Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Asım Akansoy, Rusya‘nın Ukrayna‘yı işgali örneğinden yola çıkarak, Kıbrıs‘ın kuzeyinde bu duruma karşı bir duruş sergilenmediğini belirtti ve Rus Dışişleri Bakanı’nın Kıbrıs örneği verdiğini hatırlattı
Akansoy: Ukrayna’dan 3 milyon 489 bin 644 mülteci komşu ülkelere geçti
Meclis Genel Kurulu’nda konuşan Akansoy, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği‘nce (BMMYK) yapılan açıklamada, Ukrayna’daki savaşa yönelik çeşitli veriler paylaşıldığını, 24 Şubat-20 Mart arasında, yarıdan fazlası Polonya‘ya olmak üzere Ukrayna’dan 3 milyon 489 bin 644 mültecinin komşu ülkelere geçtiğinin belirtildiğini söyledi.
Akansoy, “Ukraynalıların komşu ülkelerden en çok Polonya (2 milyon 83 bin 854), Romanya (535 bin 461) ve Moldova‘ya (365 bin 197) geçtiği aktarılan açıklamada, Donetsk ve Luhansk bölgelerinden 21-23 Şubat’ta 113 bin kişinin Rusya’ya geçiş yaptığı kaydedilmekte. Ukrayna’dan komşu ülkelere giden mültecilerin yüz binlercesinin buradan diğer Avrupa ülkelerine geçtiği biliniyor” dedi.
“Ukrayna içinde 6,48 milyon sivil yerinden edildi”
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğine göre, Rusya-Ukrayna savaşında 24 Şubat-20 Mart’ta en az 925 sivilin hayatını kaybettiğini ve 1496 sivil ise yaralandığını belirten Akansoy, sivil ölü ve yaralı sayısının tespit edilenden çok daha yüksek olabileceği uyarısını da yapıldığını ve bunu tahmin etmenin mümkün olduğunu kaydetti.
“BM, Ukrayna’da sivil kayıplara ilişkin sadece teyit edebildiği rakamları açıklıyor” diyen Akansoy, Ukrayna makamlarına göre ise hayatını kaybeden sivillerin sayısının binlerle ifade edildiğini, öte yandan BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütü‘nden (IOM) yapılan yazılı açıklamada da, Ukrayna içinde 6,48 milyon sivilin yerinden edildiğinin, böylelikle komşu ülkelere geçen mültecilerle birlikte yerinden edilen Ukraynalıların toplam sayısının 10 milyona ulaştığnin bildirildiğini aktardı.
” ‘İnsanlık suçu’ niteliğindeki savaş bizim buralarda ne yazık ki yeterince değerlendirilmiyor”
Yerinden edilenlerin çoğunun savunmasız durumdaki hamile ve emziren anneler, yaşlılar, engelliler, kronik hastalıkları olanlar ve şiddetten doğrudan etkilenenler olduğunu ifade eden Akansoy, ülke içinde yerinden edilen kişilerin yüzde 53’ünden fazlasının kadınlar olduğunun aktarılıdığını ve bu kişiler için en acil ihtiyaçlar arasında ilaç, sağlık hizmetleri ve finansal kaynakların yer aldığının vurgulandığını belirtti.
Akansoy, “Açıklamada ayrıca, ülke dışına geçen 3 milyon 489 bin 644 mültecinin 186 binini üçüncü ülke vatandaşlarının oluşturduğu ifade edildi. Bu veriler yaşanan acının çok küçük bir kısmını işaret etmektedir. Acının, gözyaşının, ölümlerin peşi sıra geldiği bu savaşta insanoğlu çok büyük sorunla karşı karşıya. Rusya ordusunun Ukrayna topraklarına girerek başlattığı, ‘insanlık suçu’ niteliğindeki savaş bizim buralarda ne yazık ki yeterince değerlendirilmemekte, iç siyasi ve ekonomik sorunlarda yaşanan sıkışıklık bağlamında kaynak gösterilmektedir” dedi.
“Hiçbir gerekçe uluslararası hukuk ve egemenlik ihlalini meşru ve haklı kılmaz, kılamaz”
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin büyük bir savaş suçu olduğunu söyleyen Akansoy, 21. yüzyılın hemen başında, gerçek üstü bir film gibi izlenilen bu büyük savaşın sıradanlaştırarak, normalleştirerek, anlamsızlaştırarak, taraf olmaktan imtina edildiğini, yüksek sesle ‘savaşa hayır’ bile dienilemediği için yapılan yorumlarla sürekli bir ‘ama’ ve ‘fakat’la -gerekçelendirmeye çalışılan bu savaşın, meşrulaştırıcı, hafifletici sebebi olmayacağını vurguladı.
