Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, görevi 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’dan devraldı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen törene üst düzey yetkililer katıldı
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, devir teslim töreninde yaptığı konuşmada 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ta teşekkür etti.
Tatar “Kardeş Türkiye ile uyum içinde hareket edeceğiz” dedi. Halkın halka açık olacağını anlatan Tatar, KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki gelişmelerle öneminin arttığını söyledi.
Tatar, “Kimse bizi devletimizi kurduk diye cezalandıramaz. Ambargoları kaldırmak başlıca hedefimiz olacak” diyerek Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türkleri eşit hak sahibi olarak görmediğini iddia etti.
Müzakerelerde sonuç alınmamasının sorumlusunun Kıbrıs Türk tarafı olmadığını kaydeden Tatar, buna son örnek olarak Crans Montana sürecini gösterdi.
Tatar, “Kıbrıs sorununun bir neticeye bağlanmasından yanayız. İki devlet temelinde işbirliğini bir gereklilik olarak görüyoruz. BM Genel Sekreteri’ne görüşlerimi ileteceğim. 5’li konferansa iki devletlilik konusunun masaya gelmesi açısından sıcak bakıyorum” dedi.
“Eğer Anastasiadis iyi niyetle gelirse, olumlu sonuçlar alınmaması için bir neden yoktur” diyen Tatar, hidrokarbon testinin Kıbrıs Rum tarafı için samimiyet testi olduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Tatar’ın konuşmasının tam metni şöyle:
“Saygıdeğer konuklar,
Sevgili Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Halkı,
Ekranları başında bizleri izleyen değerli kardeşlerim,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkının takdiri ile seçildiğim Cumhurbaşkanlığı görevini bu törenle devralıyorum.
Özgür iradesi ile yaşamımın en anlamlı, en yüce görevini bana veren Halkımızın önünde bir kez daha saygı ile eğiliyorum.
Doğu Akdeniz’de ve dünyada önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde üstlendiğim bu görevin onurlu olduğu kadar, sorumluluk gerektirdiğinin bilincindeyim.
Konuşmamın başında öncelikle 5 buçuk yıl süreyle Cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan Sayın Mustafa Akıncı’ya Devletimize, ülkemize hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum.
4’ncü Cumhurbaşkanımız Sayın Akıncı ve değerli eşlerine bundan sonraki yaşamlarında sağlık ve mutluluklar diliyorum.
Değerli konuklar bugün Cumhuriyet Meclisi’nde içtiğim ant benim için ana rehberdir.
Bizler, en büyük gücümüzün, demokratik parlamenter sistemimiz, Halkımız, Devletimiz ve Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti olduğunun farkındayız.
Hedefimiz Kıbrıs Türk Halkı’nın birlik ve beraberliğini en üst düzeye çıkartmaktır.
Hemen çalışmalara başlıyoruz.
Parlamentomuzla, hükümetimizle istişare ederek Ulusal Danışma Konseyi’ni mutlaka yaşama geçireceğiz.
Ulusal Kıbrıs Davamızın müşterek olduğunun bilinci ile kardeş Türkiye Cumhuriyeti Devlet ve Hükümet yetkilileri ile uyum içinde hareket edeceğiz.
Gerek görüşmeci heyetimizin belirlenmesinde gerekse diğer ekiplerimizin oluşturulmasında halkımızın değerlerinden azami oranda yararlanmak kararlılığındayız.
Cumhurbaşkanlığı’nın kapıları halkımıza açık olacak, halkımız bizleri her zaman yanında, yakınında görecektir.
Değerli konuklar, sevgili Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Halkı yaklaşık 450 yıl önce atalarımızın Anadolu’dan gelişi ile başlayan Ada’daki varlığımız bir ara ciddi tehlikeler yaşamış olsa da bugün Doğu Akdeniz’de , önemi giderek artan bir Devlet’e sahibiz.
Varoluş ve özgürlük mücadelemiz sonucu kendi Devletimizde Anavatan Türkiye’nin güvencesinde daha müreffeh, daha güzel, aydınlık yarınlar için inanç ve kararlılıkla mücadele ediyoruz. Bu vesileyle, Davamızın ilk Lideri Dr. Fazıl Küçük, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş ile bu mücadelede canlarını feda etmiş aziz şehitlerimiz, gazilerimiz ve kahraman halkımıza minnet ve şükranlarımı sunmayı bir görev bilirim.
Kimse bizi, özgürlüğümüz için mücadele ettik, egemenliğimize sahip çıktık, Devletimizi kurduk diye cezalandıramaz.
Üzerimizdeki izolasyon ve kısıtlamaların yarattığı prangalardan kurtulmak, başlıca hedeflerimiz arasında olacaktır.
Tarihi gerçekler ortadadır.
Kıbrıs Türk Halkı asla saldırgan taraf olmamış, Kıbrıs Rumlarının Ada’da eşit hak sahibi olduğunu inkar etmemiştir. Ama onlar bizim eşit hak sahibi oluğumuzu inkar ediyor. Bu yanlış, Kıbrıs konusundaki çözümsüzlüğün esas sebebidir.
İnanıyorum ki, geç de olsa, Avrupa Birliği ve dünya bu gerçeği mutlaka görecektir.
