KıbrısManşet

Özdenefe: İfade özgürlüğü özünde daima farklı düşüncelerin özgürlüğüdür




Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Avukat Fazilet Özdenefe, gazetemizin yazarlarından Basın Emekçileri Sendikası (Basın-sen) Başkanı Ali Kişmir‘e, yazdığı bir yazıdan dolayı 10 yıl hapis öngörülen Ceza davası açılmasını, içerik veüslup tartışmalarına boğulmadan, demokrasi ve huku üzerinden tartışılması gerektiğini vurguladı

Özdenefe: İçerik veya üslup tartışmasına boğulmadan, demokrasi ve hukuk üzerinden tartışmak gerekir

Sosyal medya hesabından açıklama yapan Özdenefe, birkaç yıl önce yazdığı bir yazıdan dolayı gazeteci Ali Kişmir’e polis tarafından Askeri Suç ve Cezalar Yasası’nın 26. Maddesi altında bir dava okunduğu bilgisinin gün içinde sosyal medyaya düştüğünü, ilgili 26.Madde’ye göre Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın manevi şahsiyetini herhangi bir şekilde tahkir ve tezyif eden kimsenin suç işlemiş olacağı ve 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacağı öngörüldüğünü hatırlattı.

Özdenefe, “TDK’ya göre tahkir ‘aşağılama, onur kırma’ , tezyif ise ‘bir şeyi değersiz, adi, bayağı, aşağılık göstermeye çalışma, küçültmek isteme’ anlamına gelmektedir. İlgili yazıyı tasvip edenler olabileceği gibi etmeyenler de elbette olacaktır. Meseleyi bu ve benzeri eleştirel yazıların içerik veya üslubunu onaylayıp onaylamama tartışmasına boğmadan, demokrasi ve hukuk devleti prensipleri üzerinden tartışmak gerekmektedir” dedi.

“Şeffaf bir şekilde konuşup değerlendirme zamanımız çoktan geldi”

Hiç beğenmediğimiz, benimsemediğimiz içeriklerin (nefret söylemi ve şiddet tehditi hariç) dahi suç kapsamında değerlendirilmesinin toplum adına ne anlam ifade etttiğini soran Özdenefe, son yıllarda yaşananların tüm bunları şeffaf bir şekilde konuşup değerlendirme zamanımızın çoktan geldiğini gösterdiğini vurguladı.

“Düşünce/ifade özgürlüğü ile ilgili bir kaç noktanın altını tam da böyle bir zamanda çizmekte fayda olacaktır” diyen Özdenefe şunları kaydetti;

– Öncelikle, ifade özgürlüğü ile kişilerin özel hayatının gizliliği ve itibarının iftiralara karşı korunması arasındaki dengenin kurulmasının hukuk sistemleri ve mahkemeler açısından hiçbir zaman kolay olmadığını belirtmek gerekir. İçinde bulunduğumuz internet ve sosyal medya çağında bu dengeyi bulmak gittikçe de zorlaşmaktadır. Dengenin demokrasiyi zedelemeyecek şekilde kurulması çok önemlidir.

“Devlet insanların güvenlik içinde yaşamalarını sağlama görevini, insanlar üzerinde baskı kurarak yapmamalıdır”

– Kurumların/makamların manevi şahsiyet veya itibarının korunması amacıyla kişilerin ceza yasaları kapsamında yargılanması ise insan hak ve özgürlükleri ve demokrasi açısından başlı başına çok sıkıntılı bir alandır. Devletin en temel varlık sebeplerinden biri insanların güvenlik içinde yaşamalarını sağlamaktır. Ancak devlet bu görevi insanlar üzerinde baskı kurarak ve devamlı onları yönlendirerek yapmamalıdır.

– Askeri Suç ve Cezalar Yasası’nın 26. Maddesi ‘tahkir ve tezyif’ gibi soyut ve yorumlanma alanı çok geniş ifadelerle ağır ceza mahkemesinde 10 yılla yargılanabilecek bir suç düzenlemektedir . Bu maddenin mevcudiyeti kişi hak ve özgürlükleri açısından sakıncalıdır.

“Sivil kişilerin Askeri mahkemede yargılanabilmesinin de AİHS’ne aykırı olup olmadığı mutlaka tartışılmalıdır”

– Bu vesileyle sivil bir kişinin zem ve kadih niteliğindeki bir suçtan ötürü Askeri Suç ve Cezalar Yasası altında yargılanmasının yanı sıra, belirli koşullarda sivil kişilerin Askeri mahkemede yargılanabilmesinin de AİHS’ne aykırı olup olmadığı mutlaka tartışılacaktır veya tartışılmalıdır.

– AB ülkelerindeki mevzuatlar değişiklikler gösterse de özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan ülkeler için AİHM içtihatları ifade özgürlüğünü özellikle siyasi eleştiriler anlamında ciddi surette korumaktadır.