Akansoy, “Burada çok açık bir şekilde, Rusya Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal ederek, uluslararası hukuku çiğnemiştir. Bu durum, ne NATO tarafından kuşatılan Rusya toprakları gerekçesi ile ne de savaşa davet edilen, kışkırtılan bir liderin varlığı ekseninde değerlendirilebilir. Hiçbir gerekçe uluslararası hukuk ve egemenlik ihlalini meşru ve haklı kılmaz, kılamaz” ifadelerini kullandı.
“2. Dünya Savaşı sonrası şekillenen dünya düzeni ve kurumlarına dair, sorgulayıcı, dönüştürücü bir etkisi olacak”
Bu noktada tüm dünyanın uluslararası hukuka davet çağrısının anlamlı ve değerli olduğunu, uluslararası hukuku ihlal eden tüm işgal ve müdahalelerin yarattığı derin yıkım ve tahribatın, çözümsüzlüğün, belirsizliğin ne denli acı sonuçlar doğurduğu, başta yakın doğu coğrafyasında olmak üzere tanık olduklarını söyleyen Akansoy, Ukrayna’da savaşının elbette burada kalmayacağını, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası şekillenen dünya düzeni ve kurumlarına dair, sorgulayıcı, dönüştürücü bir etkisi olacağını kaydetti.
Akansoy, “NATO’nun yeniden yapılanması, AB’nin sadece kendi dünyasına sıkışmış bir kulüp olmanın ötesinde özellikle Almanya ve Fransa ekseninde savunma odaklı bir güce dönüşmesi söz konusudur. Yeni yapılanmaları sıradan düzenlemeler yerine, emperyal güçlerin, 2008’den beri yaşadığı finans krizini yeniden yapılandırma dair başta askeri harcamalar olmak üzere, savunma giderlerini artırma üzerinden ekonomik sorunları aşmaya dönük bir hamle olarak da okumamızda yarar vardır” dedi.
“Bölgesel rakiplerin de kaçınılmaz olarak uluslararası konum alma zorunluluğu doğacak”
Akansoy, açıkça ifade etmekte yarar gördüğü haliyle, bu savaşın ve doğurduğu dünya krizinin, eskiyen uluslar ötesi veya arası kurumların yeniden yapılanmasını süratle gündeme taşıyacağını, var olan sorunlara çözüm üretme konusunda da yeni ve güçlü hamleleri beraberinde getireceğini söyledi.
“Görünen odur ki, yeni bir döneme girdik” diyen Akansoy, yeni soğuk savaş ya da iki kutuplu dünya denilen bu dönemde, batı bloğunun kendini yeniden yapılandırırken, başta Çin olmak üzere küresel veya Rusya gibi bölgesel rakiplerinin de kaçınılmaz olarak uluslararası konum alma zorunluluğunun doğacağını belirtti.
“Kıbrıs sorunu kendi özgün özelliklerinden, niteliklerinden koparılarak, maceracı sulara doğru sürülmektedir”
Kırım, Kosova, Karabağ gibi bölgesel ve çözümlenmemiş ya da tam anlamıyla sonuçlandırılmamış, kapatılmamış sorunların çözümü konusunun gündemde olduğuna işaret eden Akansoy, bu bağlamda Rus Dışişleri Bakanı’nın Rusya Güvenlik Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Donetsk ve Luhansk ile ilgili görüşlerini gerekçelendirmek için KKTC’ye vurgu yaptığını ve şöyle dediğini hatırlattı;
“Birleşmiş Milletler (BM)’in ele aldığı bir ihtilafta Batı, doğrudan diyaloga giren ülkeler ilkesini reddetmez. Kıbrıs’a bakın. Kuzeyde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tek taraflı olarak ilan edildi. BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymayı reddediyor, ancak kimse Kuzey Kıbrıs temsilcilerinin diyaloğun bir parçası olma hakkını inkâr etmiyor”
Akansoy, “Bu noktada aslında yaşanan büyük krizin bizim de ayağımıza sarılmakta olduğunu görmekteyiz. Rusya uluslararası hukuku ihlal ederken, Kıbrıs sorunu ile ilgili gelişmeleri bağlamından kopararak kendini haklı çıkaracak bir argüman aramakta bu noktada, Kıbrıs sorunu kendi özgün özelliklerinden, niteliklerinden koparılarak, maceracı sulara doğru sürülmektedir” dedi.
“Hidro karbon yatakları ile ilgili gelişmelerde, bırakınız söz sahibi olmayı, görüşümüze dahi başvurulmuyor, dikkate alınmıyoruz”
Bugün Kıbrıs sorununda da, başta Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Ersin Tatar’ın uluslararası hukuk dışı siyasetinden dolayı, “belirsizlik içinde belirsizlik” yaşandığına dikkat çeken Akansoy, uzun yıllardır bu belirsizlik nedeniyle cezalandırılan Kıbrıslıtürklerin üzerine, bugün değişmeyen koşulları bir de maksimalist ve sözde gerçekçi yaklaşımla iki ayrı devlet politikasının eklendiğini vurguladı.