Değerli konuklar, sevgili kardeşlerim;
Kıbrıs Türk Halkı’nın varoluş ve özgürlük mücadelesi ve kendi Devleti’ni kurması, kendisine yöneltilen saldırıların kaçınılmaz sonucudur.
Kıbrıs Türk Halkı bugüne kadar hep uzlaşıdan, anlaşmadan yana tavır koymuş ancak Rum komşularından olumlu yanıt alamamıştır.
Uzun yıllardır Birleşmiş Milletler gözetiminde sürdürülen görüşmelerde bir sonuca ulaşılamamışsa bunun sorumlusu Kıbrıs Türk tarafı değildir.
2017 yılının Temmuz ayında Crans-Montana’da sona eren süreç bunun en son kanıtıdır.
Kıbrıs Türk tarafı ortaya çıkan uzlaşı fırsatlarına olumlu yaklaşmasına rağmen, Rum kesimi hep maksimalist davranmış ve uzlaşıyı reddeden taraf olmuştur.
Yaşananlar ortadayken ve hafızalarda yerini korurken, bizlerin hala izolasyonlarla cezalandırılması, verilen sözlerin tutulmaması ve baskıların Anavatan Türkiye ile bizlere yönlendirilmesi doğru ve hakça bir tutum değildir. Adil, kalıcı ve gerçekçi bir uzlaşıya da hizmet etmemektedir.
Bu tarihi günde, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası camiaya bir kez daha şu mesajı vermek istiyorum:
4 Mart 1964’te alınan 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ile yaratılan haksız statükonun gerçek mağduru hala Kıbrıs Türk Halkıdır.
Halk olarak hepimiz Kıbrıs meselesinin artık bir neticeye bağlanmasından yanayız.
Biz, yaşadıklarımız ışığında Kıbrıs’ta ve bölgemizde sürdürülebilir barış ve istikrar için, hiçbir tarafa üstünlük sağlamayacak şekilde, adadaki iki halkın egemen eşitliği ve iki devlet temelinde işbirliğini bir gereklilik olarak görüyoruz.
Arzumuz en kısa sürede bu zeminde kalıcı ve adil bir çözüme ulaşmaktır.
İlk etapta Birleşmiş Milletler Genel sekreteri Sayın Guterres’e görüşlerimizi açık bir şekilde bildireceğim.
Türkiye’nin ortaya koyduğu beşli konferans fikrine egemen eşitlik temelinde iki Devletli çözümün görüşme masasına gelmesi ve bir anlaşmanın mümkün olup olamayacağının belirlenmesi açısından son derece sıcak bakıyorum.
Birleşmiş Milletlerle Garantör ülkeler İngiltere ve Yunanistan artık üzerlerine düşeni yapmalı ve Kıbrıs konusunun adil , yaşayabilir bir sonuca bağlanması için Rum tarafını doğruya yönlendirilmelidir.
Buradan Güney Kıbrıs’taki komşularımıza da seslenmek istiyorum:
Eğer Sayın Anastasiadis, iyi niyetle ve gerekli siyasi iradeyle beşli konferansa gelirse görüşmelerin olumlu sonuç vermemesi için bir neden yoktur.
Yeter ki Ada’daki mevcut gerçekler göz önünde bulundurulsun ve egemen eşitliğimiz, bizim de bu topraklarda eşit statüde var olma hakkımız olduğu göz ardı edilmesin.
Önümüzde duran hidrokarbonlar konusu bu bağlamda Kıbrıs Rum tarafı için bir samimiyet testidir.
Kendilerine bu konuda Kıbrıs Türk tarafınca sunulan ortak bir komite kurulması önerilerimiz hala masadadır.
Daha fazla gecikmeden bu önerileri bir fırsat olarak değerlendirmelerini bekliyoruz.
Ve son olarak da Halkımıza seslenmek istiyorum:
Değerli kardeşlerim; beni neden Cumhurbaşkanı seçtiğinizin bilincindeyim.
Kıbrıs konusunda haklarımızın savunucusu olurken iç sorunlarımızın çözümü için mutlaka yoğun çalışmalar ve çabalar içinde olacağım.
Ekonomiden, yüksek öğrenime, sanata, spora, gençliğe kadar pek çok alanda komiteler kurarak çalışmalar yapacağız.
Söz verdiğim gibi herkesin Cumhurbaşkanı olacağım ve tüm kesimleri, toplumumuzun tüm değerlerini kucaklayacağım.
Hükümetle istişare içinde, Cumhurbaşkanlığımızın Anayasal görevlerini çağdaş anlamda başarılı olarak yapabilmesi, Devletimizin bilinir ve tanınırlığının artırılabilmesi adına Cumhurbaşkanlığımız için yeni bir teşkilat yasası çıkarılması yönüne gidilecektir.
Her bakımdan Devlet kurumlarımıza örnek olmak, halkımıza hak ettiği hizmetleri verebilmek için azami gayret sarf edilecektir.
Halkımızın tüm kesimleri ile diyalog ve işbirliği geliştirilecek, sorunların ortak akıl yoluyla ele alınıp hal çaresi aranmasına azami özen gösterilecektir.
Sözlerime son verirken, hepinizi en derin sevgi ve saygılarla selamlıyor, ayrılmaz bir parçası olduğumuz Yüce Türk Ulusu ile Kıbrıs Türk Halkı’na aydınlık yarınlar diliyorum.”