederim” anlayışında olan ve ister sokakta ister mecliste ister herhangi bir makamda olsun böylesi bir anlayışla davranan bir siyasi mücadele için kollarını sıvamıştır.
Bu tür bir siyasi mücadeleyi de ancak ultra zenginlerin mafyalaşmış ekonomik düzenine karşı halkın emek eksenli muhalefet çizgisini koyarak büyütebileceğimizi biliyoruz. Biliyoruz ki giderek çürüyen, çürüdükçe ekonomiyi, medyayı, siyaseti, sağlığı, toplumsal yaşamın her boyutunu zehirleyen bu rejim; sadece bu rejimden zarar görenler tarafından değiştirilebilir.
Tüm bu gerçekler ışığında, Bağımsızlık Yolu, siyaset-mafya ilişkinin sadece “tepedeki bir yozlaşmadan” ibaret olmadığını, “temiz siyaset, şeffaf siyaset” gibi soyut sözlerle üstesinden gelinebilecek basitlikte bir sorun olmadığını, aksine, ülkedeki toplumsal ve ekonomik ilişkilerin bütünüyle alakadar olduğunu ve bir rejim sorunu olduğunu vurgular.
Bu çerçevede, mafyayla teması olan tüm siyasilerin araştırılması ve yargılanması mücadelesi de emekçi halkımızın ekonomik kurtuluş mücadelesinin bir parçasıdır.
Bu kokuşmuş düzeni ortadan kaldırabilecek tek temiz güç, bu rejim partilerinden ve onların mafya bağlantılarından hesap sorabilecek tek irade; alnının teri ile yaşayan emekçi halk kitleleridir. Sokaktaki pisliği kim temizliyorsa, yediğimiz yemeği kim üretiyorsa, yaşadığımız evleri kim inşa ediyorsa; siyasetteki pisliği de onlar temizler, aydınlık bir yaşamı onlar üretir, yeni bir ülkeyi de onlar inşa edebilir!
İster korkuyla, ister şantajla, ister parayla mafyanın hizmetine giren rejim partilerinden emekçilere fayda yoktur. Emekçilerin kurtuluşu ülkenin kurtuluşu olacaktır. Bunu emekçiler kendi elleri ile yapacaktır.