KıbrısManşetYaşam

Şener Levent, Tacan Reynar’ı yazdı: Bu ülkeyi biraz daha “az bizim” buldun mutlaka…






TACAN REYNAR
Gittiği yerlerden sessiz sedasız yurduna döndü iki yıl sonra…
Kalıcı değil ancak…
Yine gidecek…
Ve kimbilir ne zaman gelecek bir daha…
Girne dağlarının içinden geçerken arabanın penceresinden dışarıya baktı…
-Ne muhteşem bir ülkemiz var, dedi kendi kendine… Böyle bir cennette nasıl yaşanmaz hale getirdik bu hayatı…
Memleketini seviyordu…
Çok seviyordu…
Buralardan gitmek artık farz olmasa bırakıp gider miydi hiç?
Bir zamanlar Moskova’da Hollandalı bir kızın bana söyledikleri tam da bizim için söylenmiş gibiydi…
Moskova’yı çok seviyormuş…
Hiçbir zaman yatmak istemediği bir erkek gibi seviyormuş ama…
İşte biz de Kıbrıs’ı öyle sever hale geldik…
***
İki yıllık hasretle kucaklaştık…
O bana Toronto’yu anlattı…
Ben ona memleketini…
-Buraları bıraktığından daha kötü, değil mi, dedim…
-Ne yazık öyle, dedi…
Toronto düz bir yerdi…
Ne dağı vardı, ne tepesi…
Tıpkı Moskova gibi…
Ormanları, gölleri ve nehirleri vardı yalnız…
Orada yaşadığı eve, sokağa alışmış…
Soğuk havaya hatta…
Sıfırın altında otuzu görmüş…
Çok soğuk ve çok karlı havalarda sokaklar tenhaymış…
-Kıbrıs’ı izliyor musun ordan, dedim…
-Hiç kaçırmıyorum, dedi…
Kavafis boşuna söylememiş demek ki…
“Bu şehir hep arkandan gelecek
Başka bir şehir umma”…
Cennet gibi bir ülkede doğup da burada hayat bulamayınca kaçıp başka ülkelere sığınan bir halkız biz…
Bahtsız Kıbrıslılar…
Bir cennette doğmuş olmanın değerini bilmeyenler…
Bu dağ, bu deniz, bu ova…
Evi bir sarmaşık gibi kucaklayan cemileler…
Yüksek bir tepede denize bakan bir talvarın altındaki muhabbet sofraları…
Bahçeyi saran bu yasemin ve lavanta kokusu…
Nasıl bırakıp gidilir?
Hep aptalların yüzünden mi bu kargaşa?
Hangi fasariya…
Hangi kurşun ve bomba…
Kıydı hayatımıza?
***
Sarı taştan duvarlar arasındaki mahkeme salonlarında adaletin bileğini bükmek isteyenler vardı…
O zaman rastladım işte sana…
Sen yargıç…
Ben sanıktım…
Savcı benim “suçlu” yazılarımı okuyordu…
Beni bu yüzden bir kere hapse attılar…
Ve hapisteki bir uyuşturucu mahkumu yanıma gelip sordu:
-Ben hala senin neden burda olduğunu, nasıl bir suç işlediğini anlayamadım, dedi…
Ne bilsin ki buralarda yazı yazmak da bazan suçtu…
Sen onlardan değildin…
Cübbeni çıkarıp astın…
Yargıç koltuğundan kalktın…
Ve yanıma geldin…
Yargı makamından savunmaya…
Bir ilk yazdın hukuk tarihimize…
Gazetecilik hayatımda benim yaşadığım en mutlu andı bu…
Sadece bu anı yaşamış olmak için tabuları yıkan ve ölümü göze alan yazılar yazmaya değerdi…
Sana bakarken, şu bedbaht halkın senin gibi birisine ne kadar ihtiyacı olduğunu düşünürüm…
Sekiz yıllık kıdemli yargıçlıktan istifa edip avukatlığa dönünce, bütün mağdurların senin kapını çalmasına bunun için hiç şaşırmadım…
***
Linç saldırganlarını cezalandıran kararından sonra kini ve nefreti kurumayanlardan hala tehdit mesajları alan sevgili Tacan Reynar…
Bu memleketin asil ve onurlu evladı…
Unutanlar varsın unutsun…
Hatırlamayanlar varsın hatırlamasın…
Tarih yazacak adını…
O sarı taşlı yüzyıllık binaya bakanlar,
-Buradan bir Tacan Reynar gelip geçti, diyecekler…
Bir adalet aşığı…
Makam uğruna onurunu çiğnetmeyen bir yargıç…
Düzenin yargıcı olmaktansa, halkın avukatı olmayı seçen bir yargıç…
Çirkef yatağında gülistanlık olmaz, ama kırk yılda bir de olsa açar nadir bir çiçek…
Nerde olursan ol, bu toplumun onuru, gururu ve vicdanısın sen…
***
Geldin ve gidiyorsun işte…
Bu ülkeyi biraz daha az bizim buldun mutlaka…
Umarım bir gün yeniden geldiğinde burada bir yabancı olmazsın…
Çok sevdiğin deniz, dağlar ve ovalar karşılar seni eski bir Kıbrıs şarkısıyla…
Şener LEVENT
Nisan 23/ 2022
Avrupa








Başa dön tuşu