– AİHM iki geleneksel hak olan ifade özgürlüğü ve kişinin itibarı ve özel hayatına dair haklarının korunmasını hep dengede tutmaya çalışmıştır. Ortaya konan kısıtlama ile ilgili zorunluluğun meşruiyeti ve orantısallık her zaman aranmış ve siyasilere karşı basına daha çok koruma sağlamış ve politikacıların kendilerine karşı yapılan eleştirilere karşı daha çok toleranslı olmaları gerektiğini savunmuştur. Kurumların/makamların manevi şahsiyetinin bu yaklaşımın dışında tutulması ise mümkün değildir/olmamalıdır.

“İfade/düşünce özgürlüğü özünde daima farklı düşüncelerin özgürlüğüdür”

– Düşünceyi açıklama özgürlüğü temelinde şu husus da göz ardı edilmemelidir: Özgürlük, esasen “egemen-resmi ideolojiden, tabulardan farklı, bunlardan ayrılan düşünce ve kanaatler” söz konusu olduğunda önemlidir. Bu nedenledir ki ifade/düşünce özgürlüğü özünde “daima farklı düşüncelerin özgürlüğüdür”. Egemen gücün ve çoğunluğun hoşuna gitmeyen, onları derinden etkileyen veya inciten düşüncelerin özgürce dış dünyaya açıklanamadığı bir ortamda ifade/düşünce özgürlüğünün varlığından söz edilmesi mümkün değildir.

– AİHM bilhassa politik eleştirilerin, gazetecilik faaliyetlerinin ve kamu yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sunan görüşlerin devlet müdahalesinden korunması amacıyla ve özellikle basın özgürlüğünün kullanıldığı ve kamuyu yakından ilgilendiren konularda gerçekleşen tartışmalarda salt hakaret veya sebepsiz kişisel saldırı eşiğini yüksek tutmaktadır. Bunun amacı her türlü kaba ve aşağılayıcı ifadeyi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek değil, politik eleştirilerin devletler tarafından cezalandırılmasını engellemektir.

“İfade özgürlüğü, rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır”

– Bugüne kadar yapılan bütün önemli değişikliklere rağmen Fasıl 154 Ceza Yasasında hala ifade/düşünce özgürlüğü açısından sıkıntılı maddeler bulunmaktadır. Örneğin, AİHM içtihatlarında devlet başkanına hakaret suçunun insan haklarını ihlal ettiği ısrarlı bir şekilde vurgulanmasına rağmen, Ceza Yasamızda hala daha bu suç bulunmaktadır. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yıl Sn Tatar bir eylemde kendisi ile ilgili ifadelerinden dolayı Sol Hareket üyeleri ile ilgili polise şikayette bulunmuştu ve Müfsit niyet, yani yıkıcı-kışkırtıcı niyet maddesi altında okunan dava kamuoyunun gündemine gelmişti.

– AİHM kararlarına göre ifade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ‘haber’ ve ‘düşünceler için değil, ama ayrıca devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. (07/12/1976 tarihli 5493/72 başvuru numaralı Handyside v. Birleşik Krallık kararı)

– Özgür basın demokrasinin en önemli unsurlarından biridir ve onu korumak hepimizin görevidir. Unutulmamalıdır ki; gazetecilerin her alandaki bilgi ve fikirleri halka iletmek gibi bir görevi, halkın da bilgi edinme hakkı bulunmaktadır.

“Ceza Yasası ve Askeri Suç ve Cezalar Yasası’nın günün koşullarına uygun şekilde revize edilmesi”

Sonuç Olarak:

1- Demokratik hukuk devletlerinde kişilerin, nefret söylemi ve yakın zamanlı şiddet tehdidi dışındaki ifadelerinin ceza hukuku içinde değerlendirilmesinin yanlış olduğu ağırlıklı görüş olarak benimsenmektedir. Bu noktadan hareketle, Ceza Yasası ve Askeri Suç ve Cezalar Yasası’nın günün koşullarına uygun şekilde revize edilmesi gerekmektedir.

2- Zem ve kadih, müfsit niyetli yayınlar, manevi şahsiyetin tahkir ve tezyifi gibi suçların kapsamı ciddi suretle daraltılmalı hatta suç kapsamından çıkarılmaları gündeme gelmelidir. Haksız Fiiller Yasası altında hukuk davalarının açılması ve kazanılması halinde tazminat ödenmesi zaten mümkündür ve bu yeterlidir.

3- Cumhuriyet Meclisinde bu dönemde de demokratikleşme, sivilleşme, kişi hak ve özgürlüklerinin korunması adına yapılacak çok iş vardır. CTP olarak bunun bilincindeyiz ve çalışmalarımıza başladık. Sivil toplum ve tüm paydaşlarla omuz omuza mücadele etmeye hazırız, bundan kimsenin kuşkusu olmasın”









Başa dön tuşu