Akansoy, “Bu durum bizi dünyadan, dünya diplomatik alanı ve uluslararası gelişmelerinden korkunç bir şekilde uzaklaştırmıştır.Bazı mekansal buluşmaların, bir anlam ifade etmediği, son gerçekleşen Antalya Diplomasi Zirvesi’nde Sayın Tatar’ın hem konuşmalarında hem de tavırlarında bir kez daha kendini bulmuştur. Ayrılıkçı, dünya dilinden kopuk, uluslararası hukukun dışında olan ‘iki ayrı devlet’ siyaseti, Kıbrıslıtürkleri dünyadan tamamen izole etmiş durumdadır. Bu tavır, diplomatik alanı kapattığı gibi, söylemlerin içini de boşaltmış, bizi dünya karşısında tamamen zayıflatmıştır. Ada çevresindeki hidro karbon yatakları ile ilgili gelişmelerde, bırakınız söz sahibi olmayı, görüşümüze dahi başvurulmuyor, dikkate alınmıyoruz” dedi.
“Kıbrıslıtürkler adına biz artık konuşmuyor, konuşamıyoruz”
Tatar’ın siyasetinin, KKTC’yi Ankara’nın tamamen bir alt düzeyine indirgediğini, Kıbrıs konusu ile ilgili tüm ipleri elinden kaçırdığını belirten Akansoy, bugün dünyanın hiçbir yerinde Kıbrıs sorunu dendiğinde Kıbrıslıtürklerin akla gelmediğini, kapı çalınacak, görüşlerine başvurulacak bir siyasi yapı olarak değerlendirilmediğini söyledi.
Akansoy, “Kıbrıslıtürkler adına biz artık konuşmuyor, konuşamıyoruz. Bu zayıflığın telafisi yoktur ve zaman elimizden akıp gitmektedir. Uluslararası hukuk dışına çıkılarak belirtlenen tüm bölgesel alanlarda olduğu gibi, bu belirsizlik KKTC’nin bir arka bahçe olmasını da devam ettirecektir. Gayrı yasallığın, organize suç örgütlerinin, mafya yapılanmalarının ürediği alanlara baktığınızda, bunların bölgesel sorunlardan dolayı belirsizlik içinde olan uluslararası hukuk dışı bölgeler olduğunu görürsünüz” diyerek, “Kırım bir örnek değil mi?” diye sordu.
“Kıbrıs’ta çözüm zemini elbette doğacaktır”
Akansoy sözlerini şöyle sonlandırdı;
“Sayın Tatar’ın, diplomasiye kapı açması ve BM Genel sekreterinin ortak zemin çağrısına kulak vermesi gerekir. Adada Kıbrıslı Türklerin hak ve çıkarlarının gözetildiği bir çözüm için, siyasi eşitlik temelinde uluslararası hukukun şemsiyesi altına girmemiz şarttır.
Bunu yapmadığı her bir gün, Ankara’ya istediği kadar methiyeler düzsün, çözüm odaklı bir siyasetin değil, halkına zaman kaybettiren bir siyasetçi olarak tarihte yerini alacaktır. Belirleyen değil belirlenen, özne değil nesne yani siyaseten yok hükmünde.
Önümüzdeki yıl Kıbrıs’ın güneyinde yapılacak seçimlerin ve Türkiye’nin kendi bölgesel sorunlarına çözüm bulma yönünde attığı adımların karşılık bulması ile birlikte Kıbrıs’ta çözüm zemini elbette doğacaktır.
“Sayın Tatar; uluslararası hukuku kabul eden çözüm yaklaşımına dönünüz. Gerisi zaman kaybıdır”
12.03.2022 (Milliyet)’ gazetesi haberine göre, AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in kendisiyle görüşmediğini belirten Cumhurbaşkanı Tatar, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, (AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep) Borell’e ‘Sayın Tatar’la görüş’ dedi, görüşmedi. ‘Benimle görüşmek istiyorsan, derdini Anastasiadis’e anlatacaksın, o bana anlatacak’ diyor. Böyle bir haksızlık yapılıyor”
Bu durum düşündürücüdür, hüzün vericidir.
Sayın Tatar’a açık çağrımdır. Kıbrıslıtürklerin hak ve çıkarlarını gözeten, siyasi eşitliği öne çıkaran, uluslararası hukuku kabul eden çözüm yaklaşımına dönünüz. Gerisi zaman kaybıdır”